Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın orman yangınları sırasında yanan canlılarla ilgili olarak sadece ve sadece ekonomik bakış açısıyla “Beyaz etse beyaz et, büyükbaşsa büyükbaş, koyunsa koyun hemen parasını ödeyeceğiz” demesi sosyal medyada çok eleştirildi.

        Erdoğan’ın ormanlardaki evcil hayvanlar dışındaki zengin yaşamı önemsememesi, satış değeri olmayan hayvanları kale almaması garip karşılandı.

        Şurası bir gerçek ki, Erdoğan’ın hayata bakışı tamamen politik.

        Her şeyi oy potansiyeline göre değerlendiriyor.

        Hele hele elindeki oylar eskisi gibi bol olmadığı ve bıçak sırtı bir dengede ilerlemeye çalıştığı için iyiden iyiye oraya kilitlenmiş durumda.

        Bu nedenle de her şeyin değeri sahip olduğu oy ile ölçülüyor.

        Bu yüzden de Erdoğan yaban hayatındaki hayvanları değil, evcil hayvanların sahiplerini önemsiyor.

        Çünkü oy verebilecek olanlar onlar.

        Ki zaten önemli bir kesimi AK Parti’nin seçmeni ve sempatizanı.

        Erdoğan onları kaybetmemek istiyor.

        Bu yüzden de sahipli “canlıların” sahiplerine sesleniyor.

        Onları mutlu etmeyi hedefliyor

        Gerisi teferruat.

        Siz hiç oy vermeye giden kaplumbağa, tavşan, yabandomuzu, sincap, kartal, şahin gördünüz mü!

        Tabii görmediniz.

        AK Parti örgütü de görmedi.

        Ama oy vermeye giden çoban gördük.

        Hepimiz.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Keşke bizim santral de yansaydı derler mi

        Keşke bizim santral de yansaydı derler mi
        0:00 / 0:00

        Orman yangınları, Kemerköy Termik Santrali’ne de sıçrayınca doğrusu çok şaşırdım.

        Belediye Başkanı günlerdir uyarıyor, santralin olduğu yerden üç gündür alevler yaklaşıyor diye yayın yapılıyordu.

        Aklıselim bir dönem olsa, eldeki az sayıda uçak buraya yönlendirilir, santrale yaklaşan yangın söndürülür, santral kurtarılırdı.

        Ama ne uçaklar gelmiş yangını söndürmeye ne helikopterler.

        Sadece santral boşaltılmış, hidrojen depolarındaki hidrojen havaya salınmıştı. Yanması bekleniyordu ve bu benim garibime gidiyordu.

        Yangının termik santrale ulaştığı gece yolda otomobilde Habertürk radyo dinliyordum.

        Afşin Yurdakul’un programında bir uzman “Orman içine veya kenarına yapılan tesislerde güvenlik iki yönlüdür. Bir orman yangını bu tesise sıçrar mı, iki tesisteki yangın ormana sıçrar mı! Tüm güvenlik önlemleri iki yönlü alınır. Belli ki burada alınmamış” diye son derece mantıklı bir açıklama yapıyordu.

        Benim beklediğim ise AK Partili bir yetkiliden gelecek “Bu santrali öyle bir yeniden yapacağız ki, santrali yanmayan işadamları keşke benim santralim de yansaydı diyecekler” açıklaması idi.

        Santralin sahibi şirketin patronunun kimliği göz önüne alındığında böyle bir açıklama beklemem de doğaldı.

        Yine de konuyu bir uzmana danışmak istedim.

        REKLAM

        Uzun yıllar Avrupa’nın çeşitli nükleer santrallerinde yöneticilik yapmış, son olarak Avusturya’da bir nükleer santralin başında bulunan bir dostumu aradım.

        Anlattıkları şöyle:

        “Asıl olarak bir nükleer enerji santrali uzmanı olarak şunu söyleyebilirim.

        Bu tip santrallerde kaza analizleri zaten yapılır.

        Bu analizlere göre santralin güvenli olduğu sonucuna ulaşılır ise santrale işletme lisansı verilir. Bunlar standart prosedürlerdir.

        Yangın da kaza analizlerinde en temel analizdir. Çünkü yüksek enerjili bu santrallerde yangın riski her zaman vardır.

        Yangın içerden dışarıya veya dışardan içeriye olarak ele alınır.

        Dışardan içeriye yönelik yangın riski “bush fire” olarak anılır.

        Bunun için santrallerin çevresinde güvenli bir zon oluşturulur.

        Bu arazide ağaç zaten olmaz da, çalı çırpıya da izin verilmez. En basitinden düzenli olarak araziye sürer ve yangına müsait çalı oluşmasını önlersin.

        Bu önlemler yok ise santral zaten lisans alamaz, çalışamaz.

        Senin sorduğun santralde yangın riski bir haftadır ortada.

        Buna rağmen çevresinde nasıl olur da önlemler arttırılmaz, daha önce nasıl olmuşsa alınmamış önlemler bu arada alınmaz.

        Bir nükleer reaktör işletme uzmanı olarak aklım almıyor.

        Benzin istasyonu açarken bile uyman gereken kurallar ve alman gereken önlemler varken bu santralin yangına karşı bu kadar açık olmasını aklım almadı. Belki de ekonomik ömrünü doldurduğu için yanması daha doğru bulunmuş olabilir” dedi.

        Bir sürü de matematik hesap yolladı bununla ilgili.

        İşin o tarafını bilemem.

        Ama yangının o santrale göz göre göre geldiğini ve şimdi de bir ikincisine doğru ilerlediğini görüyorum.

        Sempatizanlık

        Sempatizanlık
        0:00 / 0:00

        İktidar yanlısı medya artık iyice zıvanadan çıktı.

        Katilleri bile siyasi görüşü ya da yaşam tarzı üzerinden ele alıyor.

        Antalya’da genç bir kızı canice öldüren şerefsizi de “Laik yaşam tarzını benimsemişti” diye tanıtıyor okurlarına.

        Ben Türkiye’de şimdiye kadar böyle bir şey görmedim.

        Umarım bir daha görmem de.

        Çünkü o zaman birileri de kalkıp Konya’da 7 kişiyi katleden caninin yaşam tarzını ve siyasi tercihlerini ve hayranı olduğu siyasetçileri gündeme getirmeye kalkışır.

        Ki bu da son derece yanlış ve ayıp bir iş olur.

        Bir kişinin sempatizanınız olması sizi o kişiyle ortaklaştırmaz.

        Önemli olan o kişi bir suç işlediyse ona karşı yaklaşımınızdır.

        Açıkgözlü, açgözlü

        Açıkgözlü, açgözlü
        0:00 / 0:00

        Ormanların yanmasına madenler ve turizm alanları için mi izin verildi?

        Bu soru halkın kafasını kemiriyor.

        Yanan bölgeler orman vasfını yitirdiği için buralarda inşaat ve maden arama faaliyetleri için bir engel kalmadı mı sorusu!

        Anayasal ve yasal olarak çok mümkün görünmüyor.

        Anayasa’nın 169. Maddesi yanan orman alanlarının başka bir amaçla kullanımını kesin bir dille yasaklıyor.

        Keza 6831 sayılı Orman Kanunu da.

        Tabii Türkiye’de başka türlü orman kanunları da olduğu için vatandaşların tedirgin olması çok normal.

        Paranoyak olman takip edilmediğin anlamına gelmez sözü bizim ülke için fazlası ile geçerli.

        Üstelik bir de “arsızlık” söz konusu olunca kimse elimize su dökemez.

        Şimdi biraz bekleyin bakalım.

        O yanan arazilere imar izni için, otel, turizm yatırımı, konut, site, turistik tesis adı altında minik bir otel, büyük bir lüks konut grubu yapmak için kimler başvuracak.

        Kimler siyasete bunun için baskı yapacak.

        Belediyeler eli ile yapılamayanlar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eliyle, Çevre ve Şehircilik bakanlığı eliyle yapılamayanlar belediyeler eli ile yapılmaya çalışılacak.

        Kiminin eli belediyeye, kiminin eli iktidara ulaşıp işini çözmek, doğa katliamından rant çıkarmak için ulaşacak.

        Bizim memlekette bu açgözlülük, bu açıkgözlülük ele ele yürüdüğü müddetçe biz daha çooook yanarız.

        Biz hep sorun yönetenlerde diye bakıyoruz.

        Asıl sorun yönetilenlerde.

        Aslında tam da istedikleri gibi yönetiliyorlar.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Bazen de alınmayan bağışları alkışladığımız zaman.

        Gerilim

        Gerilim
        0:00 / 0:00

        Bir grup "serseri" Halk TV'nin, benim afet bölgesi olarak nitelendirdiğim Muğla'dan yaptığı yayını basıyor.

        "Yayında yanlış bir şey söylersiniz dalarız" tehdidiyle.

        Haliyle arbede çıkıyor.

        Neyse ki, büyümüyor.

        Serserilerin birkaçı yakalanıp gözaltına alınıyor.

        Peki ne olacak dersiniz!

        Ne yazık ki, muhtemelen bu yazı yayınlanmadan önce serbest bırakılacaklar.

        Ta ki, yeniden bir yeri basıncaya kadar.

        Türkiye'de sistem böyle işliyor çünkü.

        Bir katili bir başkasını öldürünceye kadar, bir serseriyi bir başka yere zarar verinceye kadar serbest bırakıyoruz.

        Yeter ki, düşünce suçu işlemesinler.

        Diğer Yazılar