Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kimi görsem tek soru ile karşılaşıyorum.

        “Ne olacak?”

        Başta uzun uzun Türkiye ile ilgili gelecek öngörülerimi anlatıyordum.

        Şöyle olursa böyle olur, böyle olursa şöyle olur gibi.

        Ama geç de olsa onladım ki, sorunun maksadı bu değil.

        “Ne olacak?” sorusu aslında “Kim olacak?” sorusu.

        Seçimi kim kazanacak, Cumhurbaşkanı kim olacak…

        Bunu merak ediyor herkes.

        Ve sanki kimsenin bilmediği bu sorunun yanıtını ben bilirmişim gibi bana soruyorlar.

        Ben de artık bu soruya “Daha vakit erken. İki ay önce AK Parti yüzde 20’lere doğru gidiyordu, şimdi yeniden yüzde 30’lara tırmanmaya başlamış.

        İki ayda her şeyin değiştiği bir ülkede 10 ay sonraki seçimi kim öngörebilir? Üstelik daha ortada aday falan yok.

        Adaylar belli olmadan kim hangi oranı söyleyebilir” falan diyorum.

        “Mansur Bey aday olursa başka, Meral Hanım olursa başka, Kılıçdaroğlu aday olursa başka sonuç çıkabilir” diye izah etmeye çalışıyorum.

        Yine de sonunda “Abi sen bilirsin bir şeyler” cümlesi ile karşılaşıyorum.

        Ama emin olun bilmiyorum.

        Vallahi de bilmiyorum, billahi de bilmiyorum.

        Ama son günlerde kulislerde duyduklarımdan şunu aktarabilirim.

        AK Parti, özellikle de Beştepe eşrafı durumun iyiye gittiğinden emin.

        Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını neredeyse kesin gözüyle görüyorlar.

        Mansur Yavaş tedirginlikleri de azalmış durumda.

        Ekrem İmamoğlu’nun oyun dışında kaldığına inanıyorlar.

        Yaz başındaki karamsarlık dağılmış, “Cumhurbaşkanlığı seçimini kesin kazanırız” havası Beştepe’ye hakim olmuş yeniden.

        Saray’dan taşınma düşüncesi, özellikle danışmanlar arasındaki panik havası bitmiş.

        Cumhurbaşkanlığı’ndan eminler.

        Ama bir şeyden daha eminler.

        Parlamento çoğunluğunu kaybedeceklerinden.

        “Mecliste Cumhur İttifakı çoğunluğu kaybeder.”

        Birinciyi ne kadar kesin görüyorlarsa bunu da o kadar kesin görüyorlar.

        Ancak ilginç biçimde bundan ciddi bir rahatsızlıkları yok.

        Bunun da nedeni şu.

        “Çoğunluğu kaybedeceğiz ama karşımızda parçalı bir yapı olacak. Ortak hareket etmeleri imkansız. HDP oldukça karşımız blok olamaz” diye düşünüyorlar.

        “Kaçınılmaz olarak ekonomik kriz de sürecek ve ağırlaşacak. Bunu da parlamento çoğunluğunun cumhurbaşkanını desteklememesine bağlar, başkanlık sisteminin de önemini göstermiş oluruz” diye umuyorlar.

        Öyle midir, değil midir bilmem.

        Ama iktidarın inancı bu yönde.

        Buğday ambarında gezen çok sesli koronun haberi olsun…

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Belediyelere ayıp ediyorum gibime geliyor

        Belediyelere ayıp ediyorum gibime geliyor
        0:00 / 0:00

        Cümleyi işitince önce şaka zannettim.

        Sonra ciddi olduğunu anladım.

        Şaşırdım.

        Eve gider gitmez faturaları önüme dizdim.

        Diyeceksiniz ki, "Hangi faturaları?"

        Hangi faturaları olacak, elektrik, doğalgaz ve su faturalarını.

        2019 başından bugüne.

        Belki deli diyeceksiniz ama babadan kalma alışkanlık, faturaları saklarım.

        Artık her şey otomatik ödeme talimatı ile yapılıyor ve tüm bilgiler banka kayıtlarında mevcut, faturalar, ödendi kağıtları falan yok ama ben bu sözde muhafazakarlardan daha muhafazakar olduğum için çocuklukta babadan ne gördüysek öyle harekete devam.

        Faturalar dosyalanır, saklanır.

        Açtım hepsini koydum önüme.

        Mart 2019’da su faturama baktım.

        Yanına aynı tarihteki elektrik faturamı koydum.

        Su faturam 1 birimdi. Elektrik faturam 13 birim.

        Yani elektrik faturam su faturamın 13 katı idi.

        Yıllar içinde aradaki makas giderek açılıyordu.

        Son faturaya baktım.

        2022 Temmuz faturasına.

        Su faturam o günden bugüne yaklaşık yüzde 60 artmıştı.

        Elektrik faturam ise yüzde 580.

        Doğalgazda ise galiba durum biraz daha insaflı idi.

        Apartmanda oturduğum için doğalgaz faturasını görmüyorum.

        Apartman yöneticisi, her dairenin payını apartmandaki metrekare oranına göre belirliyor.

        Orada da 3 yılda payıma düşen miktardaki artış oranı hemen hemen yüzde 300’e yakın.

        Açıkçası artık su parası ödüyor muyum onu fark etmiyorum bile.

        Elektrik ve doğalgaz ödemelerinin yanında hissedilmiyor.

        Su faturası neredeyse bir AVM’nin otoparkında valeye verilen paradan biraz fazla.

        Galiba belediyelere biraz ayıp ediyoruz, vallahi artık şahsen utanıyorum.

        Madem zam yapamıyorlar, İstanbul’da İSKİ, Ankara’da ASKİ bağış toplasın.

        Çünkü musluk suyu artık gerçekten sudan ucuz.

        Evde şarj en iyisi

        Evde şarj en iyisi
        0:00 / 0:00

        Geçen hafta KİA’nın yeni elektrikli aracını kullandım.

        Önümüzdeki günlerde izlenimlerimi yazacağım ama şimdi yazacağım konu o değil.

        Elektrikli araç sayısı yavaş yavaş da olsa arterken ve seneye TOGG’un da üretime ve satışa başlamasıyla bu oran hızla yükselecekken, araç şarj istasyonlarındaki artış hızı oldukça yavaş.

        Kapalı otoparklarda birkaç hızlı şarj ünitesi koyulmaya başlandı ama sayıları oldukça yetersiz görünüyor.

        Cadde üzerindeki park yerlerinde ise hemen hemen hiç şarj istasyonu yok.

        Bu işten bir gelir elde edebilecek belediyeler ise hala bunun önemini kavrayamadılar.

        Mesela İBB kaldırımları ve altyapıyı yenilediği yerlerde bile bırakın bir şarj ünitesi koymayı, bunun için gerekli altyapıyı bile hazırlamıyor.

        Bir iki sene içinde yeniden kırıp yeniden yaparlar belki de işlerine geliyor, bilmiyorum.

        Bu da başlı başına ayrı bir yazı konusu.

        KİA EV6’yı kullanırken yapılan fahiş elektrik zamları ile birlikte aklıma takılan bir mesele oldu.

        Onu sizinle paylaşmak istedim.

        Yarın öbür gün bir elektrikli otomobiliniz olursa, enerji tüketim maliyeti ne olacak!

        Bu sorunun yanıtı Türkiye’de oldukça karmaşık.

        Bunu devleti idare edenlerin bile bildiğini zannetmiyorum.

        Niye mi!

        Çünkü her yerde ayrı tarife var.

        Diyelim ki, 60 KW pil kapasitesi olan bir araç kullanıyorsunuz.

        Bunu evinizde şarj ederseniz pilleri fullemenin size maliyeti yaklaşık 100 TL olacak.

        Aynı elektrikli otomobili dükkanınızda şarj ederseniz size maliyeti yaklaşık 200 TL olacak.

        Yok eğer otomobilinizi çalıştığınız ya da sahibi olduğunuz fabrikada şarj ederseniz aynı depoyu fullemenin maliyeti 400 TL civarında olacak.

        Bu hesaplar yaklaşık elbet ama oranlar doğru.

        Sokaktaki şarj istasyonları ev tarifesi mi, işyeri tarifesi mi yoksa sanayi tarifesi mi kullanacak bilmiyorum.

        Ama öyle görünüyor ki, otomobilinizi evde şarj etmek en doğru ve en ucuz çözüm olacak.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Kendi zorluğumuzu başkasının zorluğu haline getirmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar