Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Epeydir süren bir tartışma var.

        Boşanan erkekler dertli.

        “Bir kere evlendik diye ömür boyu nafaka olur mu?” diyorlar.

        Bunun için da kampanya yürütüyorlar ve muhtemeldir ki, yeni bir yasal düzenleme ile bu “sorun” çözülecek.

        Çok derinlemesine düşünmediğiniz zaman “Adamlar haklı” diyorsunuz belki.

        Gençken evlendin, uyuşamadın ve boşandın. Hayat boyu nafaka olur mu?

        Düz mantıkla olmaz.

        Olmamalı.

        Ama ya gerçek hayat ve gerçek Türkiye’de!

        Ne yazık ki, bu topraklarda hâlâ “boşanmış kadına” “dul” diye bakan ve boşanmış kadını sosyal hayatta kısıtlayan anlayış sürüyor.

        Diyelim ki kadın 25 yaşında hatta bazen daha genç evleniyor.

        10 yıl, 15 yıl evli kalıyor.

        Bir veya birkaç çocuk yapıyor.

        Çalışmıyor veya eşi tarafından çalışmasına izin verilmiyor.

        Medeni Kanun’da kadınların kocalarının iznine bağlı çalışması maddesi kaldırıldı ama ne yazık ki, dini olarak bu yasak veya sınırlama sürüyor.

        “Kadının çalışmaması ve ev işlerini yapması caizdir” durumu muhafazakar yaşamda hâlâ yerini koruyor.

        Ve bu kadın 30’lu bilemedin 40’lı yaşlarında boşanıyor!

        Adam muhtemelen daha genç biriyle evleniyor, çocukları da kadına bırakıyor.

        Peki kadın ne yapacak söyler misiniz?

        Geri kalan 30-40 yılını nasıl geçirecek!

        O saatten sonra hiçbir iş tecrübesi olmadan nasıl iş bulacak!

        40’lı yaşlarında, 2 çocukla, muhafazakar bir toplumda yeniden doğru düzgün bir evlilik yapma ihtimali sizce yüzde kaç!

        Bu durum kadına ayıp değil mi?

        Haksızlık değil mi!

        Şimdi erkekler diyeceklerdir ki, “Evet ama onlar da nafaka almayı sürdürmek için evlenmiyorlar”.

        Olabilir.

        Böyle birkaç örnek vardır muhtemelen!

        Ama suistimal var diye kadına haksızlık yapılamaz.

        Hele eziyet hiç!

        *

        Normal anormal

        İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 10 Kasım’da saygı duruşuna davet eden sosyal medya filmini eleştirdim.

        “Atatürk” demeyip, “Mustafa Kemal” demeyi tercih etti diye.

        İmamoğlu’nun hayran kitlesinden eleştiriler eldi.

        Hayran kitlesi demem sizi şaşırtmasın.

        Gerçekten Ekrem İmamoğlu’nun geniş bir hayran kitlesi var.

        Böyle bir şeyi daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kitlesinde görmüştük.

        Şimdi de İmamoğlu’nda görüyoruz.

        Taraftar, siyasi destekçi gibi tanımlarla anlatılamayacak bir durum.

        Umut verme potansiyelinden kaynaklanan bir hayranlık.

        İmamoğlu’na da hızlı bir biçimde nasip olmuş.

        Neyse, işte o kitle diyor ki, “Başkaları da Atatürk demiyor, onlara bir şey yazamıyorsun. Ekrem İmamoğlu olunca yazıyorsun”.

        Onlara da çok şey yazıp söylüyorum ama onlara bir şey söylemesem de olur.

        Çünkü onlardan bu konuda bir beklentim yok.

        Onlar dediğiniz kesim zaten Atatürk’ten pek hazzetmediğini gizleyemiyor.

        Ama İmamoğlu öyle değil.

        O Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucu iradesini kabul eden ve o iradenin açtığı yolda ileriye gideceğini söyleyen bir siyasi geleneği temsil ediyor!

        O yüzden ondan bekliyoruz “Atatürk” demesini.

        Diğerleri Atatürk adını ağızlarına almayınca normal oluyor.

        İmamoğlu almayınca garip oluyor!

        *

        Çılgın para Çinli’den geldi

        Dün 31 milyon dolara satılan Patek Philippe Grand Master Chime’den söz ettim.

        Herkes merak etmiş “Kim aldı?” diye.

        Saati alan 30 yaşında bir Çinli milyarder.

        Müzayedeye katılan bir arkadaşım müzayedeyi anlattı:

        Patek tarafından OnlyWatch için üretilen saat açık arttırmaya çıktığında ilk teklifi Lübnanlı ünlü saat koleksiyoneri Claude Sfeir 5 milyon dolar olarak vermiş.

        Ardından Çinli milyarder 10 milyon demiş ve Sfeir anında çekilmiş.

        Daha sonra iki Çinli arasında sürmüş açık arttırma.

        Ve sonunda 30 yaşındaki Çinli’de kalmış.

        Arkadaşım “Kim bu” diye sormuş.

        Tek bilinen babasının 120 milyar dolar cirolu bir şirketin sahibi olduğu.

        İki Çinli arasındaki sidik yarışı, saati bu rekor fiyata taşımış.

        Bu arada aynı açık attırmada benim hastası olduğum bir F.P. Journe 1,8 milyon İsviçre frangına, bir Audemars Piguet de 1,4 milyon İsviçre Frankına satılmış.

        1,8’e satılan Journe’nin fiyatı 500 bin SF civarındaydı.

        Yani o da değerinin üç katına satılmış.

        Bu durumdan en memnun olan ise OnlyWatch.

        Hayır kuruluşu, kuruluşundan bu yana yaptığı tüm açık arttırmalardan elde ettiği gelir kadar bir miktarı tek bir saatten elde etmenin yanı sıra, adını duyurmuş olmaktan da çok mutlu.

        Ekte açık attırmanın videosunu da koydum.

        Bakın Çinli zenginler 31 milyon doları nasıl kısa sürede harcamışlar.

        Bu arada bir de düzeltme yapayım.

        Bana gelen ilk bilgide satılan saatin platin olduğu söylendi. Ben de daha sonra saatin 6300A kodundaki A’ya dikkat etmedim. Oysa saat paslanmaz çelikmiş ve üretilmiş tek paslanmaz çelik Grand Master Chime. Lüzumsuz bilgi olarak şunu da ekleyeyim.

        Patek Philippe saatlerde A (Acier) çelik, P platin, R (Rose) pembe altın, J(Jaune) sarı altın, G ise beyaz altın için kullanılan koddur.

        NOT: Claude Sfeir’in 7 bin kadar Rolex’i ve 300 civarında da Patek Philippe saati olduğu tahmin ediliyor.

        *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Örnek verirken bazen saçmalamadığım zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar