Devlet değil reyting işiymiş
Günlerdir kafamı meşgul eden, beynimin içinde oradan oraya savrulan ve beni uyutmayan sıkıntı nihayet sona erdi.
Aydınlandım.
Rahatladım.
Öcalan Brothers meselesi artık açıklığa kavuştu.
Biliyorsunuz, bir hükümlüyü öyle herkes ziyaret edemez.
Ya yakını veya avukatı olacak ya da Adalet Bakanlığı özel izin verecek.
Seçime sayılı günler kala bir “Akademisyen!” İmralı’daki Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmiş, ziyaret etmekle kalmamış, kendisinden bir de mektup getirmişti.
Dahası devletin resmi ajansı Anadolu, bu mektubu yayınlamıştı.
Biz tam, “Bu da neyin nesi” diye düşünürken altta kalmak istemeyen TRT’den bir kontratak gelmiş ve TRT Kurdi, Abdullah’ın kardeşi Osman Öcalan’la bir röportaj patlatmıştı.
Devletin televizyonunun kırmızı bültenle aranan bir kanun kaçağının röportajını yayınlaması bizi iyiden iyiye şaşırtmış ve “Bu Öcalan Brothers merakı şimdi nereden çıktı, terörist eniştem beni niye öptü?” gibi derin sorularla karşı karşıya kalmıştık.
Gerçi her şeyi bilen Nagehan Alçı kardeşimiz “Bu bir devlet projesi” diyor ve neredeyse benden başka herkesin bu projeden haberdar olduğunu iddia ediyordu ama yine de merak ediyorduk “Bu hangi devletin projesi” diye.
Sonunda mesele çarşamba akşamı itibarıyla açıklığa kavuştu.
Ortada bir devlet ya da projesi yokmuş.
Mesele gayet basitmiş.
Abdullah Öcalan’la kimin görüşebileceğine Adalet Bakanlığı karar veriyormuş. Bakanlık da entelektüel seviyeyi yükseltmek için bir akademisyenle görüşmesini uygun görmüş.
Yani konunun devletle alakası falan yokmuş.
Osman Öcalan’ın TRT Kurdi ile yaptığı röportaj ise Osman Öcalan’ın isteğiyle gerçekleşmiş.
Diyeceksiniz ki, TRT her isteyenle röportaj mı yapıyor?
Elbette hayır ama reytinginiz varsa olabilir.
Çünkü TRT Kurdi’nin başarılı yönetimi reytingleri arttırmak için böyle bir röportajı yapmış.
Yani ortada bir devlet işi falan yok.
Mesele tamamen reyting.
Olayın bu kadar basit olduğunu öğrenince rahatladım.
Korkacak bir şey yok.
Sadece eskiden Televole vardı.
Şimdi Terörvole var…
***
Zamanı yanlış bir röportaj
Habertürk TV’de izlediğim Ekrem İmamoğlu gayet başarılı idi.
Rahat, keyifli, kendine güvenen bir siyasetçi.
Program 3 saat bile sürebilirdi.
Dün ben bu yazıyı kaleme aldığım sıralarda mazbatasını aldı İmamoğlu.
Ve benim kendisine bir eleştirim var.
“Keşke CNN’e, daha doğrusu Christian Amanpour’a o röportajı vermeseydi.”
Bunu niye mi diyorum?
Kötülerin diline dolayacak bir fırsat vermemesi için.
Çünkü Christian Amanpour’un Türkiye ile ilgili sicili ne yazık ki çok iyi değil.
Özellikle muhafazakar kesimler Amanpour’u ve CNN’i özellikle Gezi dönemindeki yaklaşımından ötürü suçluyorlar.
İmamoğlu’nun seçilir seçilmez ilk uluslararası röportajını Amanpour’a vermesini de mutlaka dillerine dolayacaklardır.
Türkiye’de olan bitenin uluslararası basının ilgisini çektiğini, Wall Street Journal’ın dahi İstanbul seçimlerini 1. sayfasına manşet yaptığını ve bu talebin normal bir talep olduğunu, bu kesimlere ne yazık ki, anlatamazsınız.
“Belediye kadrolarına PKK’lıların doldurulacağına inanalar”a ne anlatabilirsiniz ki!
O yüzden keşke bu röportaj teklifini şimdilik reddetseydi İmamoğlu.
Bilirim, CNN gibi bir mecrayı, Amanpour gibi önemli bir ismi reddetmek kolay değildir bir politikacı için.
Ama yine de reddedilse daha iyi olurdu sanki!
***
S400 pragmatizmi
Japonya’daki G20 Zirvesi Türkiye açısından en kritik G20 Zirvesi olabilir.
Bunun nedeni G’lerden sadece biri.
ABD.
Başkan Erdoğan ile Başkan Trump’ın görüşmesinde ciddi bir mesele haline gelen S400 meselesinin bir şekilde çözülmesi bekleniyor.
Konu ABD tarafından bir NATO meselesi imiş gibi lanse ediliyor olsa da, işin NATO ile ilgisi olmadığını, pek çok NATO ülkesinin NATO dışı ülkelerden alınan silah sistemleri kullandığını biliyoruz.
Zaten ABD S400’lerle ilgili olarak sadece bize değil NATO üyesi olmayan Hindistan’a ve hatta bir başka süper güç olan Çin’e bile diş gösterip duruyor.
Bu yüzden de ben bu işin çözümünün çok kolay olacağını düşünmüyorum.
Türkiye’nin tüm tekliflerini reddeden ABD’nin bu kez “Peki o zaman. Alın bakalım” deme şansı yok.
Ancak yine de bu sorunu umduğumuzdan daha az hasarla atlatabileceğimizi düşünüyorum.
Bunun iki nedeni var.
İki ülkenin de birbirinden vazgeçme lüksü yok.
İki ülkenin liderleri de pragmatizm açısından birbirine çok benziyor.
***
Enternasyonal saçmalık
Başta Amerikan medyası olmak üzere, yabancı basında İstanbul’un tekrarlanan seçimleri sonrası pek çok analiz yayımlanıyor.
Okudukça gülüyorum.
Bu kadar aptalca, bu kadar yüzeysel, bu kadar cahilce, bu kadar oryantalist kafa ile, bu kadar goygoyla hazırlanmış, bu kadar saçma analiz görmedim.
Okumadım diyemiyorum çünkü pek çoğunu daha ilk birkaç satırda okumayı bırakıyorum.
***
Ordu Valisi yeni Kanadoğlu!
AK Parti bu sonuçlardan ders çıkardı diyorlar.
Ben ise “Hiçbir ders falan çıkaramaz artık” diyorum.
Onlar yine de “Çıkardı çıkardı” diyorlar.
Arkadaşlar, siyasi tarihte böyle bir şey yok.
Hiçbir güç sahibi, olan bitenden ders çıkarmaz.
Görülmemiştir.
Çıkarmadığının en net göstergesini AK Parti'ye yakın yazarın kaleme aldığı kulis bilgilerinden öğreniyoruz zaten.
Örnek mi?
Örnek çok da ilk aklıma geleni yazayım.
Abdulkadir Selvi diyor ki, “Ekrem İmamoğlu’nu yargı yoluyla görevden alma konusunu hâlâ ciddi ciddi konuşup tartışıyorlar”
Söyleyin bana, olan bitenden ders alınmış olsaydı böyle bir tartışma olur muydu hiç!
Daha önce de yazdığım gibi Ekrem İmamoğlu böyle bir şey olması için duacıdır.
“Keşke beni görevden alsalar hatta bir de içeri tıksalar” diyordur.
AK Parti’yi koşulsuz iktidara taşıyan ve mutlak güç haline getiren 367 saçmalığı ne ise, İmamoğlu’nu görevden almak da tersten aynı sonucu doğurur.
Sabih Kanadoğlu’nun yerini Ordu Valisi almış olur.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Siyasetin şampanya gibi olduğunu anladığımız zaman.