Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Avrupa Şampiyonası başlıyor.

        İlk maçımız Roma’da, İtalya ile.

        Ve öğrendiğim kadarı ile maçların Türkiye’deki yayıncısı TRT ilk maç için 100 kişiyi Roma’ya götürüyormuş.

        TRT ekibi 100 kişi değil.

        Bu 100 kişi “Davetli”.

        Misafir.

        Devlet kurumu, benim vergilerimle kim olduğunu bilmediğimiz 100 kişiyi, niye olduğunu bilmediğimiz bir nedenle Roma’ya maça götürüyor.

        TRT’ye sormak isterim.

        Kim bu 100 kişi?

        Ve niye götürüyorsunuz!

        Siz turizm acentesi misiniz, yayın kuruluşu mu!

        Sondaki T Turizmin T’si mi!

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Torunlarınız sorarsa ne diyeceksiniz?

        Torunlarınız sorarsa ne diyeceksiniz?
        0:00 / 0:00

        Marmara’daki müsilaj ya da daha anlaşılır tanımıyla “deniz salyası” sorunu giderek ayyuka çıktı.

        Bunun üzerine birkaç yazı yazdım ve bir televizyon programı yaptım.

        Yüz yıllardır bilinen bir doğa olayıydı ama yaygınlaşması, dibe doğru kalınlaşması, daha uzun süre tutunur olması Marmara’nın ölümünün habercisi.

        Çünkü kirlilik arttıkça, biyolojik atıklar çoğaldıkça, bir de üzerine iklim değişikliği eklendikçe musilaj yayılıyor, büyüyor, derinleşiyor ve Marmara’yı öldürüyor.

        Bilim insanları açıkça ortaya koydular ki, Marmara’nın dibinde yaşam müsilaja bağlı olarak zayıflıyor.

        Herkesin konuştuğu ve ülkesini bir nebze seven herkesin dertlendiği bu sorun önceki gün TBMM gündemine taşınmak istendi.

        TBMM dediğim, adı üstünde Türkiye’nin “Büyük” meclisi.

        Her ne kadar yeni sistemle etkisi azaltılmış olsa da, hala “Büyük Meclis".

        600 adet seçilmiş yurttaşımız, kendisini seçenlerin meselelerini orada görüşüp tartışmak ve milletin refah, mutluluk ve bekasını sağlamak zorunda.

        Bugünü ve özellikle gelecek kuşakları etkileyecek bir önemli mesele olarak da müsilajın TBMM gündemine gelmesi kaçınılmaz.

        Ne de olsa Fransa Büyük Millet Meclisi “FBMM” değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi “TBMM”.

        Ya da en azından biz öyle olduğunu zannediyoruz.

        Neyse uzatmayayım, kıyısında en büyük kentimiz İstanbul’un, en büyük sanayi kentlerimiz Bursa ve Kocaeli’nin, Tekirdağ’ın, Balıkesir’in, Yalova’nın, Çanakkale’nin yer aldığı, çevresinde 30 milyona yakın vatandaşımızın yani Türkiye’nin üçte birinin yaşadığı Marmara Denizi’nin bu ayyuka çıkmış sorununun Türkiye’nin Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmesi ve incelenmesi, bunun için bir araştırma komisyonu kurulması önergesi verildi.

        Hangi parti verdi, kim verdi bilmiyorum, umurumda da değil. Neden oluyor incelensin, gerekirse çözüm önerileri sunulsun.

        İnceleme sonucunda doğal ve önemsiz bir şey olduğu ortaya çıkarsa, bu da kamuoyuyla paylaşılsın.

        Yani son derece doğru bir talep.

        Memleketin bir yerinde ciddi bir sorun var ve bu soruna TBMM bakacak.

        Yüce TBMM.

        Peki bu son derece doğru talep ne oldu?

        İktidar koalisyonun oyları ile reddedildi.

        Ret şu demek, “Bize ne Marmara’dan, ne oluyorsa oluyor.”

        Bir parti ister iktidar olsun, ister muhalefet böyle bir sorunu görmezden gelip, bunun araştırılmasını nasıl reddedebilir!

        Hangi mantıkla.

        Vatanını, milletini seven biri nasıl böyle yapar.

        Vatanın tek bir çakıl taşı için sözde kıyamet koparanlar, vatanın koskoca bir denizi, üstelik de tamamı kendine ait olan bir denizi feryat ederken buna nasıl gözünü kulağını kapar anlamak mümkün değil.

        Bu araştırma sonunda nasıl bir sonuç çıkmasından duyulan bir korkudur ki bu, “Hayır araştırılmasın” diyebilir.

        Bunun üç günlük bir iş olmadığı, yılların getirdiği bir sorun olduğu ortadayken neden korkulur bunu araştırmaktan?

        Çözüm bulmaktan neden imtina edilir?

        Yarın öbür gün Marmara öldüğünde, çevresini suyun dibinden gelen metan kokuları sardığında “Baba, dede bunu niye araştırıp; önlem almadınız” dediklerinde çocuklarınıza, torunlarınıza ne diyeceksiniz çok merak ediyorum.

        “Bize öyle emir verilmişti” diyerek torunlarınızın vicdanında aklanacağınızı mı zannediyorsunuz!

        Kahvaltı

        Kahvaltı
        0:00 / 0:00

        Salı akşamı Teke Tek’te aşıları konuşurken, Türkiye'de yıllardan beri aşılama konusunda çalışmalar yürüten Prof. Dr. Mehmet Ceyhan şunları söyledi:

        “Gerek Sinovac aşısında, gerek Biontech aşısında 3. dozun gerekliliği ile ilgili henüz kanıtlanmış bir bilgi yok. 3. dozun gerekip gerekmeyeceğini bilmek için henüz erken. Şimdilik önemli olan herkese 2 doz aşısını yapmak, 3. doz için biraz süre geçmesi ve sonrasında 3. dozun gerekip gerekmeyeceğinin tespit edilmesidir.”

        Sonra da ekledi: “Üçüncü dozu şimdilik sadece aşı üreticileri öneriyor. Ancak bunun bilimsel temeli şimdilik yok.”

        Mehmet Ceyhan bunları söylediği sırada TRT’de Türkiye’nin en yetkili ve tek yetkili ağzı ise 3. doz aşısını olduğunu açıklıyordu.

        Duyunca kulaklarıma inanamadım.

        Milyonlarca vatandaş ilk dozlarını olmak için heyecanla beklerken, Cumhurbaşkanı 3. dozunu olmuş ve bunu da her ne hikmetse açıklıyordu.

        Üstelik tüm uzmanlar ille de gerekecekse, 3. dozun 2 dozdan en az 6 ay sonra yapılması gerektiğini söylerken Cumhurbaşkanı ilk dozunu 14 Ocak, buna göre 2. dozunu 28 gün sonra yani Şubat ayı ortasında olduğu halde, üzerinden 4 ay bile geçmeden 3. dozunu yaptırmıştı.

        Tabii olaya “Cumhurbaşkanımız o kadar samimi ki, bakın her şeyi halkıyla paylaşıyor” diye bakanlar da olacaktır buna.

        Böyle de bakılabilir elbette ama böyle bakılan rejimlerin adı tam olarak demokrasi olmaz.

        Baksanıza Finlandiya’da başbakanlara devlet kesesinden yapılmış kahvaltının bile hesabı soruluyor.

        “Afiyet olsun Başbakanım, yarasın” diyen de pek yok sanki!

        Parasıyla mı?

        Parasıyla mı?
        0:00 / 0:00

        Aşı demişken, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un bir cümlesi aklıma takıldı.

        Ali Bey, basınla yaptığı sohbet sırasında ilginç bir kelime sarf etti:

        “Bütün sporcularımıza parasıyla aşı yaptırdık.”

        İlginç olan kelime “Parasıyla”.

        Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’de parasıyla COVID 19 aşısı satılmıyor.

        Fenerbahçeli sporcular niye parasıyla oldular.

        Merak ettim.

        Tevafuk mu!

        Tevafuk mu!
        0:00 / 0:00

        Dün öğrendim ki, AK Parti’nin yeni Anayasa taslağı hemen hemen hazır hale gelmiş.

        Bugünün şartlarında TBMM’den geçmesi, bırakın TBMM’de kabulünü, referanduma gitmesi bile pek mümkün görünmediği için benim açımdan ilginç değil Anayasa taslağı.

        Ancak ilginç olan bir yönü de yok değil.

        AK Parti’nin hazırladığı Anayasa 128 maddeden oluşuyormuş.

        Şaka gibi değil mi!

        AK Parti’nin en sevmediği, en illet olduğu sayı ne deseniz yanıtı “128” olacaktır.

        Ama hazırladıkları Anayasa taslağı 128 maddeden oluşuyor.

        Ya hazırlayanlar AK Parti ile kafa buluyorlar.

        Ya da AK Parti “128 hiç ama hiç umurumda değil” mesajı vermek istiyor.

        Ama yine de AK Partililerin seveceği tanımla, “Dikkat çekici bir tevafuk.”

        Ne olsa “Tesadüf yoktur. Tevafuk vardır.”

        İster dükalık deyin ister beylik

        İster dükalık deyin ister beylik
        0:00 / 0:00

        İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin biz seçmenlere verdiği “şeffaflık” vaadini tutmasını istedim önceki gün.

        Dün de tutmadığını yazdım.

        Çıt yok.

        İktidarı şeffaf olmamakla suçlayanlar, kendi küçük iktidarlarında da farklı davranmıyorlar gördüğüm kadarı ile.

        İBB’nin yönetim üslubu ile iktidarın yönetim üslubu arasında pek fark yok.

        Bu üslup CHP’nin üslubu olsa Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediyeleri de aynı üslubu benimserdi.

        Demek ki değil.

        Yoksa CHP içinde bir İstanbul Dükalığı kuruldu da bizim mi haberimiz yok?

        Kemal Kılıçdaroğlu'na sormak isterim doğrusu.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Siyaseti kişilere değil ilkelere bağladığımız zaman.

        Diğer Yazılar