Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir kez de yanıltın be.

        Bir kez de haksız çıkarın.

        Bir defaya mahsus olsun, “Haklarını yemişiz” diyelim.

        Kağıda basılı gazete olsa yazının mürekkebi kurumadan diyeceğim ama dünkü yazının üzerinden saatler geçmeden gereken yapıldı.

        Bu iktidarın tarihinde ilk kez kurumunda bir skandal ortaya çıkan bir bürokrat ışık hızı ile görevden alındı.

        Ben de dün “Acaba bir tarikata yakın bir duruşu olsa, yeniden palazlanan bir cemaatin mensubu olsa yine böyle hızla görevden alınır mıydı?” diye sordum.

        Yanıtı bizzat iktidar, anında verdi.

        Gidenin yerine hemen birisi atandı.

        Atanan tam da benim dün söylediğim gibi.

        Son günlerin popüler tarikatlarından birinin ehli.

        Tarikat liderine övgüler yağdırmış.

        İktidar tarafından makbul görülen her türlü “sivil toplum” kuruluşunun her türlü etkinliğinde yer almış.

        Yani yine “liyakat” icraattan değil “tarikattan" geliyor.

        Son yıllarda, son 20 yılda hep olduğu gibi.

        Dün o tarikat veya cemaat.

        Bugün bu tarikat veya cemaat.

        Biri bitiyor, biri başlıyor.

        Bittiği zannedilen de aslında bitmiyor, sırasını bekliyor.

        Dön baba dönüyorlar ama asla ders alınmıyor.

        “Yahu biz böyle yaptığımız için darbelerle karşı karşıya kaldık. Ülkeyi bir cemaat ele geçirip, birilerine peşkeş çekecekti. Millet canı pahasına darbeye direnmesiydi yanmıştık” demiyorlar.

        Aynı yoldan devam ediyorlar.

        Bir cemaatten, başka bir cemaate savruluyorlar.

        Ama tarikat bağının yerine, liyakat kriterini asla koymuyorlar.

        Sonra “Yanıldık, kandırıldık, Allah bizi affetsin”.

        Ben anlamam ama Cübbeli Ahmet söylemişti, “Tövbe kapısı hep açık” diye.

        İyi de hep aynı günahı işleyip hep tövbe de biraz acayip oluyor.

        Ama fıkradaki ayı bile soruyor adama “Avcı mısın?” diye.

        Yalan mı!

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Şuur

        Şuur
        0:00 / 0:00

        Birkaç gün önce şüpheye düştüm, “Acaba Bakan Nebati söylemlerinin topladığı tepki nedeniyle geri plana çekildi de, yerini Merkez Bankası Başkanı mı aldı?” diye.

        Çünkü uzun zamandır sessiz olan Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu bir süredir konuşmaya ve konuşulmaya başlamıştı.

        Neyse ki, Nureddin Nebati de geride kalmadı ve o da ortaya çıktı yeniden.

        Aslına bakarsanız, Bakan Nebati’nin sözleri alışılmışın dışında ama çok da sorun değil.

        Daha çok kendisi açısından sıkıntı yaratıyor.

        Ancak Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’nun açıklamaları ve yaklaşımları ise ekonomi açısından sıkıntılı.

        Kavcıoğlu’nun İstanbul Sanayi Odası’nda yaptığı konuşma tam anlamıyla bir felaket.

        Ve aslında bir itirafname niteliğinde.

        Bizim burada zaman zaman yaptığımız ekonomik eleştirilerin ne kadar haklı olduğunun itirafı.

        Merkez Bankası’nın yüzde 14’lük politika faizinin aslında kocaman bir palavra olduğunu söylüyor Kavcıoğlu.

        Düşük faizli paraya ulaşabilenin bu parayı yine faize vererek açıktan yüzde 17 daha fazla kazanabildiğini söylüyor.

        Merkez Bankası’nin gösterge faizinin piyasaya etkisi olmadığını ve gerçek faizlerin çok daha yüksek olduğunu söyleyen sanayiciye “Alma kardeşim alma” diyor.

        Yani ucuz kredilerin gerçek üreticiye ulaşmadığını biliyor fakat çare bulamıyor.

        Kur artışı ve piyasalar nedeniyle hızla artan emtia fiyatlarına karşı kendini ve dolayısıyla ülkeyi korumak isteyen sanayicinin hammadde ve ara mal getirmesini stokçuluk zannedecek kadar da meseleden bihaber.

        Benim burada aylardır bas bas bağırarak söylediğim “Bu faiz politikası ile çoğu yabancıların elinde olan bankalara milletin kaynağını aktarıyorsunuz. Bankanın üstlenmesi gereken faizi fakir fukaraya üstlendiriyorsunuz. Banka kârları patlayacak” şeklindeki eleştirimizi o kendine “övünç” kaynağı olarak görüyor.

        Banka kârları enflasyonun ve öz kaynak artışının kat kat üzerinde artış gösteriyor. Merkez Bankası bunu iyi bir şey zannediyor.

        Sonra hep birlikte soruyoruz “Niye ekonomi kötü” diye.

        Allah aşkına bu da soru mu!

        İyi olsa sormak lazım.

        Bugün Türk ekonomisi sadece yarınki Türk ekonomisinden daha iyi olabilir ancak.

        Hele Merkez Bankası Başkanı adı altında Kavcıoğlu gibiler oldukça.

        Kırıntı kavgası

        Kırıntı kavgası
        0:00 / 0:00

        Rusların yapıp işleteceği Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin inşaat işlerini üstlenen genel yüklenici firmasındaki Türk ortak devre dışı bırakılınca millet olarak epey bir üzüldük.

        Milliyetçi damarlarımız hasar aldı.

        Aslına bakarsanız bu ilk değil.

        Yüzde 100'ü Rusya’ya ait olan santralin yapım işinde daha önce de bildik Türk müteahhitler taşeron olarak çeşitli inşaat işleri aldılar ama çoğu Rus firma ile sorunlu ayrıldı.

        Peki bugün sadece inşaat işlerinin bir bölümü Türk firmalara verilmiyor diye milli duygularımızı zedeleyen yüzde 100 Rus Akkuyu Nükleer Santrali’nin hikayesini hatırlıyor musunuz!

        Akkuyu Nükleer Santrali için 2008 yılında yapılan ihalesinde aralarında Türk ve dünya devlerinin bulunduğu 13 konsorsiyum şartname aldı.

        Bunlardan 6’sı ihaleye katıldı.

        Sadece 1 konsorsiyum teklif verdi.

        Teklif veren konsorsiyum iki ortaklı idi. Yarısı bir Türk firmasına, yarısı ise şu anda işi yapmakta olan Rus firmasına aitti.

        Yüzde 50 Rus, yüzde 50 Türk olan bu ortaklığın kazandığı ihale iptal edildi.

        Türk ortak çıkarılması koşulu ile işin tamamı Ruslara verildi.

        Yarısı Türk olan iş, tamamı Rus haline geldi.

        O gün tüm işin yarısı Türk olacakken Ruslaştırıldığında tek kelime etmeyenler şimdi Türk firmaların kırıntılardan çöplenmesi için milliyetçilik yapıyorlar.

        Ben de çok gülüyorum.

        NOT: Bu konuda daha önce yazmadım. Bugün de aslında çekinerek yazıyorum çünkü o gün bu işin yarısına sahip olan şirket Ciner Grubu’na bağlı idi. Üzerinden 14 sene geçtiği için yazabiliyorum.

        Bıktım bu kötülükten

        Bıktım bu kötülükten
        0:00 / 0:00

        Aylar önce, Bire Bir programında söylediğim bir söz sosyal medyada viral olmuş.

        Öyle diyorlar.

        Konu şu.

        Bire Bir programında Caner Özyurtlu ile sohbet ediyoruz.

        Nasıl olduğunu soruyorum.

        O da çok kötü olduğunu gerekçeleri ile anlatıyor ve “İyiyim diyenle papaz oluruz” demeye getiriyor.

        Ben de kendisine “Haklısın kötü olmak için çok gerekçe var ama en iyisi fazlaca takmamak. Olumsuz düşündükçe her şey daha olumsuza gider. Her şey geçer. Bu da geçecek” anlamında bir şeyler söylüyorum.

        Kendimce tavsiyeler veriyorum.

        Bu köşede yıllardır sıklıkla yazdığım “Bu da geçer ya hu”yu anlatıyorum aslında.

        Caner de buna karşılık “Takmamak için asgari bir şeylere sahip olmak lazım” gibi bir şey söylüyor.

        Bu sözleri almışlar, “Telefoncu amcalar gibi konuşuyor” diye sosyal medyada dolaştırıyorlar.

        Ulan beyinsizler.

        “Her şey çok iyi. Sen niye kötü hissediyorsun” mu diyorum!

        “Haklısın ama takmamaya çalış” demenin nesi ayıp.

        Bir arkadaşınız size “Kendimi çok kötü hissediyorum” dese “Ne iyi. Beter ol. Daha da kötü hisset” mi dersiniz.

        Ne kastettiğim ortada.

        Ne diyecektim Caner’e “Haklısın. Aslında ben senin yerinde olsam intihar ederim” mi!

        Bıktım vallahi bu derece ahmaklıktan ve kötülükten.

        Tas ve hamam

        Tas ve hamam
        0:00 / 0:00

        KPSS fuzuli bir iş. Zaten mülakatla torpille kamuya adam alıyorsunuz dedim dün.

        Bir örneğini aşağıya alıntıladığım türden yüzlerce mesaj geldi.

        Buyrun okuyun:

        "Fatih Bey merhaba,

        2014 yılında KPSS' ye girmiş, o tarihte iyi bir puan alarak atanamamış ve şu an 35 yaşının yarısını yemiş bir kişiyim. O tarihte girdiğimiz sınavda, özellikle tarih bölümünde tam olarak adını hatırlayamadığım bir kaynaktan en az bire bir olacak şekilde 5-6 soru vardı. Bunu bazı mercilere iletmiştik. Hiç kimse bırakın ilgilenmeyi kale bile almamışlardı...

        Bugün ne oldu da sınav iptal oldu? Kim hangi kadrolara kimleri yerleştiremedi de bu sınav iptal oldu. 2014 yılında aldığım puan 2012 tercih kılavuzuna göre atanmama yetiyordu. Ancak kadro doluluğu olduğu için hiçbir yere yerleşemedim. Ancak siyaset ile ilgili olan 'aile dostlarımızın' çocukları, devletin bazı kadrolarına ışık hızıyla hiçbir şart şurt aranmadan girdi.

        Bugün yapılan bir şey şov amaçlı olarak, biz dürüst bir iktidarız imajı için yapılıyor diye düşünüyorum. O kadar dürüstler ise geçmişte benim ve benim gibi hakkı yenen binlerce gencin hakkını kim ödeyecek."

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Utanç vesilesi olan şeyleri övünç vesilesi zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar