Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Belli ki, kardeşim Esad’dan Esed’e dönüşen Esad, yeniden Esad’a dönüşecek.

        İktidar yanlıları bunun yolunu yapmaya başladı bile.

        Esad’a Esad demeyi bırakmamış biri olarak bu durumu eleştirecek halim yok.

        Doğru olan budur.

        Bundan 11 yıl önce başlayan Suriye’yi istikrarsızlaştırma çabasının asıl hedefinin Türkiye’ye istikrarsızlaştırmak olduğunu da yıllar önce yazdım zaten.

        Bu yüzden Türkiye ile Suriye barışı her iki ülke için de hayatidir.

        İktidarın ve iktidarın kayıtsız şartsız destekçilerinin bunu anlaması için 11 yıl geçmesi, Türkiye’ye 5-6 milyon Suriyeli gelmesi, yanı başımızda bir terör örgütü devletinin, bir de cihatçı bölgesinin oluşması gerekti.

        Ve şimdi AK Parti bir kez daha kendi yarattığı sorunu çözermiş gibi yapacak ve bunu bir beceri gibi pazarlayacak.

        Elhak bu konuda oldukça uzmanlaştılar.

        Bu konuda kimilerini muhalif zannettiğiniz pek çok da pazarlama elamanına sahipler.

        Ancak yine de her şeye rağmen, Esad ile kucaklaşmanın, Suudi bin Selman ile kucaklaşmaktan çok daha evla olduğunu söylemem gerek.

        Peki Türkiye’deki her sorunun sorumlusu olarak gösterilen CHP bugün gelinecek noktayı yıllar önce görerek hata mı yapmış oluyor?

        Daha önce de yazdım, CHP Suriye’deki iç savaşın başında, Türkiye’deki iktidar “Emevi Camiinde Cuma namazı” hayalleri içinde iken Suriye’deki iktidar ile görüşüyordu.

        Bu görüşmeler, Türkiye’deki iktidarı kızdırıyordu.

        O günün Başbakan’ı CHP’nin Suriye’ye yolladığı heyeti ağır biçimde eleştirirken, kendisine “İşler umulduğu gibi gitmezse, böyle bir arka kapı ilişkisinin Türkiye’ye yararı olmaz mı?” diye sormuştum.

        Aldığım yanıt çok da olumlu olmamıştı.

        Bugün geldiğimiz nokta CHP’nin o günkü yaklaşımının haklılığını ortaya koyuyor.

        2011’de emekli büyükelçi ve CHP milletvekili Faruk Loğoğlu başkanlığında bir CHP heyeti Lazkiye’ye gitmiş, 2013’te ise Aytuğ Atıcı, Şafak Pavey, Hasan Akgöl ve Mevlut Dudu Şam’da Esad’la görüşmüştü.

        Esad o görüşmede Kuzey Suriye’de bir PKK kaynaklı Kürt Devleti kurulması olasılığına dikkat çekmiş, Batı destekli Körfez sermayesinin buradaki istikrarsızlaştırma çabalarına değinmişti.

        Aradan 10 yıl geçti.

        Türkiye şimdi kendi başına ördüğü çorabı çıkarmaya çalışıyor.

        İktidar bir kez daha kendi yarattığı sorunu çözerek sorun çözücü olmaya çalışıyor.

        Ben ise hala marabanın ağaya sorduğu sorunun yanıtını arıyorum.

        “Ağam biz bu şeyi niye yedik?”

        Ya da AK Parti'ye yönelik olarak sorarsak, "Kendi yarattığın sorunları çözmek başarı mıdır?"

        Tabii çözebilirse...

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        İsrail'e açık, Türkiye'ye kapalı

        İsrail'e açık, Türkiye'ye kapalı
        0:00 / 0:00

        Rusya ile muhteşem ilişkilerimiz var.

        Rusya, Türkiye’nin yakın müttefiki.

        Avrupa, Rusya-Ukrayna savaşında çözümün Türkiye’nin Rusya’yı ikna etmesi ile geleceğini düşünüyor.

        Hal böyle olunca da benim aklıma şu basit soru geliyor.

        Suriye’nin kuzeyinden her gün şehit haberleri geliyor.

        Neredeyse her gün bir iki vatan evladını Suriye’nin kuzeyindeki teröristler katlediyor.

        Ve biz oradaki askerlerimizi korumak için ne yazık ki, hava gücümüzü kullanamıyoruz.

        Çünkü Suriye hava sahasını Rusya kontrol ediyor.

        Peki şunu kimse merak etmiyor mu!

        Bu kadar dost olduğumuz Rusya, Suriye hava sahasını hemen her gün ihlal ederek, Şam’a kadar her yeri bombalayan İsrail Hava Kuvvetleri’ne bu hava sahasını açıyor da, oradaki askerlerini korumak için bu hava sahasının sınırdaki küçük bir bölümüne ihtiyaç duyan dostu Türkiye’ye bu hava sahasını niye açmıyor?

        Rusya ile çok yakın dostane ilişkileri bulunan ülke İsrail mi, yoksa biz miyiz!

        Bu sorunun yanıtını bilen var mı?

        Scooterör

        Scooterör
        0:00 / 0:00

        Başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerin “Elektrikli Scooter” sorunsalı devam ediyor.

        Yıllardır bu aletlerin yarattığı tehlikeye dikkat çekip duruyorum.

        Bir kaza olunca duyarlılık geçici bir süre artıyor, sonra tipik bir Türk milleti davranışı olarak unutuluyor.

        Ta ki, yeni bir can daha kaybedilene kadar.

        Otoriteler ise sürekli olarak yasal düzenlemelerden bahsediyor, birtakım palavralar sallıyorlar ama uygulamada değişen hiçbir şey yok.

        Bir kez daha soruyorum.

        - Bu elektrikli scooterları kullanabilmek için bir yaş sınırı var mı?

        - Bu aletleri kullanabilmek için bir ehliyet gerekiyor mu?

        - Bisikletler için bile bir kask ve koruyucu ekipman şartı var iken bu scooterlarda hiçbir koruyucu ekipman şartı olmaması normal mi?

        - Bu aletler trafik kurallarına tabi değil mi, ters yollardan gelme, kaldırımlardan ilerleme, yayaların arasında slalom yapma hakkına sahipler mi?

        - Bu scooterlara birden fazla kişinin birlikte binmesi kurallara uygun mu?

        - Scooterlarla yarattıkları terör yetmezmiş gibi aynı şirketlerin aynı kuralsızlıkla bir de elektrikli motosiklet kiralamaya başlamasına nasıl izin verdiniz?

        - Bu scooter kiralama şirketlerinin sahipleri kimler ve nereden torpilliler ki, böylesine fütursuzca hareket edebiliyorlar?

        Ve son soru:

        - Ben salak mıyım da bu ülkede bir işin doğru düzgün yapılmasını bekliyor, bunun için uğraşıyorum?

        Acemoğlu'na göre tartışmamız gerekenler

        Acemoğlu'na göre tartışmamız gerekenler
        0:00 / 0:00

        Birkaç gün önce Prof. Daron Acemoğlu ile sohbetimden söz ettim ve yeni yazdığı kitap üzerine konuştuğumuzu aktardım.

        Daron, dünya gerçek sorunlar üzerine konuşup tartışırken, Türkiye’nin anlamsız gündemlere takılıp kaldığını ve geleceğe ilişkin gerçek meseleleri tartışmadığını, geleceği sağlıklı bir biçimde ele almadığını söyleyip üzülüyordu.

        Yeni kitabı da tam bunlar üzerine.

        Daron Acemoğlu’na göre geleceğin meseleleri şunlar:

        - Demografik değişim

        - Göçler ve göçmenler

        - İklim değişikliği ve bunun yarattığı sorunlar

        - İklim değişikliği ile mücadeleye yönelik yeni siyasi ve ekonomik kavramlar

        - Değişen küreselleşme anlayışı ve yeni küresellik

        - Yeni büyüme stratejileri

        Bu başlıklara ve Türkiye’deki tartışmalara bakarsanız, böyle gidersek nasıl bir geleceğe sahip olacağımızı daha iyi öngörebilirsiniz.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Siyasetçiler kendi geleceklerini değil ülkenin geleceğini düşündüğü zaman.

        Diğer Yazılar