İktidarımızın tam da seçim havasına girilmişken, popülist nedenlerle bir öğrenci affı çıkaracağını açıklamış olması, genel olarak böylesine toptancı af meselelerine sıcak bakmayan benim kafamı karıştırdı.
Bir yanda yılların emeğini, bazen çok da insani nedenlerle kaybeden gençlere bir şans daha tanınmasını doğru bulurken, bir yandan da, bir haksızlık hissi oluştu içimde.
Ben de bu meseleyi, en yakın tanıdığım öğretim üyesine sordum.
Celal Şengör’e.
O da bana yazdı.
İşte yanıtı:
“Sevgili Fatih,
Üniversite affı ile ilgili soruna yanıtım şudur.
“Böyle bir saçmalık kimseye fayda sağlamaz”
Bu kısa yanıtla yetinmeyeceğini tahmin ettiğim için, meseleyi biraz daha detaylı anlatmakta fayda var. Şöyle ki, politik nedenlerle üniversitelerden atılan öğrenciler hariç, hiçbir makamın ‘öğrenci affetmek’ gibi bir yetkisi yoktur, olamaz da.
Buna tüm saygınlıklarına ve güçlerine rağmen Millet Meclisleri de dahildir. Affedilmek, işlenen bir suç karşılığı verilen cezadan vazgeçmek demektir.
Düşük ortalamalar, derslere devam etmemek gibi akademik nedenlerle üniversiteden atılmak bir suç karşılığı verilen bir ceza değildir; öğrencinin üniversite ile yaptığı kontrata uymaması sonucu o kontratın feshedilmesinden ibarettir.
Bahis konusu kontratın içeriğini sadece ve sadece üniversite tayin eder. Öğrenci üniversiteye girmeyi kabul ettiği an o kontratın şartlarına uymayı kabul etmiş demektir. Şartlara uymazsa kontrat feshedilir, yani öğrencinin üniversite ile ilişkisi üniversite tarafından kesilir. Bu kontratın işlemesine dışarıdan müdahale edilemez; edilirse, üniversite üniversite olma özelliğini kaybeder. Bu kontratı üniversite dışından feshetmeye kalkanlar, bu kontrata müdahale etmeye kalkanlar kendilerini üniversitenin yerine koymuş olurlar.
O zaman buyursunlar dersleri de onlar versin, tezleri de onlar yönetsin, imtihanları da onlar yapsın.
Üniversite öğretim ve yönetim kadrosunun dışarıdan müdahalelere uymak gibi bir mecburiyeti yoktur.
Dışarıdaki her otoritenin yetkisi üniversitenin kapısında durur, içeri giremez—tabiî üniversite üniversiteyse. Ben hâlâ üniversitede ders veriyor olsaydım, akademik nedenlerle atılan bir öğrenci dışarıdan bir müdahale ile tekrar üniversiteye alınmışsa, onu dersime kabul etmezdim.
Ancak bu dediklerim gerçek üniversitelere sahip toplumlar için geçerlidir.
Türkiye’deki üniversiteler zaten zafiyetleri nedeniyle diplomalı işsizler üretmekten öte pek az işe yaramaktadırlar.
Türkiye’deki üniversiteler ile ilgili düşüncelerim zaten az çok bilindiği için bunları burada tekrarlayıp, seni de sinirlendirmek istemiyorum ama Türkiye’de bu işe yaramaz diplomaların diploma sahipleri, sanki o diplomalar gerçekmiş gibi gerçek diplomalarla uyumlu işler istemekte, o düzeyin altındaki işleri kabul etmemektedirler.
Türkiye’de gerçek üniversitelerin olmaması, bir ‘diplomalı işsizler ordusu’ üretmiştir. Ciddî iş sahipleri, anlamsız diplomalarla kendilerine baş vuranları haklı olarak istihdam etmemekte veya onlara sözde diplomaların sahiplerinin iddia ettiği beceri ve bilgi düzeyinin altında işler önermektedirler. Bu durum ülkenin yaratıcı gücüne ve üretim kalitesine çok ciddî darbeler vurmaktadır. Kalitesizlik pazara egemen olmakta, biraz işe yarayan bireyler kurtuluşu ülkeyi terk etmekte bulmaktadır.
İlber Ortaylı’nın yıllar önce söylediği, ‘her şehre bir üniversite kurmak, ahlâksızlıktır’ sözünün temelinde yukarıda anlatılanlar yatmaktadır.
Umarım ülke yönetimi, ülke için çok ciddî bir tehlike oluşturacak ve zaten pek de iyi olmayan mezun düzeyini iyice yerle yeksan ederek ülkeye zarar verecek bu ‘öğrenci affı’ saçmalığından vaz geçer.
Gençler bilmelidir ki, sözde ikballeri için kendilerine verileceği iddia edilen bu rüşvet, aslında onların ikbaline verilebilecek en büyük zarardır.”