Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hiç komünist olmadım.

        Yani konunun beni şahsen ilgilendiren bir tarafı yok ama bir grubun tümden karalanmasına hiç gelemem.

        O yüzden kızgınım.

        AK Parti Elazığ Milletvekili, komünistleri hedef alarak “Komünistlerde aile namusu diye bir şey olmaz” buyurmuş.

        Namustan kastettiği cinselliğe bağladıkları namus anlayışı.

        Rüşvet yemek, kamu malına göz dikmek, yetim hakkını götürmek bu tiplerin namus anlayışına girmediği için oradan söz etmiyor belli ki!

        Bunlara göre namus cinsellikle, seksle ilgili.

        Bu beyefendiye hatırlatmak isterdim.

        Kendisini ve namusu olarak adlandırdıklarını ailesini topyekun tarikat şeyhine badelettiren komünist görmedim ama Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Erdal Eren gibi darağacında dahi inancını korkusuzca savunan komünist gençler, Kıvılcımlı, Boran ve Aybar gibi namus, dürüstlük ve bilgelik simgesi komünist aydınlar gördüm.

        Sayın milletvekili bilsin ki, Soğuk Savaş döneminin ABD imalatı ve yobaz tekerlemeli komünist palavralarına karnımız tok.

        O yüzden bacak arasında namus arayacaksa, bade meselesine eğilsin.

        Ya da ne olur ne olmaz.

        Eğilmesin.

        Bilmem anlatabildim mi!

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Bu karar ülkeye zarar verir, dönülmeli

        Bu karar ülkeye zarar verir, dönülmeli
        0:00 / 0:00

        Ekonomi sanki Özal öncesine dönme sinyalleri veriyor.

        Daha kapalı, daha kontrollü, kamu kontrolünde bir ekonomi.

        Bunun ilk adımı, ihracat gelirlerinin, yüzde 25’inin Merkez Bankası’na bozdurulması şartını getiren uygulama.

        Diyelim ki, 10 milyon dolarlık ihracat yaptınız.

        Ödemenizi aldınız, akreditifinizi çözdürdünüz.

        Bunun 2,5 milyon dolarını hemen Merkez Bankası’nda bozdurup TL’ye çevireceksiniz.

        İyi de bu nasıl olacak!

        Biliyoruz ki, Türkiye ihracatta ithalata bağımlı.

        Bunun oranı yüzde 80’in üzerinde. Deniz ürünleri ihracatında bile yemdi, ağdı, ilaçtı, motordu derken yüzde 80 ithalata dayalıyız.

        Bazı sektörlerde bu daha yüksek ama ortalama olarak 100 dolarlık ihracat yapmak için en az yüzde 80 oranında ithalat yapmalıyız.

        Tekstilde bile.

        Çin’den aldığın ham bezi, Avrupa’dan aldığın boya ile İtalya’dan aldığın emprime makinasında boyayacak, Almanya’dan aldığın dikiş makinasında, Çin’den gelen iğne ile dikecek, Almanya’dan gelen ütü ile ütüleyecek, Azerbaycan’dan gelen petrokimya ürünü ile yapılmış torbaya koyacak, Finlandiya’dan gelen kağıtla imal edilmiş koliye yerleştirecek, Almanya malı kamyona yükleyecek, Arap petrolü ile yurt dışına ulaştıracaksın.

        Hadi hepsini geçtik, ham kumaşı, boyayı ithal ederken, nasıl olacak da aldığın dövizi “şart” olarak Merkez Bankası’na bozduracaksın.

        REKLAM

        O dövizin yüzde 80’ini zaten hammadde için yurt dışına yollayan ihracatçı ne yapacak!

        Bugün 13’ten Merkez Bankası’na sattığı dövizi yarın 14’ten geri mi almaya çalışacak?

        Tabii ki, öyle olmayacak.

        Olacak olan şu.

        İhracatta çifte fatura dönemine geçilecek.

        Becerebilen, bir resmi bir de gayrı resmi fatura oluşturacak.

        Ya da yurt dışında bir aracı firma kuracak, ihracatı kendi firmasına düşük fatura ile yapacak, sonra dışardaki firması gerçek müşteriye gerçek faturayı kesecek.

        Kâr yurt dışında oluşacak, firmanın bulunduğu ülke kazanacak, Türkiye kaybedecek.

        Bunu yapamayan veya sektörü gereği yapamayan ise muhtemelen fabrikasının üretim tesisini yurt dışına taşıyacak.

        Bu yüzde 25 kararını iktidara kim aldırdı ise Türkiye’ye iyilik yapmamıştır haberi olsun.

        Bugünü belki kurtarırsınız ama tüm bir geleceği kaybettirirsiniz.

        Fedakarlık

        Fedakarlık
        0:00 / 0:00

        İktidar diyor ki, “Biz 1 yıl boyunca size destek olduk. Şimdi sıra sizde.”

        Elektrikte, akaryakıtta artan fiyatlar, tütün ve alkollü içkide artan fiyatların “gerekçesi” bu.

        “Biz verdik sıra sizde.”

        Bu yüzden sigarada ortalama yüzde 81 olan vergi yüzde 96’ya yükseliyor, alkollü içkide ortalama vergi yüzde 80’i buluyor.

        “Yerli ve milli rakı”nın fiyatı, İskoç viskisini geçiyor.

        İktidarın geçen yıl pek çok gelirinden vazgeçtiğini burada çok önce yazdık zaten.

        2,5 dolarla dünyanın en pahalı akaryakıtını satan ülkenin, 0,80 dolara akaryakıt sattığını ve bunun sürdürülebilir olmadığını ilk yazan benim herhalde.

        Geçtiğimiz dönemde devletin 86 milyon artı 8 milyon göçmenden almadığı miktarın 165 milyar TL olduğunu öğrendik dün.

        Peki aynı dönemde başka nelerden “vazgeçmiş” devletimiz?

        Mesela 3. Havalimanı’nın 2 yıllık kirasından vazgeçmiş.

        Her biri 1 milyar avrodan 2 milyar avro.

        Yaklaşık 30 milyar TL.

        Bu yoklukta, KÖİ projeleri için de fedakarlık yapmaya devam etmiş.

        Şehir hastanelerinde yüzde 80’e yakını 4 firmanın, yol ve köprü projelerinde yine yüzde 80 civarı 8 firmanın kontrolünde olan bu projelere de eğer bir artış olmadıysa bütçe rakamlarına göre 110 milyar TL ödeme yapılmış.

        Yine iktidarın açıklamalarına göre göçmenlere de yılda 3 milyar dolar harcandığı söyleniyor.

        Bu da yapar mı bir 39 milyar TL'lik fedakarlık.

        Gördüğünüz gibi fedakarlık hayli fazla.

        Siz buradan çıkarın konuyu.

        Ne demişler, "Lafın tamamı aptala söylenir.”

        Bu köşenin düzenli okurlarının zekasından asla şüphem olmadı…

        İkramiye devretmezse Milli Piyango batar

        İkramiye devretmezse Milli Piyango batar
        0:00 / 0:00

        Gazeteler her yılbaşı ertesi Milli Piyango çekiliş sonuçlarını yayınlardı.

        Habertürk’ü kağıda bastığımız dönemlerde çekiliş sonuçlarını okurlara ulaştırmak için 31 Aralık gecesi hummalı bir faaliyet olurdu gazetede.

        Ertesi gün tirajlar artar, herkes piyango sonuçlarını verdiğimiz ekten takip ederdi.

        Sonra tamamen dijital hale geldik.

        Bu kez de MP Yılbaşı Çekilişi sonuçlarını internet ortamında duyurmaya başladık.

        Şunu gördük yıllar içinde ilgi giderek azaldı.

        Milyonlarca kişinin baktığı sayfaların bakılma sayısı düştü.

        1 Ocak gününün en çok okunan haberi olan çekiliş sonuçları merak edilmez oldu.

        Bunun en önemli nedeni Milli Piyango’ya olan güvenin azalması.

        Bunun faturasını Demirören Grubu'na kesiyorlar.

        Olabilir.

        Ama çöküş öncesinde başladı.

        Hatırlayacaksınız, daha Milli Piyango özelleştirilmeden bir yılbaşı öncesi buradan “Bu yıl büyük ikramiyenin sahibi ortaya çıkmayacak” diye yazdım.

        “Daha neler” dedi herkes.

        Sonuç ne oldu?

        Ben haklı çıktım.

        Milli Piyango’nun o yılki, ikramiyenin sahibi asla ortaya çıkmadı.

        Para idareye kaldı.

        Sonrasında da benzer durumlar tekrar etti.

        Özelleştirme de bu durumu değiştirmedi.

        Bu yıl da büyük ikramiyenin dörtte üçü satılmayan biletlere çıkmış.

        Diğer ikramiyelerdeki durumu ise bilmiyoruz.

        Yani mesele satın alanla ilgili değil, Türkiye'nin içinden geçtiği dönemle ilgili.

        Haliyle ilgi azalıyor, hile hurda iddialarını güçlendiriyor.

        Oysa dünya bunun çözümünü bulmuş.

        Sahibini bulmayan ikramiye bir sonraki haftaya devrediyor.

        Avrupa ve Amerika’daki büyük lotaryalarda yapılan bu.

        Bazen iş öyle bir hale geliyor ki, ikramiye 300-500 milyon dolara çıkıyor.

        Bu ilgiyi körüklüyor.

        Katılımı arttırıyor, ikramiye miktarı geometrik büyüyor.

        Öyle ki, insanlar dünyanın her yerinden bilet alıyorlar.

        Türkiye’de de yapılması gereken bu.

        Çıkmadı mı, devreder.

        Organizatör haksız kazanç sağlamaz, halkın güveni yıkılmaz.

        Milli Piyango'yu kurtarmanın tek yolu budur.

        Sonuçta bu tüpgaz değil ki, dibinde kalan miktar üreticinin kâr hanesine yazılsın.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Birden fazla kez kandırılıyorsanız sorunun kandıranda olmadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar