Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet

Türkiye çor farklı bir ülke.

Bitmiyor, tükenmiyor.

İçeriden ve dışarıdan yıkmaya çalışsanız da, elinizden gelen veya gelmeyen her türlü yanlışı bilerek veya bilmeyerek yapsanız da ayakta kalmayı başarıyor.

Her halükarda direniyor.

Galiba bunun bir nedeni kurucu iradenin gücü ise, diğeri ise içindeki bir avuç da olsa ilkeli insanlar.

Bu ülkeye ilişkin içimdeki umutlar ne zaman tükenmeye başlasa, o insanlardan biri çıkıyor, öyle bir şey yapıyor, öyle bir şey söylüyor ki, yeniden umutlanıyorum.

Bu kez de umutlarımı bahar görmüş bir ağaç gibi yeniden yeşerten bir hukuk adamı oldu.

Yargının, adaletin bittiği yerdeyiz dediğimiz günlerde bir hukuk adamı umut verdi.

O kişi Kaşıkçı Davası’nın Suudi Arabistan’a devredilmesi kararını veren İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı.

Bu dosyanın Suudi Arabistan makamlarına devrini öngören kararı, 12. Ağır Ceza Mahkemesi oy birliği ile değil oy çokluğu ile aldı.

Mahkeme heyetinin reisi, bu karara karşı çıktı ve bir de ders niteliğinde muhalefet şerhi kaleme aldı.

Mahkeme Başkanı karara muhalefet ederken

- Bu suçun Suudi resmi görevlilerince işlenmiş olduğuna dikkat çekerek bu suçun vatandaşın kamu düzenini ihlalinden ziyade azgın ve mücrim birtakım kamu yöneticilerinin muhalif bir vatandaşı susturmak için bir suç olduğunu belirtiyor.

- Ölüm ve insan bedeninin bütünlüğüne yönelik cezaların olduğu bir ülkeye iadenin mümkün olmadığını, bu ülkeden bu konuda bir teminat alınmadan iadenin hukuki olmadığını ve garip olanın ise sanıkların bu duruma rağmen dosyanın iadesine yönelik bir itirazda bulanmamasına dikkat çekiyor ve dosyanın devri kararı verilirken mağdurun haklarının göz ardı edildiğine dikkat çekiyor.

- Adalet Bakanlığı’nın devir talebinin yargı üzerinde bir baskı oluşturduğunu ima ediyor.

Ve sonunda iktidara rağmen Türk yargısının yüz akı olabilecek bir şekilde;

- “Bu tarz devir kararları ile uluslararası alanda insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerine göre teamül oluşturma fırsatı heba edilmektedir” diyerek iki uluslararası davaya dikkat çekiyor.

Bunlardan birincisi İsrail’in Arjantin’den kaçırıp getirerek yargıladığı ve idama mahkum ettiği Eichmann Davası, diğeri ise yakın zamandaki Mavi Marmara Davası.

Hakim bu iki dava arasındaki İsrail’in tutum farkına değinerek İsrail’in birinde İsrail’in adam kaçırarak yargılama yaptığını, diğerinde ise suçluları koruduğunu ve para ile olayı örtbas ettiğini, Kaşıkçı Davası’nın da benzer bir biçimde örtbas edildiğini anlatıyor ve şöyle diyor: “Dava sanıkları himaye eden ülkeye devredilmiştir. Uluslararası alanda işledikleri suçların ciddi manada yargılanmayıp, müeyyideye uğramadığını gören zorba yönetimler bu durumdan cesaret alarak eylemlerini pervasızca sürdürecekleri, bu tavrın bir teamüle, sünnete dönüşeceği açıktır. Birinci olayda ülke olarak inisiyatifimiz yoktu. Ancak son iki olayda rolümüz önemli idi. Zorbalığın önüne geçecek uluslararası kurumların oluşmasını sağlamak için ön ayak olabilecekken, davalar bozulan ilişkilerin düzeltilmesine diyet olarak verilmiştir.”

Bu muhalefet şerhi, bir hukuk adamının, siyasi ilkesizliğe karşı, adına karar verdiği Türk milleti namına isyanıdır.

Bu ülke siyasi görüşleri birbirinden çok faklı da olsa, böyle bir grup vatandaşının yüzü suyu hürmetine ayaktadır.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar