Geçen hafta sahneye koyulan komedilerden biri de “çek kararı” idi.
Piyasa açık tutulurken, ödeme sisteminin önemli bir parçası yasaklandı.
Çekler ödenmeyecek kararı alındı, bir anlamda takas sistemi kilitlendi.
Sözde ödeme güçlüğü içine gireni bir süre korumak maksadıyla alınan karar, ödeme yapma gücü olanın da ödeme yapmasını engelleyecek şekilde oluşturulunca piyasa durdu.
Üstelik de bu kararı alan devlet, kendisine yapılacak ödemelerle ilgili hiçbir geri adım atmıyordu.
Yani çekinizi tahsil etmenize engel koyularak, kişiler arasındaki borç alacak ilişkisi durduruluyor ancak devlet kendi alacağı ile ilgili bir kolaylık sağlamıyordu.
Çekinizi tahsil edemediğiniz için verginizi ödeyemez hale gelmenizi engellemiyordu.
Oysa bir devletin en başta yapması gereken kendi alacağını ötelemek olabilirdi.
Oysa bizim devlet kendi alacağını ötelemiyor ama benim alacağımı öteleme hakkını kendinde görebiliyordu.
Bu karar öylesine hatalı idi ki, bir anda bütün sistem kilitlendi, kimse ödeme yapmaz oldu, ekonomi bir anda durdu.
Fren o kadar sert oldu ki, bu kararı alanlar hemen çark etmek zorunda kaldılar.
Diyeceksiniz ki, kardeş bu sorun çözüldü.
Niye yazıyorsun.
Sorun iki gün içinde çözülmüş olabilir ama sorunun ortaya çıkışı çok önemli bir gösterge.
Neyin göstergesi biliyor musunuz?
Liyakatin öneminin!
Mesele kendi yarattıkları sorunun çözülmesi değildir.
Mesele böyle bir sorunu yaratacak kararın alınmış olmasıdır.
Elbette ki, bu kararı alan, bu metni hazırlayan kişiler siyasetçiler, bakanlar değil.
Bunu çözüm olarak önerip kaleme alanlar ve siyasete onaylatan bazı bürokratlar ama o bürokratları oraya atayan siyaset.
O makamlara yazacakları bir metnin, bulacakları bir çözümün çözüm değil büyük bir sorun ortaya çıkaracağını bilmeyen, öngöremeyen, piyasadan, yasalardan bu kadar habersiz adamları “benden” diye bürokrat olarak atarsanız, “Düşünmesine gerek yok. Benden olsun yeter” mantığı ile bürokrasi oluşturursanız sonuç bu olur.
Ortaya böyle mantıksız, abuk sabuk, fayda değil zarar getiren, amaca hizmet etmeyen saçma sapan devlet kararları çıkar.
Bir çuval pirincin içine bir torba taşı kendiniz atar, sonra da o taşları ayıklamaya çalışırsınız.
Bu liyakatsizliğin sonuçlarını zaten sürekli görüyoruz.
Kabulünden kısa süre sonra yeniden meclise getirilerek değiştirilen, düzeltilen yasalarda mesela.
3 yıl önce yazılan Anayasa'yı bir daha değiştirmek arzusu da benzer bir durum aslında.
Ve şimdi bir de "Yeni" Anayasa yazacaklarmış.
Gülsem mi, ağlasam mı!
Yeni ve baştan aşağı sivil bir Anayasa’ya hiç itirazım yok.
Ve fakat Çek düzenlemesi yazamayanların, nasıl Anayasa yazacaklarını çok ama çok merak ediyorum.
Karamsarlığım bundan.