Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti ile MHP’nin uzun süredir aralarında tartışıp, bir türlü uzlaşmaya varamadıkları yeni seçim yasası sonunda TBMM’ye geldi.

        Yeni seçim yasası diyoruz ama aslında Cumhur İttifakı’nın yapmaya çalıştığı değişiklik sadece Seçim Kanunu’nda değil, 4 farklı yasada değişiklikleri öngörüyor.

        Ve maksadı çok açık biçimde Millet İttifakı’nı parlamento seçimlerinde zora sokacak bir ortam yaratmak, geniş ittifakları verimsiz hale getirmek, CHP’yi dezavantajlı kılmak, geniş ittifaklardaki küçük partilerin büyük ortağa katkısını sınırlamak.

        TBMM seçiminde etkili olacak olan bu değişikliğin Cumhurbaşkanlığı seçimine ise etkisi olmayacak gibi duruyor.

        Yani sonucu olsa olsa İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediyelerinde son yerel seçimde ortaya çıkan durumun bir benzerini, 2023’te ülke genelinde ortaya çıkarması olabilir.

        Kesin olan sonucu ise bir erken seçim ihtimalini ortadan kaldırmış gibi görünmesi.

        Yapılacak değişimin seçimlerde uygulanabilmesi için seçimin en az 1 yıl sonra yapılması gerek. Bu da 2023 Nisan’ından önce bir seçim olmaması anlamına geliyor.

        Peki bu değişiklik ne sonuç verir?

        Bunca yılın ve deneyimin verdiği tecrübeyle şunu söyleyebilirim.

        Vadesi dolmuş bir iktidarı, seçim yasalarında yapılan değişikliklerin kurtardığı asla görülmemiştir.

        Seçim Yasası değişikliği ile “devri iktidarını” uzatmayı başaran olmadı, Özal bile bunu başaramadı.

        Burada mesele iktidarın vadesinin dolup dolmadığıdır.

        Eğer doldu ise seçim yasası beyhude çabadır.

        Böyle değişikliklerin tek getirisi istikrarsızlık olmuştur.

        Fazlası değil.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Sınır boyundan beka uyarısı

        Sınır boyundan beka uyarısı
        0:00 / 0:00

        Ukraynalı mülteciler üzerinden yapılan seviyesiz ve cinsiyetçi yorumlar, medyadan siyasete her yere egemen oldu.

        Kervana son katılan ise CHP’nin Milli Görüşçüsü Mehmet Bekaroğlu oldu.

        Bekaroğlu, Suriyeli ve Afganlı mülteci tehlikesine dikkat çeken tavrıyla bilinen Ümit Özdağ’ı hedef alarak “Ümit Özdağ’ın Ukraynalı mültecilere bir şey dediğini duyan oldu mu?” diyerek seviyesizliğe katkısını yaptı.

        Ancak Bekaroğlu’na yanıt, Hatay’dan geldi.

        Üstelik de siyasi açıdan kendisi ile benzer bir yol izlemiş olan Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş’tan.

        AK Parti’den CHP’ye geçmiş olan Savaş, Hatay’daki tehlikeye dikkat çekerek, “Hatay’ın nüfusu 1 milyon 600 bin. Resmi göçmen sayımız 500 bin ama gerçekte 800 bin. İlimizde doğan her 1 Türk çocuğa karşılık, 3 Suriyeli göçmen çocuğu doğuyor. 12 yıl sonra buranın Suriyeli bir belediye başkanı olur. Atatürk’ün Türkiye’ye kazandırdığı son toprak parçası elden gidiyor. Haberiniz olsun” dedi.

        Benim ve benim gibi düşünenlerin baştan beri işaret etmeye çalıştığı tehlike budur.

        Türkiye’nin demografik yapısı, özellikle zaten ince bir denge üzerinde duran etnik dağılımı.

        Sadece Hatay değil, başta Kilis, sonrasında Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere buralarda ciddi bir demografik değişim söz konusu.

        Ve bizim asıl “beka” sorunu dediğimiz sorun da buralarda.

        Önce demografik değişim, sonra bunun siyasi coğrafyaya etkileri.

        Ve sonra buna karşı tepki gösterdiğin anda, “Hooop, saldırgan tutum” iddiaları, Batı medyası aracılığı ile şeytanlaştırılma ve dışlanma.

        Suriyeli göçmenler belki İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de asayiş sorunudur ama Hatay’da, Antep’te, Kilis’te ülkenin beka ve toprak bütünlüğü sorunudur.

        Bunun farkında olmadan, bunu değerlendirecek öngörüye, bırakın ön’ü, herhangi bir görüye sahip olmadan meseleyi Ukraynalı göçmenlerle eş tutmak en hafif tabiriyle cehalet olabilir.

        Üstelik de, Ukrayna’nın Türkiye ile sınırı olmaması bir yana, toplamı 1 milyonu biraz geçen ve küçük bir bölümü Türkiye’ye gelen Ukraynalılar ile Türkiye’deki 5 milyonu Suriyeli 8 milyon göçmeni karşılaştırmak ne akılcı ne de iyi niyetli bir yaklaşımdır.

        Ukrayna’dan gelen ve savaş bittiğinde Avrupalı olması muhtemel olan ülkesine dönecek olan eğitimli Ukraynalılar ile Suriye’den gelen büyük bölümü eğitimsiz ve Türkiye’den gitmeye hiç ama hiç niyeti olmayan kalabalığı karşılaştırmak bile olanaksızdır.

        Dahası Türkiye, imza attığı uluslararası anlaşmalarda Doğu ve Güney’den gelenlere mülteci statüsü vermeyeceğini beyan etmiş, Batı’dan gelenlere ise bu hakkı tanımıştır.

        Yani yasal olarak da durumları aynı değildir.

        Dahası Ukraynalı mülteciler meselesini böyle cinsiyetçi bir tavırla ele almak, kişinin aklının başında değil başka bir bölgesinde olduğunun da göstergesidir.

        Doktor düşmanları

        Doktor düşmanları
        0:00 / 0:00

        Amma hekim düşmanı varmış meğer memlekette.

        Ben hekimleri savundukça “Sen o doktorların ne mal olduğunu bilmiyorsun. Gel bir devlet hastanesine de gör” diyenler mi ararsın, hekimlerin ilaç firmaları ile yaptıkları işbirliklerini yolsuzluk olarak görenler mi istersin, hekim hatalarından dem vuranlar mı!

        Bu eleştirilerde haklılık payı var mıdır!

        Elbette vardır.

        Ama empati payı yoktur.

        Çok eleştirilen kamu hastanesi doktorları meselesi mesela.

        Doğrudur, kimi kamu hastanesi çalışanları hastalara zaman zaman kötü muamele yapıyor gibi algılanabilir.

        Ama unutulmamalıdır ki, o doktorlar da etten, kemikten, sinirden yapılmış insanlardır.

        Abuk sabuk yasalarla doktorları zırva bir sayısal performans kriterine mahkum ederseniz, günde 100 hatta 200 hasta bakmak zorunda bırakırsanız, o doktor da bir yerde patlar.

        Hadi biriniz de günde yüzlerce can derdine düşmüş insanla uğraşın bakalım.

        Bir gün dayanabiliyor musunuz!

        Burada kızılması gereken kişi doktorlar değil, bu saçma sistemi kuranlardır.

        Hekim hataları da vardır, doğrudur.

        Hepimizin başına gelebilir. Gelmiştir de. Özel kamu ayrımı olmaksızın hem de.

        Peki başka mesleklerde hata yok mudur!

        Hekimlere en azından "malpractice" davası açılır, büyük tazminatlar öderler, siz hatalı karar veren, hatalı işlem yapan başka bir kamu görevlisini dava edebiliyor musunuz!

        Hekimlerin ilaç firmaları ile etik dışı parasal ilişkilerine gelirsek.

        Elbette kabul edilebilir değildir ve bu satırların yazarı, yani bendeniz, geçmiş yıllarda bu konu ile ilgili pek çok yazı yazmış, pek çok yolsuzluğu ortaya çıkarmışımdır. Bir uluslararası ilaç devinin Türkiye genel müdürü bu yazılardan sonra istifa etmiş, üyesi olduğu Etik Değerler Vakfı’ndan atılmıştır. Bu, Sağlık Bakanlığı’nın en sert biçimde mücadele etmesi gereken bir konudur.

        Ama bununla ilgili söylenenler bu ülke açısından komiktir.

        Yolsuzluğa bu denli duyarsız bir toplumun, üstelik de yolsuzluğa en az duyarlı kesiminin, ilaç şirketleri ile ilişkiler üzerinden doktor eleştirisi yapması gülünçtür.

        “Çalıyor ama çalışıyor” lafını motto edinenlerin sadece tıp etiği konusundaki duyarlılıkları pek de inandırıcı değildir.

        Utanacak mısın!

        Utanacak mısın!
        0:00 / 0:00

        90 yaşındaki bir doktoru, Atatürk Anıtı’na çelenk koymak isterken engelleyip, tartaklayıp, yerlerde sürünmesine, karlı buzlu zeminde çamur içinde kalmasına neden olan, Allah muhafaza bir yerlerini kırmasına neden olabilecek o genç güvenlik görevlisi arkadaş.

        Birisi senin babana, dedene bu muameleyi yapsa ne hissedersin?

        Açık söyle, ne hissedersin?

        Babana, dedene o muameleyi yapana karşı nasıl duygular beslersin?

        Doktor o doktor.

        “Aslında teröristti, terör örgütleri ile bağlantılıydı” diyerek işin içinden sıyrılabileceğin, vicdanını temizleyebileceğin biri değil.

        Bir ömrü insanlara şifa dağıtmaya çalışmakla geçirmiş bir insan o.

        Bir doktor.

        Yarın öbür gün, kendinin, bir sevdiğinin bir derdine deva bulabilmek için bir doktorun önüne dikildiğinde, bir doktorun muayene masasına, ameliyat masasına yattığın zaman tartakladığın o 90 yaşındaki doktor gözünün önüne gelecek mi!

        Vicdan azabı duyacak mısın bir damla!

        Ve o doktorun senin yaptığın bu rezilliği hiç ama hiç düşünmeden seni tedavi etmeye çalışması, utanmana neden olacak mı!

        Verilemez

        Verilemez
        0:00 / 0:00

        Siloah Yazıtı ile ilgili olarak "Emsal olabilir" uyarısı yapmamın ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan bir açıklama geldi.

        İsrail basınında Cumhurbaşkanı Herzog'un yaptığı görüşmelerin sonucu atfen ortaya atılan İsrail'in yıllardır istediği Siloah Yazıtının bir iyi niyet, bir barışma hediyesi olarak İsrail'e verileceği iddiasına Bakanlık, "Yasal olarak bu yazıt Türkiye dışına çıkarılamaz. Mülkiyetine ilişkin hiçbir tereddüt söz konusu değildir. İsrail basınında çıkan iddialar gerçeği yansıtmamaktadır" yanıtını verdi.

        Yasal olarak mümkün olmayan bir şeyin, fiili olarak da mümkün olmayacağına inanarak, bu açıklamadan memnuniyet duyduğumu belirtmeliyim.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Cehaletle yükselen bir ülke olmadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar