Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kafayı dinleyeyim, memleketin kısır tartışmalarından uzak olayım, televizyonu her açtığımda aynı bağıran, çağıran tipleri görmeyeyim diye evden tam tamına 3 bin 365 kilometre uzağa geldim.

        Ama fark etmiyor.

        Değil 3 bin 300, 385 bin kilometre kat edip Ay’a gitsem bile memleketin gündemi, memleketin üzücü hali peşimi bırakmıyor.

        Mesele günlerdir Marmaris’in en güzel koylarından biri olan Kızılbük’teki doğa katliamı konuşuluyor. İstanbul’da olsam da konuşuluyor, burada olsam da duyuluyor.

        Sosyal medyada ve geleneksel medyada fotoğraflar, görüntüler paylaşılıyor.

        Denizin neredeyse içine inşa edilmiş üç ya da dört dev blok bina görseli.

        Devasa binaların arkasında ise en az binalar kadar vahim başka bir görüntü.

        Tıraşlanmış bir tepe, yok edilen ormanlık bir alan.

        Kareye sığanlar bunlar, sığmayan alanda da tahminen bir bu kadar doğa hasarı daha.

        Kıyı kanununa, ormanları koruyan Anayasa maddelerine, bilinen her türlü yasal düzenlemeye aykırı bir görüntü.

        Aslında aynı alanda 30 yıl önce bir temel atılmış, ultra lüks otel zincirlerinden Mandarin Oriental için bir tesis inşaatına başlanmıştı.

        Mevcut inşaatın 4’te birinden bile küçük bir bina yapılıyordu.

        Ancak iş yasal engeller nedeniyle bir türlü tamamlanamadı.

        Yatırımcısının dönemin siyasetçilerine, özellikle de Demirel’e ve Erbakan’a çok çok yakın bir isim olmasına rağmen, inşaat yasalara takıldı ve bitirilemedi.

        Daha sonra yatırımı ekonomik açıdan zor günler geçirmeye başladı.

        Araziyi elinden çıkarmak zorunda kaldı ve arazi şimdiki sahibi Sinpaş’a geçti.

        Ve Sinpaş, yıllarca yapılamayan inşaatı yeniden başlattı, alınamayan izinleri aldı ve inşaat alanını birkaç misli arttırarak bugünkü görüntüyü ortaya çıkardı.

        Şimdi herkes bu inşaata ve bu doğa katliamına karşı devletin harekete geçmesini, bu inşaatın durdurulmasını ve doğaya verilen zararın onarılmasını istiyor, bekliyor.

        Görüntülerin paylaşılmasının, yüksek sesli tepkilerin nedeni bu, beklenti bu.

        Ama ben size söyleyeyim.

        Çok beklersiniz.

        Çünkü sizin bu tahribatı engellemesini beklediğiniz devlet ne yapıyor biliyor musunuz!

        O görüntülerin hemen yanındaki orman alanlarını, o görüntüleri ortaya çıkaran, o görüntülerin müsebbibi olan şirkete kiralıyor.

        Şaka yapmıyorum.

        Gerçekten de çevrede Hazine’ye ait, Orman Bakanlığı’nın sorumluluk alanındaki binlerce dönüm arazi, uzun süreli bir kiralama anlaşması ile o gördüğünüz yatırımı yapan, o binaları inşa eden şirkete kiralanmış vaziyette.

        Yani bir anlamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti, doğaya karşı işlenen bu suçun sadece “göz yumucusu” değil, kiralama yöntemiyle de olsa ortağı…

        Ve siz devletinizi yönetenlerin bu katliamı durdurmasını bekliyorsunuz.

        En saf, en naif halinizle.

        Dediğim gibi bekleyin.

        Daha çok beklersiniz.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Siyasi paranoya

        Siyasi paranoya
        0:00 / 0:00

        Aşağıdaki satırlarda okuyacağınız yazının özü aslında birkaç gün önce kafamda şekillenmişti.

        Ama dünkü gelişmeler kafamdaki düşüncenin ne kadar doğru olduğunu kanıtladı.

        Biliyorsunuzdur, görmemişseniz bile duymuşsunuzdur düne damga vuran iki görüntü vardı.

        Biri Bebek sahilinde kalabalığın, sahilde yürüyenlerin, yoldan geçen otomobillerin gözü önünde, kaldırımın orta yerinde cinsel ilişkiye giren iki kişinin videosu ve Ortaköy sahilinde dal…k., çırılçıplak güneşlenen bir hayvanın görüntüleri.

        Gerçi bir üçüncü video daha vardı ama onun günü ve yeri pek belli değildi.

        Bu görüntülerin sosyal medyada yayılıp, infiale neden olmasının ardından valilik bir açıklama yaptı ve görüntülerin kahramanlarının yakalandığını duyurdu.

        İsimler gizlenmişti ama tiplere bakılarak bunların göçmen olduğu bilgisi yayıldı ama daha sonra cinsel ilişkiye giren kadının yabancı ve ruh hastası olduğu, diğerinin ise yüzde yüz yerli ve milli olduğu anlaşıldı.

        Konuyla ilgili çeşitli şeyler söylendi yazıldı ama en büyük bombayı Yeni Şafak gazetesinin eski genel yayın yönetmeni İbrahim Karagül patlattı.

        Karagül’e göre sahildeki cinsel ilişkide, Ortaköy’deki dal…k güneşlenme de, hatta Galata’da kendini yakan adam da Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde yapacağı operasyonu engelleme amaçlıydı.

        Evet, yanlış okumadınız.

        İbrahim Karagül tam da böyle yazdı.

        Şerefsizin biri, Bebek sahilinde bir deli ile cinsel ilişkiye girdi diye Türkiye’nin operasyonu tehlikeye girmiş.

        Size göre deli saçması olabilir ama emin olun Karagül bunu ciddi ciddi inanarak yazmıştır ve iktidar kanadında buna ciddi ciddi inananlar olacaktır.

        Çünkü ne yazık ki, artık iktidar Türkiye’de olan biten her şeyin, en sıradan, en normal şeylerin bile kendisine karşı düzenlenmiş bir komplo olduğuna inanmaya başladı.

        Hayatın olağan akışına en uygun, en sıradan meseleler bile iktidar tarafından komplo olarak algılanıyor.

        Bakın size bir örnek vereyim. Durumun vahametini anlayın.

        Biliyorsunuz, Galatasaray Spor Kulübünün mali genel kurulunda Burak Elmas yönetimi ibra edilmedi ve düştü.

        Zaten taraftarlar da Elmas’a karşı tavır almıştı, yönetimin ibra edilmemesini istiyordu.

        Hatta genelde taraftarla ters kararlar alan genel kurulu ibra edilmesi halinde olacak olaylardan sorumlu tutuyordu.

        Ve genel kurul da taraftarlarla aynı kanaatte buluştu ve Elmas yönetimi düştü.

        Peki sonra ne oldu biliyor musunuz!

        Yönetim iktidara ibrasızlığın aslında Galatasaray yönetimini değil, AK Parti iktidarını hedef aldığını anlattı.

        “Seçime giderken Galatasaray’ın iktidara uzak bir yönetime sahip olmasını istedikleri için ibra etmediler. Bizi ibra etmeyenler Sayın Cumhurbaşkanı’nı yuhalayanlar, Divan toplantısında her şey çok güzel olacak diyenlerdir. Mesele Galatasaray değil, mesele sizsiniz” mesajını iktidara ilettiler.

        Bunun üzerine ortalık karıştı.

        Genel kurul iptal kararları bundan sonra geldi, Dursun Özbek’e Ankara’dan, bazı bakanlardan “Dursun Bey şimdilik siz aday olmayın. Burak Elmas aday olacak. Sizi de Federasyona alırız” mesajı bunun üzerine iletildi.

        Ancak Elmas’ın bırakın yeniden seçilmeyi, liste bile yapamayacağı anlaşılınca Dursun Özbek’e adaylık yolu açıldı.

        Böylesine sıradan, böylesine normal ve beklenen bir kulüp içi olaydan bile kendine karşı bir hamle olduğu inancına götürülmek ilginç bir durum ama durum bu.

        O yüzden İbrahim Karagül’ü tespitine de mutlaka inananlar olacaktır.

        İktidar artık yağmur diyene, bana ördek dedin diye kızacak kıvama doğru ilerlemektedir.

        Sulu pahalı kuru verelim

        Sulu pahalı kuru verelim
        0:00 / 0:00

        Vergi adaleti sağlayamayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yıllardan beri en önemli gelir kalemi akaryakıttan ve alkollü içkiler ile sigaradan aldığı vergilerdir.

        Özelikle de son ikisi, bir yandan da sağlıkla ilgili bir mesele olduğu için buralarda artan vergilere kimse doğru düzgün muhalefet edemez.

        İnançları bir kenara bıraksak bile, alkollü içkiyi ve sigarayı savunmak zordur.

        Bu yüzden de buralara sürekli vergi bindirmesi yapılır.

        Tabii AK Parti ideolojik olarak da bu işten memnundur.

        Çünkü sigara karşıtlığının yanı sıra alkollü içki karşıtlığı da dini referanslı bir iktidar için bir kıvanç kaynağıdır.

        Alkollü içkilere yapılan vergi artışlarının ideolojik olduğu aslında Türkiye’de uzunca zamandır söyleniyordu.

        Ancak iktidar sözcüleri buna karşı çıkıyor, böyle bir durum olmadığını iddia ediyorlardı.

        Ancak bu iddiaları dün itibarıyla çöktü.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, açık açık “Biz zam yapıyoruz. Onlar içmeye devam ediyor. Suludan vazgeçmiyorlar” dedi.

        Doğrudur.

        Vazgeçmiyorlar ama zamların doğal sonucu olarak şu oluyor.

        REKLAM

        Birincisi sahte içki patlıyor.

        Ve bu yüzden her yıl yüzlerce kişi ölüyor.

        Daha beteri “sulu” pahalı olunca özellikle gençler “kuru”ya yöneliyor.

        Yani uyuşturucu kullanımı rekor düzeye çıkıyor.

        Gençler elbette Audi’lerde pudra şekeri kullanacak imkanlara sahip değiller.

        Ama uyuşturucu ya da kafa yapıcı hap kullanımı giderek artıyor, okul önlerinde uyuşturucu satıcıları cirit atıyor.

        Gençlerin bir araya geldiği yerlerde envai çeşit hap arzı yapılıyor.

        Bir biradan daha ucuza, bir kasa biranın yapacağı kadar kafa yapacak çeşitli “kuru”lar satılıyor.

        Bu arada ben de hafta bir iki de olsa, bir kadeh rakı, yazın deniz kenarında bir iki bira, bazen birkaç kadeh şarap içmiyor değilim.

        Kendimce buna bir de bahane buldum.

        Evet bunları alırken kazıklanıyorum ama aynı zamanda Diyanet İşleri Başkanımızın maaşına da katkıda bulunduğumu düşünüyorum.

        Bu da az uz bir şey olmasa gerek.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Fikrimize uygun suçlara hoş görü göstermediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar