Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Büyük bir rezalet ortaya çıktı.

        Sağlık Bilimleri Üniversitesi Zeynep Kamil Hastanesi Çocuk Cerrahisi ve Ürolojisi Şefi Prof. Dr. Ayşenur Celayir adını kullanarak açılan sahte bir instagram sayfası üzerinden rezil bir çocuk tacizi ve çocuk pornosu sistemi kurulmuş.

        Hesabı yöneten kişi teşhis koyma bahanesiyle çocukların jenital bölge fotoğraflarını ve videolarını istiyormuş.

        Prof. Celayir’in durumdan haberdar olması üzerine hemen şikayette bulunmasıyla Siber Suçlar Daire Başkanlığı hemen araştırmaya başlamış ve Alanya’da yaşayan sapık yakalanmış.

        Ancak söz konusu kişinin zihinsel engelli raporuna sahip olduğu ortaya çıkmış.

        Şimdi hastanede ve gerçekten zihinsel engelli olup olmadığı araştırılıyor.

        Kişinin adı gizleniyor ama bence bu tip suçlarda gizlenme olmaz.

        Bu kişinin adı Cihan Kaleci.

        Medeni ülkelerde bu tip suçlular hem cezalandırılıyor hem de ailelerin uyarılması amacıyla afişe ediliyor.

        Bir yere taşındıkları zaman da komşular uyarılıyor.

        Zihinsel engel meselesine gelince.

        Uzmanlar hesabın son derece ustaca işletiliyor olmasından yola çıkarak bunun yüzde 60 oranında zihinsel engelli biri tarafından işletilemeyecek kadar planlı olduğundan ve bunun aslında bir şebeke işi olduğundan, elde edilen görüntülerin büyük ihtimalle pazarlandığından şüphe ediyorlar.

        O tarafları elbette araştırmalar ortaya çıkaracaktır.

        Çok çok iyi incelenmelidir.

        Ama bu kişinin adı gizli kalmamalı.

        Cihan Kaleci adını herkes bilmeli.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        İnandırıcılık

        İnandırıcılık
        0:00 / 0:00

        Daha önce Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın dünyadaki en şanslı liderlerden biri olduğunu, “Arkasındaki seçmen kitlesini iki gün arayla birbirine yüz seksen derece zıt iki ayrı fikre inandırıp, bir bütün halinde yüz seksen derece ters istikamete döndürebilen bir başka lider görmedim” diye yazmıştım.

        Bu bir yandan liderin “inandırma” becerisini gerektirdiği kadar, liderin takipçisi kitlenin de “inanma” arzusunu gösteren bir durumdu.

        Bu durum yaklaşık 18 yıl boyunca zaman zaman artan zaman zaman azalan ama hep belirli seviyeyi koruyan bir durum olarak sürdü ve iktidar partisinin en önemli gücü oldu.

        Ancak galiba bu durumun sonuna gelindi.

        Erdoğan’ın bu gücü hala bir kısım seçmeni üzerinde etkili ise de artık eskisi gibi “blok dönüşler” olmuyor.

        Son olarak Erdoğan’ın “Geleceğimizi Avrupa ile şekillendirmek istiyoruz" mesajının toplumda ve kendi seçmeni üzerinde uyandırdığı etkiye bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.

        Uzun zamandır “AB’nin şeytan olduğuna” inandırılan, daha 20 gün önce “Faşist AB” söylemi ile uyanan AK Parti kitlesi bu cümleye zerre prim vermiyor.

        Hiçbiri kalkıp da “Evet evet Avrupacı olmalıyız” demiyor.

        Buna mukabil parti içinde azınlık, parti dışında çoğunluk olan Avrupa yanlıları da “Bak işte doğruya döndük” demiyor.

        Bunu gündelik taktiklerden biri olarak görüyor.

        Yıllardır hakarete uğrayan AB ise bunun bir manevra olduğunu, kalıcı ve inandırıcı bir politikaya dönüşmeden bunu satın almayacağını açıkça gösteriyor.

        Hele hele bazıları bunun AB’den Aralık ayında peyderpey gelecek olan yaptırımlara ilişkin bir ön alma olduğunu düşünerek ciddiye bile almıyor.

        Yeni birkaç sene önce hem AK Parti kitlesinde hem toplumun genelinde hem de muhataplarında çok önemli etki ve beklenti yaradan “Erdoğan söylemleri” artık o etkiyi yaratmıyor.

        Kendisine en yakın kitle “Reis yine bir şeyler planlıyor” diye bakıyor.

        Seçmeninin geneli “Politik söylemdir. Gerçekçi değil geçicidir” diyor.

        Bir dönem AK Parti’ye sempati duymuş seçmen “İnanmam. Daha önce inandım boş çıktı” diyor.

        Artık laf yetmiyor.

        Büyü bozuluyor.

        Kamu yararı mı!

        Kamu yararı mı!
        0:00 / 0:00

        “Pelikancılar” olarak bilinen grubun toplanma yeri olan “Bosphorus Global” adlı sözde düşünce kuruluşuna “Kamu menfaatine hadim dernek” statüsü verilmiş.

        Kamu yararına hadim dernek demek yaptığı işler, ilgilendiği konular açısından halkın faydalanacağı iş veya hizmetler üreten dernek demektir.

        Bu unvanı alan dernek ya da vakıflar pek çok ayrıcalığa kavuşurlar.

        Mesela bazı harç, rüsum ve vergilerden muaf olurlar.

        Mesela KDV’de indirimleri vardır.

        Mesela emlak vergisi vermezler. (Yalıda otursalar bile.)

        Mesela kimi ithalatlarında gümrük vergisi vermezler.

        Mesela tescil vergi ve harçlarını ödemezler.

        Mesela veraset ve intikal vergisinden muaftırlar

        Mesela izin almadan yardım toplayabilirler.

        Ayrıca bunlara şirket ya da kurumlardan yapılan yardımlar vergiden düşülebilir.

        Yeşilay, Kızılay gibi dernekler, Galatasaray, Fenerbahçe gibi spor kulübü dernekleri, mesleki dayanışma derneklerinin bazıları, Verem Savaş dernekleri ya da bazı hastalıklarla mücadele edenleri bir araya getiren dernekler, öğrencilere yurt ya da burs temin eden ya da bazı cami yaptırma dernekleri kamu menfaatine hadim derneklerdir.

        Bosphorus Global (Yani Pelikan) derneğinin kamu yararına hangi faaliyeti olduğunu, yukarıda saydığı türden ne yaptığını açıkçası ben bilmiyorum.

        Ama eğer Ahmet Davutoğlu’nu Başbakanlıktan devirmeyi kamu yararına bir iş olarak görüp, bu yüzden kendilerine böyle bir unvan verilmişse çok ayıp olur.

        O konuda yalnız değillerdi.

        Parti içinden de epey destek almışlardı.

        Ceza değil zulüm

        Ceza değil zulüm
        0:00 / 0:00

        Vatandaşta şöyle bir inanç var.

        “Hazinede para kalmayınca cezalara abandılar.”

        Kesilen cezalarla Hazine dolmaz ama vatandaşın haklı olduğu taraf cezaların artık ceza olmaktan çıkıp zulüm haline geldiği.

        Önceki gün bir vatandaşgazeteye girerken yolu kesti.

        “Fatih Abi bir şey söyleyebilir miyim” diye.

        Söyle dedim.

        Elindeki naylon poşeti açtı.

        İçi kağıt dolu.

        “Bak abi bak” dedi.

        Yüzlerce ceza makbuzu.

        Uzattıklarından birini aldım baktım.

        80 km ile gittiği için ceza yazılmış.

        Birkaçını daha açıp gösterdi.

        Hepsi hemen hemen aynı.

        Neredeyse her gün ceza yemiş.

        “Kurallara uymamışsın” dedim.

        “Abi derdim o değil” dedi.

        2 yıl boyunca gelmeyen cezalar toptan gelmiş.

        “Abi cezanın amacı caydırmak değil mi? Bu cezalar baştan gelse, günü gününe ben de uyanacağım. Dikkatli olacağım. Limiti öğreneceğim. 90 zannettiğim yerde limitin bizim hafif ticari araçlar için 70 olduğunu anlayacağım ve gitmeyeceğim. Ama 2 yıla yakın biriken ceza bir seferde gelir mi? El insaf abi” dedi.

        Toplamı 80 bin TL’ye yakın.

        “Abi araba Doblo. Satsam o kadar etmiyordu. Şimdi fiyatları biraz arttı da satsam cezayı karşılar” dedi.

        Aynı yolu kullanan binlerce araca benzer şekilde toptan cezalar gelmiş meğer.

        Açıkçası buna ceza denemez.

        Buna ayıp denir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        50 IQ ile dünyanın sırrını çözdüğümüzü zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar