Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ben adamlara kızmıyorum.

        Ben onların eşlerine, çocuklarına kızıyorum artık.

        Yaşını başını almış, kazık kadar adam.

        Kızı hatta torunu yaşındaki bir kadın sanatçının göğüslerine takmış kafayı.

        Belli ki, bu yönde bir takıntısı var.

        Çünkü geçmişte de Adnan Oktar'ın oturak alemlerinde boy göstermiş.

        Bir genç sanatçının aylar haftalar önce giydiği bir kıyafetin dekoltesi belli ki, aklına nakşedilmiş.

        Çıkmış televizyon programında kadını ve giyimini suçluyor.

        Dediğim gibi ben bu adamlara kızmıyorum.

        Ben bunların ailelerine kızıyorum.

        Bu adam eve gittiğinde karısı, kızı hadi onlar yapamıyorsa anası, bacısı "Ulan torunun yaşındaki kızın göğüslerine göz dikip televizyon programlarında onun bunun memesinden bahsetmeye utanmıyor musun" diye buna bir ayar vermezler mi ya!

        Sana ne kardeşim kimin ne giydiğinden.

        Biz seninkine karışıyor muyuz!

        Ya da yarın iktidar değiyse, birisi gelip sana bir giyim tarzı dayatsa hoşuna gidecek mi!

        Beğenmiyorsan bakmazsın.

        Rahatsız ediyorsa izlemezsin diyeceğim ama rahatsız olmadığın belli.

        Bundan rahatsız olsan Adnan Oktar'ın bol dekolteli oturak alemlerinde ne işin vardı!

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Anlaşıldı, seçim dönemine girdik

        Anlaşıldı, seçim dönemine girdik
        0:00 / 0:00

        Dr. Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza bir şeyi gösterdi.

        “Türkiye seçimlerin startı verildi.”

        Artık seçim atmosferindeyiz.

        Şimdi sırada başka davalar var.

        Tabii ki, herkesin izlediği ve bildiği Demirtaş davası.

        Muhtemelen o da “müebbet hapis” ile sonuçlanacak.

        Ardından Anayasa Mahkemesi’ndeki HDP davası var.

        Parti kapatmaya karşı bir partinin iktidarında kapatılan parti olmak HDP’ye nasip olacak. Muhtemelen burada zamanlama önemli olduğu için bekleniyor ve tabii bir Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın yaklaşan emekliliği.

        Ve elbette “Altın Vuruş” olarak da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında açılacak olan davalar ve ardından gelecek olan “görevden alma”.

        Tüm bunlarda hesaplanan şey “siyasi etki”.

        Kararlar buna göre veriliyor, zamanlama buna göre yapılıyor.

        İktidar sözcüleri, Canan Kaftancıoğlu davasının sonuçları ile ilgili olarak “Dosyaya bakın, her şey hukuka uygun” diyeceklerdir.

        Biliyorsunuz.

        Kaftancıoğlu, 10 yıl önce yazdığı bazı sosyal medya mesajları için, 2 yıl önce açılan bir davada yargılandı ve mahkum edildi ve siyasi yasaklı hale getirildi.

        Peki madem her şey hukuki.

        Şimdi iktidar yandaşı gibi görünen ama son 10 yıl içinde FETÖ terör örgütü ve lideri Fetullah Gülen’i öven sosyal medya paylaşımları yapan, bırakın sosyal medyayı televizyonlarda, sahnelerde, bu terör örgütünü ve liderini övenlere bir dava ne zaman açılacak?

        O zaman son 10 yıl içinde PKK terör örgütünü övenler, ele başını büyük lider diye selamlayıp övgüler düzen tweetler atanlar ne olacak!

        Onların yargılanmaması da “Hukuka uygun” mu olacak…

        Yoksa "zamanaşımı" diye kapatılacak mı!

        Bundan böyle, bu ülkede geçerli olan hukuk “galiplerin “ ya da “muktedirlerin” hukuku” mu olacak!

        Her hukuk Adalet midir!

        Her hukuk Adalet midir!
        0:00 / 0:00

        Geçmişte 16 “hukukçunun” yargılandığı çok ünlü bir dava vardır.

        Bir dönemin en güçlü, en önemli, en etkili 16 önemli hakimi ve avukatının, uluslararası bir mahkeme önüne çıktığı toplamda 12 dava.

        Bu davada sanık hakimler ve avukatlar tüm kararlarını “Mevcut yasalara uygun olarak” verdiklerini, yasaları hazırlayanın kendileri olmadığını söyleyerek savunma yaptılar.

        Ancak bu savunma onları kurtarmadı.

        Mahkeme sanıklara “Adalet sağlamayan yasalarla yargılama yapıyor olmak bir hukuk adamının adil almayan kararlar vermesinin gerekçesi olamaz” diyerek mahkum etti.

        Kendilerini savunun hukukçular “Muktedirin Adaletini” uyguladıklarını savunmuşlardı.

        Onları mahkum eden mahkeme ise “Galiplerin Adaletini” uygulamıştı.

        Hurafe

        Hurafe
        0:00 / 0:00

        Türkiye’yi yönetenler ya da idare edenler, ekonominin en basit kurallarını tersine çevirebilecekleri konusundaki inançlarını koruyorlar.

        İnançlı olmakta elbette bir mahsur yoktur.

        Yeter ki, inanç bilime ters olmasın.

        Mesela en basitinden bir tayyareyi inançla uçuramazsınız.

        Atomu inanarak parçalayamazsınız.

        Ekonomide de öyledir.

        İnançla olmaz. İstediğiniz kadar inanın, paranın maliyetini düşürdüğünüz anda o parayla satın alabileceğiniz şeylerin fiyatını arttırırsınız.

        Ev almak için gereken paranın fiyatını düşürürseniz evin fiyatı, otomobil almak için gereken paranın maliyetini düşürürseniz otomobilin fiyatı artar.

        Konut kredisi maliyetini düşürünce, konut fiyatını arttırana kızarak ekonomide işleri yoluna koyamazsınız.

        Her gün akaryakıta zam yapıp, maliyetinin önemli bir bölümü lojistik ve enerji maliyeti olan ürünün fiyatındaki artışı marketçinin açgözlülüğüne bağlayamazsanız.

        Ortalama ücretin 6 bin TL civarında olduğu bir ülkede 28 bin TL aylık kredi taksidi ödeyerek ev almayı kolaylaştırmakla, insanları mutlu edemezsiniz.

        Celal'den mektuplar

        Celal'den mektuplar
        0:00 / 0:00

        Birkaç gün önce yazdığım sansür başlıkla yazımdan sonra dostum Celal Şengör bir mektup yolladı.

        Paylaşayım:

        “Sevgili dostum,

        Muhtemeldir ki, son de bilirsin ama bugün sana Alman komedyen, aktör ve yazar Werner Finck’i (1902-1978) hatırlatmak gereğini duydum.

        Finck, özellikle Nazi Almanyası döneminde ülke yöneticilerine yönelttiği hicivlerle büyük şöhret yapmış, özgürlüğüne dokundurtmadığı gibi, ceza da almamıştır. Bir günlüğüne işgüzar polisler tarafından Ersterwegen konsantrasyon kampına yollanmış, fakat sık sık hicvettiği Hermann Göring’in emriyle derhal tahliye edilip, hürriyeti kendisine iade edilmiştir. Aşağıda sana sadece iki kabare skeçini yazıyorum (önce Almanca orijinal, sonra Türkçe tercüme; Almanca orijinali vermemin nedeni orada Finck’in yaptığı şahane kelime oyunlarıdır):

        1) Finck elinde Hitler’in çerçeveli bir portresiyle sahneye çıkar:

        ‘Ich kann mich nicht entscheiden: soll ich ihn aufhängen oder an die Wand stellen?’

        Karar veremiyorum: onu asayım mı, yoksa duvara mı dayayım?

        Burada ‘duvara dayamak’ (=an die Wand stellen) iki anlamlıdır: duvara dayamak aynı zamanda kurşuna dizmek demektir! Aufhängen (=asmak) de portreyi duvara asmak olarak da anlaşılabilir, Hitler’i idam etmek olarak da anlaşılabilir.

        2) Finck elinde üç domuz heykeciği ile sahneye çıkar. Domuzların ikisi büyük, biri küçüktür:

        ‘Hier ist die Familie Mann. Dies ist das Kind Mann; dies die Frau Mann; und hier ist der Herr Mann’

        Bu Mann ailesi. Bu çocuk Mann, bu Bayan Mann, bu da Bay Mann.

        Burada Bay Mann da çift anlamlıdır: Herr Mann hem Bay Mann olabilir, hem de Hermann olarak Hermann Göring’i kastediyor olabilir, yani Göring’e ‘domuz’ denmiş olabilir ki bu Almanca’da hakarettir.

        Finck’in buna benzer nice kelime oyunlarıyla Nazi büyüklerini tiye aldığı, hattâ onları hakaret sayılabilecek sözlerle aşağıladığı skeçleri vardır. Halk kültürü ve Propaganda Bakanı Dr. Goebbels’in tüm çabalarına rağmen, Finck tutuklanmamış, hattâ cephedeki askerleri eğlendirmek için gönüllü olmuş, Fransa, Rusya ve İtalya cephelerinde görev yaparak meşhur Demir Haç nişanını kazanmıştır (Eiserner Kreuz). Cephedeki hicivleri Goebbels’i sinirlendirmiş, Goebbels Finck’in Gestapo’ya teslim edilmeni istemişse de bunu gerçekleştirememiştir.

        Siyasi hiciv, Nazi Almanyası’nda bile varlığını koruduğuna göre, Türkiye’de korumaması için herhalde bir hiç sebep yoktur”

        Ne olur hacklenmiş olsun

        Ne olur hacklenmiş olsun
        0:00 / 0:00

        Emniyet Genel Müdürlüğü'nün sosyal medya hesaplarını kim yönetiyor ya da yanıt mekanizmasını kim çalıştırıyorsa, ilginç bir tarzı var.

        Belli ki, devlet geleneği nedir, devlet adabı nedir pek bilmiyor.

        Sürekli atarlı giderli bir tarz.

        Zannedersin devletin çok ama çok önemli bir kurumunun sosyal medya hesabı değil de, bir ergenin ya da bir troll'un sosyal medya hezeyanları.

        Son olarak Canan Kaftancıoğlu'na destek veren eski bir Emniyet mensubuna yönelik bir paylaşım yaptılar ki, "Yok daha neler" dedirtti.

        Lütfen Emniyet Genel Müdürlüğü'ndenbirisi çıkıp "Hesabımız hacklenmiştir" diye bizi rahatlatsın.

        Ama tabii ki böyle bir şey olmayacak.

        Hatta şimdi bir atarlı yanıt da bana verecekler.

        Emin olabilirsiniz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Liderler para değil mutluluk dağıttığı zaman.

        Diğer Yazılar