Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet

Geçen gün Türkiye’nin yasa dışı kaçak göçmen sorunu ile ilgili yazarken, sınırlarımızdaki kontrolsüzlük nedeniyle ülkenin “Dingo’nun ahırına” döndüğünü belirttim.

Pek çok okur, özellikle de genç okurlar “Dingo’nun ahırı da ne ki!” diye sordular.

Belli ki, hızlı kentleşme ile sözlü kültürün bazı unsurları unutuluyor, en azından yayılmıyor.

Dingo’nun ahırı da öyle olmuş.

Unutulmuş.

Merak edenler için Dingo’nun ahırının öyküsü anlatalım.

19. yüzyılın sonlarına doğru, 1870’lerin ortasında, Payitaht İstanbul yeni bir ulaşım aracı ile tanışır.

O ulaşım aracının adı “Atlı Tramvay”dır.

İki at tarafından çekilen tek bir vagon.

Motoru at olan bir tür halk otobüsü.

Tabii büyük ilgi görür.

İlk açılan hat Azapkapı-Ortaköy hattıdır. Vatandaşın talebi üzerine kısa zamanda başka hatlar da açılır.

Özellikle de Pera hattında yoğunluk vardır.

Karaköy’den Şişhane ve Büyük Pera Caddesi üzerinden Kurtuluş’a giden hat büyük talep görür.

Ancak tramvayları çeken atlar canlıdır ve yorulurlar.

Bu yüzden de atların dinlendirilmesi ve değiştirilmesi için Taksim’de bir ahır kurulur.

Fransız Konsolosluğu'nun arkasında, bugün de nostaljik tramvayın garajının olduğu yerde.

Atlar bir iki seferde bir dinlenmeleri için buraya bırakılır.

Ahırda dinlenmiş atlar tramvaya koşulur.

Ahırın sorumlusu da Dingo lakaplı bir Rum vatandaştır.

Ne var ki, Dingo ayyaş serkeş bir adamdır.

Sürekli içer, hep sarhoştur.

Bu yüzden de ahıra ne giren bellidir ne çıkan.

Atların kayıtları da yoktur, kuyutları da.

At dinlenmiş mi, hangi saatte girmiş, hangi saatte çıkmış belli değildir.

İşte Dingo’nun ahırı deyimi de bu Dingo’dan gelir.

O gün bugündür, girenin çıkanın belli olmadığı, bir düzensizliğin hüküm sürdüğü yerler için söylenir.

Bizim sınırlarımız da buna iyi bir örnektir.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar