Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Her dönemin simgesel, unutulmayacak olayları vardır.

        Bu dönemin Adalet anlayışının simgesel ve asla unutulamayacak olayı ise Ankara Adliyesi’nden geldi.

        Başkenti neredeyse çeyrek asır yöneten Eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, hala içine sindiremediği mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a “Çapsız” dedi.

        CHP’li Mansur Yavaş da konuyu yargıya taşıdı.

        Şikayet dosyası Ankara Cumhuriyet Savcılarından birinin önüne gitti.

        Savcı şikayeti okudu ve “Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın konumu gereği kendisine yöneltilen ağır eleştiriler karşısında diğer kişilere göre daha esnek bir yaklaşım göstermesi, tahammül seviyesinin diğer kişilere göre daha yukarda olması, eleştirinin övgü olmaması nedeniyle sert, kaba, şok edici, saldırgan, kırıcı, incitici ifadeler barındırmasının doğal olduğunu” belirterek dava açılmasına gerek olmadığına hükmetti.

        Son derece geniş bir eleştiri algısı ve benim de katıldığım bir karar.

        Hatta savcıyı kutlayabilirdim de.

        Ancak gelin görün ki aynı savcı, AK Partili Mamak Belediye Başkanı Murat Köse için “Çapsız” diyen bir vatandaşla ilgili olarak Köse’nin yaptığı şikayet içinse “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı alenen hakaret” nedeniyle dava açılmasına karar verdi.

        Aynı kelime nedeniyle birbirine taban tabana zıt iki karar.

        İki kararı veren de aynı savcı

        CHP’liye AK Partili söyleyince eleştiri.

        AK Partiliye vatandaş söyleyince hakaret.

        Bir dönemin Adalet anlayışı bundan daha iyi ete kemiğe büründürülemezdi.

        Sayın Savcı'ya kararı için değil ama bunu bu kadar açıkça ortaya koyarak gelecek nesillere unutulmayacak bir örnek bıraktığı için teşekkür ediyorum.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Alın size fatura

        Alın size fatura
        0:00 / 0:00

        Her yaz olduğu gibi bu yaz da Türkiye, güney bölgelerimizdeki lüks yazlık işletmelerin fiyatlarını, buralarda yenilen yemeklerin faturalarını konuşuyor.

        2021 yazının ilk ikinci ayının ortasına gelmişken Türkiye bu kez de Bodrum’da her yaz mutlaka fiyatlarıyla haber olan Maça Kızı’nın 26 küsur bin liralık faturasını tartıştı.

        Su şu kadar olur, lahmacun bu kadar olur mu diye.

        Ben ise yıllardır “Kardeşim bunlar esnaf lokantası değil. Eğer alıcısı var ise istediği fiyata istediğini satar. Kimseyi de ilgilendirmez. Alan razı satan razı bize ne?” der dururum.

        Doğrusunu isterseniz Türkiye’nin bana göre dünyanın en güzeli olan sahillerinde Fransa’nın, İtalya’nın güney kıyılarındaki gibi şık, kaliteli, dünyanın en zenginlerinin geldiği ve çok para harcadığı pahalı lokantalar olması gerekir.

        Sürekli olarak turizmde kişi başı düşük gelir etmekten yakınan bir ülkenin, turistik yörelerde pahalı lokantaları eleştirmesi bana göre anlamsızdır.

        Sonuçta 26 bin liralık bir yemek faturası hemen hemen 3 bin dolardır ki, bu da Avrupa’nın pahalı bir lokantasında 5-6 kişilik bir masaya gelebilecek sıradan bir adisyondur ve hiçbir Fransız gazetesi de bunu haber yapma gereği duymaz.

        Yeri gelmişken, 2 haftadır 26 bin liralık “hesabı” tartışanlara da yeni bir malzeme vereyim bu arada.

        Bakın bu fatura da Türkiye’de bir turistik tesisten.

        REKLAM

        Son yıllarda yıldızı yükselen ve Datça yarımadasında kurulduğu 1990’ların başından beri hep Türkiye’nin en iyi kıyı oteli olma unvanını koruyan bir tesisteki yabancı menşeli bir lokantadan.

        Tam tamına 98 bin 732 TL.

        5 kişilik bir masanın hesabı.

        5 bin 213 TL yemek.

        8 bin 800 TL içki.

        206 TL su.

        84 bin 512 TL others.

        14 bin 635 TL KDV.

        Güzel hesap değil mi!

        5 bin TL yemek ve 9 bin TL’lik içeceği anladım da 84 bin TL’lik “others” yani “vesaire” ne onu gerçekten merak ettim.

        Desek ki tabak kırdılar.

        Ne yaptınız kardeşim, Limoges tabak mı kırdınız!

        Emin olun bana göre bu bile çok anormal değil.

        ST Tropez’deki, St. Barths’daki Nikki Beach’te, Monaco’daki Jimyzz’de, Budha Bar’da 20-30 bin dolar hesap normal olacak da, hepsinden güzel Türkiye sahillerinde mi pahalı gelecek.

        Zengin Ruslar, Araplar orada o paraları ödeyecek de burada mı ödemeyecek!

        Ödesinler ki, biz turistin kişi başı 620 dolar bıraktığı ülke olmaktan belki kurtulalım.

        Bu nedenle siz o hesaplara kızmayın.

        İlle de kızacaksanız, o hesapları ödeyen ama asla vergi ödemeyen haksız kazanç sahibi kendi vatandaşlarınıza ve o vatandaşlarınıza o haksız kazançları sağlayanlara kızın.

        Sana ne lan!

        Sana ne lan!
        0:00 / 0:00

        Şarkıcı Gülşen’in sahne kıyafetini savundum diye epey bir hakaret yiyorum.

        Kendi okurlarımdan pek değil ama benim yazıyı alıp kullanan magazin sitelerinin ve magazin sosyal medya hesaplarının “seviyesiz” takipçilerinden.

        İlginç olan şu.

        Gülşen’i sert biçimde eleştirip, onun kıyafet özgürlüğünü savunduğum için bana hakaret edenlerin büyük bölümü kadınlar.

        En az yüzde 80’ı.

        Jennifer Lopez kimmiş, Gülşen kimmiş.

        Nasıl ikisini aynı kefeye koyarmışım.

        J. Lopez şov yapıyormuş, Gülşen şarkı söylüyormuş.

        Gülşen’inki basitlikmiş, Lopez’inki şıkmış.

        Gülşen’inki edepsizlikmiş, bu toprakların kültürü imiş falanmış. Filanmış.

        Bir sürü boş laftan sonra da bana hakaret dolu satırlar.

        Ulan ahmaklar.

        Böyle yaptığınız anda sizin yolda yürüyen şortlu kıza saldıran sapıktan, metrobüste kıyafetini açık bulduğu kadına hakaretler yağdıran ahlaksız ahlak bekçisinden ne farkınız var.

        Size verilecek en güzel yanıtı o şortlu genç kızımız buldu.

        Sana ne lan, sana ne!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Erişemediğimiz ciğere mundar demediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar