Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sezon açıldı açılacak.

        Turizm sezonundan bahsetmiyorum, turizm sezonu ile birlikte kapımızı çalan Orman Yangınları Sezonu’ndan söz ediyorum.

        Komşuda başladı bile.

        Bizde de ufak tefek başlangıç sinyalleri geliyor.

        Geçen sene de Haziran ayının ikinci haftasında ilk olarak Marmaris civarında küçük yangınlarla kendini göstermiş, sonrasında Cumhuriyet tarihinin en büyük orman kaybını yaşamıştık.

        Çünkü Türkiye’nin elinde yangın söndürme uçağı yoktu.

        THK ile anlaşma yapılmamış, THK uçakları hurda denmişti.

        Kiralanan üç beş helikopter ise bir halta yaramamıştı.

        Aradan bir yıl geçti.

        Yangınların eli kulağındadır.

        Ve ne önlem alındığı ile ilgili hiçbir bilgimiz yok.

        Geçen seneden ders alınıp uçaklar kiralandı mı?

        THK uçakları bakımları yapılıp uçuşa hazır hale getirildi mi?

        Yangın söndürme konusunda bir ihale yapıldı mı?

        Bu ihalenin kapsamında uçaklar da var mı?

        Yoksa aynen geçen yıl yapılan hata tekrarlanıp helikopter ile mi yetinilecek ve yeni yangın rekorları mı kırılacak?

        Yoksa geçen yıldan sonra “Zaten yanacak orman kalmadı, mücadeleye de gerek yok” mu deniliyor?

        Yoksa nerelerin yanacağı ve nerelere anında turistik tesis yapılacağı şimdiden belli olduğu için paniklemeye gerek yok mu?

        Yoksa şimdiden Haluk Levent'e söyleyelim de, bir an önce önlem alsın.

        Hangisi!

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Ayran ve tahtırevan

        Ayran ve tahtırevan
        0:00 / 0:00

        Türkiye dışında yaşayan bir vatandaşımız bir rahatsızlık geçirmiş.

        Yaşadığı, çalıştığı ve sosyal güvenlik şemsiyesi altında olduğu ülkede, Almanya’da hastaneye kaldırılmış.

        Beyninde pıhtı attığı, yani inmeye maruz kaldığı anlaşılmış, hastanede yapılan tedavinin ardından, bilinci kapalı bir şekilde, bir tür koma halinde evine yollanmış.

        Sonrasında ne olmuş!

        Türkiye’den kendisine ambulans uçak yollanmış, yine bilinci kapalı şekilde Türkiye’ye getirilmiş ve Ankara Şehir Hastanesi’ne yatırılmış.

        Sağlık Bakanlığımız da bunu çok önemli bir olay, vatandaşına sahip çıkan devlet olarak duyurmuş.

        İnmeyi bilenler bilir.

        İlk birkaç saat içinde doğru müdahale yapılırsa, hastanın bazen biraz hasarlı da olsa geri dönme ihtimali vardır.

        Yok eğer bu acil müdahale yapılamazsa, hasta bitkisel hayat da denilen koma halinde kalır.

        Bazen birkaç hafta bazen birkaç ay, bazen daha uzun süre o durumda hayatta kalır. Sağlık Bakanlığı umarım bu getirilen hastanın ilerleyen günler, haftalar ve aylardaki durumunu da paylaşır bizimle.

        Böylelikle birkaç yüz bin dolarlık bu operasyonun hiç değilse bir işe yarayıp yaramadığını da öğrenmiş oluruz.

        Ancak ben Sağlık Bakanlıklarının arada bir olan böyle pahalı operasyonlarla övünmesini pek de doğru bulmuyorum.

        Hele hele tedavi ihtimali düşük böyle vakalarda hiç.

        Bugün Türkiye’de sağlık sistemi alarm vermeye başlamışken…

        Eğer Suriyeli değilseniz, kamu hastanelerinde vatandaşlara aylar sonrasına randevu verilirken…

        Bir tomografi, bir MR için birkaç ay sıra beklenirken…

        Kurlara bağlı fiyat artışları nedeniyle kamu ile ilaç sanayi arasında anlaşma bir türlü sağlanamazken…

        En basit ilaçlar bile artık bulunamazken…

        En basit tansiyon ilaçlarına bile eczanelerden artık bulunmuyor yanıtı verilirken…

        Vatandaşın gelirinin azalmasına karşın, vatandaşlardan alınan katkı payı her gün artarken…

        Sağlık çalışanları kendilerine verilen sözlerin tutulmasını beklerken…

        Yurt dışından bir hastayı getirmekle övünmek pek de doğru değildir.

        Tek tesellimiz, o hastanın iyileşmesi olacaktır.

        Ayrıca şunu da hatırlatayım, inme hastaları Türkiye’de de aynı Almanya’daki gibi hastanedeki tedavinin ardından evlerine yollanmaktadır.

        Gitsinler mi, kalsınlar mı, dönsünler mi!

        Gitsinler mi, kalsınlar mı, dönsünler mi!
        0:00 / 0:00

        Bu sağlık sisteminin, bir yere gelip çökeceğini baştan söylemişti işi bilenler.

        Ne yazık ki, koşar adım oraya gidiyoruz.

        Ne yazık ki!

        Tıp etiğine ve iyi hekimlik anlayışına uygun olmayan kantitatif bir performans kriteri, milyonlarca göçmenin sağlık sistemi ve çalışanı üzerinde oluşturduğu fazladan yük, hekime yönelik şiddet, tüm bunların üzerine son derece düşük hekim maaşları ve sağlığın hekim değil pahalı bina işi olduğunu zanneden bir düşünce yapısı bir arayagelince olacak olan oldu.

        Pandemi nedeniyle getirilen “istifa yasağı” sona erer ermez 10 bin kadar hekim kamudaki görevlerinden istifa etti.

        “Giderlerse gitsinler” dediler, onlar da gitti.

        Yerine genç hekimler gelecekti sözde.

        Gelen falan yok.

        Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda kontenjanları istediğiniz kadar arttırın, genç hekimler, getirilen saçma sapan performans kriterleri yüzünden zorlu branşları seçmiyor.

        Bir zamanlar en yüksek puanla girilen cerrahi bölümleri artık tercih eden yok.

        Herkes çok hasta bakabileceği ve risk almayacağı dalları tercih ediyor.

        Başta cildiye olmak üzere.

        Gederlerse gitsinler demek kolay ama alttan gelen olmayınca olmuyor işte.

        Sonuçta doktor bu, üç günde dalda yetişmiyor.

        Yetişecek olanların da ne sayısı ne kalitesi açığı kapamaya yetişmiyor.

        Hal böyle olunca da, vatandaşlar doktor bulamıyor.

        Kuyruğa kafadan girme hakkına sahip Suriyeli olmayan Türk vatandaşları, özellikle de radyolojik tetkikler için ancak aylar sonrasına randevu alabiliyor.

        Ve şimdi sorunu çözmek için ne yapılıyor dersiniz?

        Sağlık Bakanlığı, emekli olmuş 65 ila 72 yaş arasındaki doktorlar için çağrı yapıyor ve “görev ilanı”nda bulunuyor.

        Yanlış sistem yeniyi üretmiyor.

        Ne varsa eskide var deniyor.

        Ve demek ki, “Giderlerse gitsinler”le olmuyor.

        Davul zurna operasyonu

        Davul zurna operasyonu
        0:00 / 0:00

        Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’nin kuzeyinde bir operasyon yapacağını ben iki hafta kadar önce Profesör Mehmet Şahin’den öğrendim.

        Şahin, “Geliyor gelmekte olan” diyerek Teke Tek’te operasyonun birkaç gün içinde başlayacağını söyledi.

        Ardından peş peşe açıklamalar yapıldı.

        Terör odaklarına tehditler savruldu. Sonrasında ABD, operasyonun kendi denetlediği alanı, yani YPG/PKK kontrolü ve ABD denetimindeki alanı kapsamayacağını söyledi.

        Peşi sıra Rusya böyle bir operasyon haberlerinden rahatsızlık duyduğunu açıkladı.

        Elbette Suriye’nin kuzeyinde yuvalanmış terör odaklarına ya da buradaki oldubittilere karşı Türkiye’nin bir hamle yapmasından mutluluk duyarız da, bu operasyon nereye ve kime karşı yapılıyor.

        YPG/PKK bölgesine ise orada ABD var.

        Kuzey Suriye’de zaten daha önce girdiğimiz bölgeye ise orada zaten “Biz” varız.

        Yok daha derinlere ise bir orada Rusya ve bir yandan uzlaşmaya çalıştığımız Esad var. İdlib’e ise orada zaten yerlerinden kıpırdamasını istemediğimiz cihatçı teröristler var.

        Bu operasyon kime ve ne için yapılıyor.

        Elektrik zamlarına isyan edip oradaki elektrik dağıtım işini yapan Türk şirketine saldıran Suriyelilere mi!

        Hadi onu geçtim.

        Bir askeri operasyon haftalar öncesinden neredeyse davul zurna ile duyurularak yapılır mı!

        Bir askeri harekatın başarısı, hızına ve sürpriz bir şekilde yapılmasına bağlı değil midir!

        “Geliyoruz önlem alın veya saklanın” diye harekat olur mu!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Ülke kocaman bir şakaya dönüştürülmediği zaman.

        Diğer Yazılar