Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yanlış hatırlamıyorsam sene 2014.

        Telefonum çaldı.

        Tanımadık bir Ankara numarası.

        Zaten Ankara’da tanıdık numara da pek yok.

        Belli ki, “resmi” bir arama.

        Açtım.

        Hattın diğer ucunda Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç.

        “Fatih Bey, biraz sohbet etmek için uygunsanız bu hafta Anayasa Mahkemesi’nde sizi ağırlamak isterim” dedi.

        “Tabii ki" dedim, sözleştik. İki gün sonra Haşim Bey’i makamında ziyaret ettim.

        Uzun bir ziyaret oldu, epeyce sohbet ettik.

        Açık söyleyeyim, o güne kadar kendisi ile ilgili olumlu fikirlere sahip değildim.

        Uzun sohbette demokrat tavra sahip, muhafazakar ama özgürlükçü biri izlenimi yarattı üzerimde.

        Ve bana göre tüm sohbetin en önemli cümlesi şuydu:

        “Fatih Bey, Turgut Bey beni buraya atadığında hukukçu olmamam çok tartışılmıştı. Aradan neredeyse 20 yıla yakın bir zaman geçti. Turgut Bey’in bana tavsiyesiyle tüm bu zamanı bir tek şey için harcamaya çalıştım. Hukukun üstünlüğünü sağlamak ve demokratik hukuk devleti üzerindeki her türlü vesayete karşı çıkmak. O zaman bu vesayetten kasıt askeri vesayetti ve ben tüm varlığımla bu vesayeti kaldırmak için savaştım. Ama bugün geldiğimiz noktada şunu söylemek isterim ki, biz bu vesayeti ortadan kaldırmak isterken yerine başka vesayet gelsin diye savaşmadık. Hele hele bireysel vesayet gelsin diye hiç savaşmadık. Kişisel vesayet, kurumsal vesayetten beterdir. Çünkü kurumsal vesayette en azından bir ortak akıl, bir ortak kaygı vardır.”

        REKLAM

        Bu sohbette Haşim Kılıç, emeklilik süresi gelmeden önce istifa etmeyi planladığını da söylemişti.

        Kılıç’ın bu sözlerini zannederim daha önce de yazdım.

        Peki şimdi niye tekrar yazıyorum?

        Durun anlatacağım.

        Birkaç yıl önce eski Bakan, eski TBMM Başkanı, AK Parti kurucusu Bülent Arınç ile sohbet ediyoruz.

        Bülent Arınç, o sırada da partinin üst yönetimine karşı sert çıkışlar yapıyor.

        Binali Yıldırım’a kızgın, Ahmet Davutoğlu’nu haklı buluyor.

        Abdullah Gül’e kızgın, Ali Babacan’a hak vermiyor.

        Ben de kendisine “Bu kadar yakın olan bir ekip nasıl odu da böylesine darmadağın oldu?” diye soruyorum.

        Yanıtı çok ilginç, hiç aklıma gelmeyen bir şey.

        “Çocuklar büyüdü Fatih Bey, çocuklar büyüdü.”

        Bu iki eski hikayeyi anlatmamın sebebi “çocuklar”.

        Şimdi Haşim Kılıç’ın Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesi gündemde.

        Ve çocuklar büyüdü.

        Haşim Kılıç’ın çocukları da.

        Haşim Kılıç’ın oğlu FETÖ suçlaması ile karşı karşıya.

        Yurt dışında. Her ne kadar Haşim Bey, oğlunun zaten yurt dışında yaşadığını söylese de ortada böyle bir durum var.

        Keza Sayıştay’da çalışan kızı da benzer bir suçlama ile görevden alındı.

        Damadının Melih Gökçek döneminde Ankara Büyükşehir Belediyesi ile fazla içli dışlı ilişkileri olduğu o zamanlar çokça yazıldı.

        Alenin bir diğer ferdinin, Melih Gökçek döneminde belediyeye yüklü miktarda ağaç ve süs bitkisi satan bir şirketin sahibi olduğu sır değil.

        Tüm bunları üst üste koyduğunuz zaman Haşim Kılıç tek başına “muhafazakar demokrat” bir aday olarak milletin önüne çıkarılabilir.

        Ama Bülent Arınç’ın dediği gibi “Çocuklar büyüdü”.

        Ve galiba Türk muhafazakar siyasi kültüründe, çocuklar fazlası ile işin içinde.

        HAŞİM KILIÇ’TAN AÇIKLAMA

        Sayın Fatih Altaylı / Habertürk Gazetesi Yazarı

        11.04.2022 günlü Habertürk gazetesinde yayımlanan köşe yazınızda aile fertlerimle ilgili bazı iddialarda bulunmanız üzerine, aşağıda belirtilen cevapları verme hakkımızı kullanma zorunluluğu doğmuştur.

        Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kimlerin aday olabileceğine ilişkin spekülatif haberlerin çokça konuşulduğu bir dönemde bilgim ve iradem dışında ortaya atılan adaylık iddialarının gerçekle ilgisi

        bulunmadığını, yazarlığını yaptığınız gazetenizin muhabirine açıklamış ve kamuoyuna duyurmuştum.

        Çocuklarımla ilgili belirttiğiniz gerçek dışı iddiaların da bu bağlamda kaleme alınarak onların üzerinden şahsımı itibarsız kılma hedefi çok açıktır. Keşke bunları yazmadan önce bana sormuş olsaydınız size yakışır bir gazetecilik tavrı göstermiş olurdunuz. Çocuklarımla ilgili iddialara gelince;

        1- Görevinden alındığını iddia ettiğiniz Sayıştay Denetçisi olan kızım fetö suçlamasıyla ilgili hiçbir inceleme ve soruşturma geçirmemiş olup, yirmi yılı geçen hizmetini onurla sürdürmeye devam etmektedir.

        2-Damadımın, Melih Gökçek döneminde fazla içli-dışlı olduğunu üstü kapalı şekilde iddia ettiğiniz konuyla ilgili İçişleri Bakanlığı'na bizzat yazı yazarak inceleme istediğimi, bu konuda bakanlık müfettişlerinin yaptığı inceleme sonunda iddiaların gerçekle ilgisinin bulunmadığına ilişkin hazırladıkları bakanlık yazısını ek’de gönderiyorum.

        3-Çocuklarımdan hiçbirinin ağaç ve süs bitkisiyle ilgili herhangi bir şirketinin bulunmadığı ve bu konuda hiçbir kamu kurumuyla ticari ilişki içinde olmadığını bir kez daha açıkça ifade etmek isterim.

        4-Oğlumun fetö suçlamasıyla karşı karşıya olduğunu belirtmektesiniz. Gizli olduğuna inandığımız savcılık soruşturmasını bizde aile olarak basından öğrendik. Yıllardır bekletilen soruşturma dosyasının akıbetiyle ilgili herhangi bir bilgimiz yok. Oğlum da zaten uzun yıllardır yurt dışında yaşamaktadır.

        Ayrıca belirtmek isterim ki, geçmişte yaşanan ve binlerce insanı ezip geçen Ergenekon ve Balyoz davalarında kurulan fetö kumpaslarını ortaya çıkararak tahliyelerini sağlayan Anayasa Mahkemesi'nin o dönemde başkanlığını yapan Haşim Kılıç’ la ilgili dolaylı da olsa kendisi ve ailesi üzerinden fetö bağlantısı üretmenin gerçekle örtüşmediğini kamuoyu yakından bilmektedir. Kırk iki yıllık kamu hizmetimi yaparken geride bıraktığım izleri yakından incelerseniz inanıyorum ki vicdanınız size de doğruyu söyleyecektir.

        Bu açıklamayı köşenizde yayınlayacağınıza inanıyorum.

        Haşim KILIÇ

        E. Anayasa Mah. Başkanı

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Ekonomik kriz yargısı

        Ekonomik kriz yargısı
        0:00 / 0:00

        Kaşıkçı cinayeti sonrası Suudi Arabistan Türkiye ilişkileri iyice gerilirken, Suudiler Kaşıkçı dosyasındaki belge ve bilgilerin kendilerine verilmesini talep etmişlerdi.

        Türkiye’nin en üst düzey yanıtı ise oldukça iddialıydı.

        “Verelim de onları da yok edin değil mi! Siz herkesi enayi mi zannediyorsunuz!”

        Geçen hafta ise davaya bakan mahkemenin savcısı, bu belgelerin Suudi Arabistan’a verilmesi yönünde bir mütalaa verdi mahkeme heyetine.

        Ben de şöyle yazdım:

        “Siz bugünün Türkiye’sinde bir savcının kendi kendine böyle bir mütalaa verebileceğine inanıyor musunuz? Belli ki, tepeden emir gelmiş” demiştim.

        Nitekim mahkeme heyeti de savcının mütalaasına katıldı ve dosyanın Suudi Arabistan’a verilmesine karar verildi.

        Bu kararı da bağımsız Türk yargısı verdi diyeceklerdir.

        Aynen rahip Brunson, aynen Deniz Yücel kararları ya da kararsızlıkları gibi.

        O zaman şimdi sorma sırası bizde.

        “Siz herkesi enayi mi zannediyorsunuz!” diye.

        Şimdi ben merakla Kavala’yı bekliyorum.

        Ekonomik kriz derinleşirse, Kavala için de bir şans doğabilir.

        Suçlu kurye mi şirket mi!

        Suçlu kurye mi şirket mi!
        0:00 / 0:00

        Bir polis memurunun, trafik kurallarına uymadığı için çevirdiği motosikletli kuryeyi “Kafana sıkarım” diye tehdit etmesi kabul edilebilir bir şey değil.

        Kamu görevi gereği, yasal olarak silah taşıyan ve asayişi sağlamakla görevli bir kişinin, mafya ağzıyla konuşup vatandaşı tehdit etmesi olacak iş değildir.

        Konu yargıya taşındığı için yargı gereğini yapacaktır mutlaka.

        Ancak bu durum, hemen hiçbir trafik kuralını takmadan, yollarda hem kendi canlarını hem de hepimizin canını tehlikeye atan kuryelerin kural tanımazlığını haklı çıkarmaz.

        Başta İstanbul olmak üzere, tüm büyük kentlerimizde, online ticaretin artması ve özellikle de Yemeksepeti, Getir, Trendyol gibi uygulamaların çok yaygınlaşması nedeniyle ciddi bir kurye terörü var.

        Binlerce moped, yollarda hiçbir kural tanımaksızın cirit atıyorlar.

        Sadece yollar olsa iyi, kaldırımlarda, merdivenlerde, her yerde.

        Tek yönlü caddeler motokuryeler için geçerli değil.

        Ters yönden istedikleri gibi gelebiliyor, trafiğin içinde aksi istikamette yol almakta hiçbir sakınca görmüyorlar.

        Kaldırımda motoru üzerinize sürebiliyor, tepki göstermeniz halinde üzerinize yürüyebiliyorlar.

        Bunlar için hiçbir kural geçerli değil.

        Tabii işin bu hale gelmesinde firmaların “çabuk teslimat” uygulamaları da etkin.

        Vaktinde teslim edemedikleri zaman, paraları kesiliyor, hatta ürün bedeli kendilerinden isteniyor.

        Acelelerini buna bağlıyorlar.

        Üstelik de bu durumdan en çok onlar zarar görüyorlar.

        Her gün pek çok kurye ya yaralanıyor ya hayatını kaybediyor.

        Bu duruma acil çözüm bulmak lazım.

        Galiba asıl çözüm üç kuruşa canlarını tehlikeye atan kuryeleri değil, onları canları pahasına çalıştıran şirketleri cezalandırmak...

        Arda ve Arda

        Arda ve Arda
        0:00 / 0:00

        Fenerbahçe-Galatasaray arasındaki maçı izlemedim.

        Manchester City-Liverpool maçını izlemeyi tercih ettim.

        Maçla ilgili tek söyleyeceğim şudur.

        Takımı gençleştirme operasyonu yapan Galatasaray'da maçın son bölümünde 35 yaşındaki Arda Turan, kurtarıcı olarak sahaya sürülürken Fenerbahçe'de 16 yaşındaki Arda Güler oyuna dahil oldu.

        Bana göre maçın değil ama Galatasaray'ın özeti buydu.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Dolduramayacağımız koltuklara talip olmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar