Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İktidarımız, kendisine destek verenleri biraz olsun düşünse iyi olacak.

        Çünkü her gün tüm algıları ile oynana oynana şaşkına döndüler.

        Dün “Dostumuz Rusya, kahrolsun Amerikan emperyalizmi” diyorlardı.

        Şimdilerde tam tersi bir tavır içindeler.

        Yarın öbür güne Allah Kerim.

        Şaka bir yana savaş tamtamları çok güçlü çaldığı için herkeste bir tedirginlik, televizyonlar dünyadan bihaber stratejistlerle dolu.

        Rusya ile savaşacak mıyız?

        İdlib’e girecek miyiz?

        Esad ordusu ile karşı karşıya gelecek miyiz?

        Ben sizi rahatlatayım.

        Bakmayın savrulan naralara.

        Öyle bir şey olma ihtimali yok denecek kadar zayıf.

        Şu anda zaten 3000 kadar Mehmetçiğimiz zaten Rus ve rejim güçlerinin kontrol ettiği alanda sıkışmış vaziyetteler.

        Sıkışmış derken sıkıntılı bir durumda değiller.

        Rusya Türkiye’nin buralara yolladığı yiyecek, giyecek, akaryakıt gibi tüm gereksinimlerini bizden alıp, askerlerimize ulaştırıyor.

        Aramızda sorunlar var elbet ama zannedildiği gibi bir karşı karşıya gelme durumu en azından şu an için yok.

        Türkiye’nin şu andaki konsantrasyonu Rusya veya rejim güçleri ile savaşmaktan daha çok olası bir mülteci akınını durdurmak üzerine.

        Çünkü rüyalarında “İstanbul’u” gören yaklaşık 1.4 milyon Suriyeli var İdlib’de.

        Pek çok yerde sınırımızdaki duvarı yıkmak için konuşlandırılmış dozerler hazır bekliyor.

        Ayrıca 35 bin kadar Selefi savaşçı kapımıza her an dayanabilir.

        Bunların 15 bin kadarı Suriye dışından gelmiş kimi Avrupalı büyük bölümü Orta Asyalı, Bosnalı, Afganistanlı, Türkistanlı radikaller.

        Türkiye tehlikenin farkında ve bölgeye çok sayıda TOMA yollandı.

        İçişleri Bakanlığı olası bir mülteci akınına karşı önlem almaya çalışıyor.

        Bağırış çağrış tehdit falan çok ama durum aslında bu.

        *

        Bu kulüpleri hangi salak satın alır

        Yeni nesil iyi spor yazarlarımız var.

        Bazılarından gerçekten çok iyi şeyler öğrendiğim de oluyor.

        Favorim Uğur Meleke ama gerek Bein Sports’ta gerek başka kanallarda, özellikle de S Sport’ta çok iyi yorumcularla karşılaşıyorum.

        Çok değiller ama iyiler.

        Ne var ki, hemen hepsinin çok önemli bir eksiği var.

        Futbol dışındaki spor dalları ile yeterince bilgili değiller.

        Hadi bizim memlekette futbol bilmek yeterli deyip geçelim, futbolun da ekonomisi hakkında hiçbir fikirleri yok.

        Sağdan soldan duydukları beylik birkaç cümle dışında bu konu ile ilgili laf söyleyebilecek olanları yok denecek kadar az.

        Yaşı artık pek genç olmasa da yeni nesil diyebileceğimiz bu yazarlardan genelde beğendiğim birisi dün “Kulüplerimiz satılacak” demiş.

        Güldüm.

        Keşke haklı olsa ve keşke kulüplerimiz satılsa.

        Daha doğrusu satılsaydı ya da satılabilecek durumda olsaydı.

        Gelin size en büyük dört kulübümüzün piyasa değerlerini söyleyeyim:

        Galatasaray: 1 milyar 987 milyon TL

        Fenerbahçe: 1 milyar 770 milyon TL

        Trabzonspor: 1 milyar 678 milyon TL.

        Beşiktaş: 783 milyon TL

        Borsada işlem gören hisse değerleri üzerinden kulüplerimizin fiyatı bu.

        Peki bu kulüplerimizin borç miktarları ne?

        Kulüplerin resmi açıklamalarına göre

        Trabzonspor’un borcu 900 milyon TL.

        Galatasaray’ın toplam borcu yönetime göre 1.4 bana göre ise 2.1 milyar TL .

        Fenerbahçe’nin 3.7 milyar TL.

        Beşiktaş’ın ise 1.9 milyar TL.

        Bunlar konsolide borçlar.

        Yani futbolun sahibi AŞ’ler ile AŞ’nin imtiyazlı ortağı spor kulübü derneklerinin borcu.

        Derneklerin AŞ’lere olan borçları ödeme kapasitesi olmadığına göre, derneklerden alacaklar aslında “tahsili gayrı kabil alacak” sınıfında.

        Ve bu kulüplerin tamamı her yıl düzenli olarak zarar üretemeye de devam ediyorlar.

        Yani borçlar azalmıyor, artıyor.

        Yani spor yazarı genç kardeşim çok iyimser.

        Bu kulüpler satılmaz.

        Bu kulüplere ancak bankalar el koyar.

        Dernekler de borçlu kalır.

        Galatasaray üzerinden bir örnek vermek gerekirse, Galatasaray Spor Kulübü Derneği’nin kaydı açık 10 bin üyesi olduğu varsayılırsa her üyeye 60-70 bin TL borç kalır.

        *

        Trabzon Fenerbahçe’den daha değerli olacak mı?

        Yukarıdaki yazıyı yazdıktan sonra gerisini değerlendirmeyi spor yazarı arkadaşlarıma bırakmak isterdim ama dediğim gibi sporun, özellikle de futbolun mali yönü ile ilgili olarak o kadar ilgisiz ve hatta bilgisizler ki, yukarıda anlattığım mali yapılarla ilgili çok önemli bir noktayı gözden kaçıracaklarından kuşkum yok.

        O yüzden en iyisi onu yazmak.

        Kim bilir belki bir dahaki sefere Ali Koç’un yapacağı basın toplantısının da konusu olabilir.

        Şirketleşen büyük kulüplerimizin piyasa değeri açısından en yüksek fiyata sahip olanı yıllar boyunca Fenerbahçe oldu.

        Onu takip eden ise Galatasaray’dı genelde.

        Ancak yukarıda da gördüğünüz üzere Fenerbahçe, Ali Koç yönetiminde 2’nciliğe geriledi.

        Ve Fenerbahçe açısından daha da garip olanı pek yakında ikinciliği de kaybedip 3. sıraya düşebilir.

        Ligde Fenerbahçe’nin önünde olan Trabzonspor tarihinde ilk kez şirket değeri olarak da Fenerbahçe’yi yakalamak ve hatta geçmek üzere.

        Şu anda Fenerbahçe’nin piyasa değeri 1 milyar 770 milyon TL, Trabzonspor’un ise 1 milyar 678 milyon TL. Trabzonspor’un futbol şirketinin yılbaşından bu yana değer artışı yüzde 261.

        Fenerbahçe’ninki ise yüzde 34.

        Son bir yıla baktığınız zaman ise durum daha da vahim.

        Trabzonspor son 1 yıl içinde yüzde 655 oranında değer kazanırken Fenerbahçe’deki artış yüzde 171.

        Bu durumun değerlendirmesini Borsa uzmanlarının yapması gerekir herhalde.

        *

        Taksim’de tüm projeler iptal

        Dün sabah saatlerinde Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy aradı.

        “Kurul Taksim’le ilgili tüm projeleri iptal edince, bizim Bakanlığın hazırladığı ve sizin de beğenmeyip karşı çıktığınız proje de iptal edildi. Artık o proje de geçerli değil ve yapma şansımız kalmadı. Kurul da sizin gibi düşünüyormuş meğer” dedi.

        “Bunu belirtirseniz sevinirim. Çünkü okurlar sanki diğer projeler iptal oldu ama bizim proje yapılacak gibi algılayabilir. Bizim projemiz de kabul görmedi” diye rica etti.

        Cep telefonundan sekretere aratmayıp doğrudan kendi arayan, bu bizden bu bizden değil demeden tüm gazetecilerle sağlıklı ve doğru bir iletişim kuran Mehmet Ersoy gibi bir bakanın ricasını kıracak halim yok.

        *

        Kötü erkek

        Genç sevgilisi aktör Al Pacino’yu terk etmiş ve şöyle demiş:

        “Hem yaşlı, hem de cimri”

        Kadın haklı.

        Yaşı maşı bırakın, bir erkekte olabilecek en kötü özellik nedir diye soracak olsanız tek bir yanıt veririm: “Cimrilik”

        Pinti erkek çekilir gibi bir şey değildir.

        Adam dediğin gücü oranında madden ve sınırsızca manen bonkör olmalıdır.

        Uzak durulması gereken erkek tipidir.

        Bir de bencil erkekten uzak durmak gerekir.

        Çünkü o daha da asap bozucu olarak kendine karşı bonkör, kadınlara karşı ise cimridir.

        Yani tam sopalıktır :)

        *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Gözümüzde büyütmediğimiz zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar