Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

23 Haziran’da yenilecek seçimler ile ilgili efsaneler ortalıkta dolaşıyor.

“Reis yeniden yapılacak seçimde kazanacağından emin olmasa yenileme istemezdi, karizmayı çizdirmeyi göze almazdı” bunların en başında gelen cümle.

Ben pek bu kanaatte değilim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan elbette tekrarlanacak seçimi almak için elinden geleni yapacak ve çok çalışacaktır. Sadece tek bir kente konsantre olacağı için daha detaycı çalışacağından, il başkanı gibi uğraşacağından, tüm detaylarla ilgileneceğinden de kuşkum yok.

Ancak Tayyip Bey gibi Türk tarihinin gördüğü en kurt politikacı gayet iyi bilir ki, sandıkta garanti diye bir şey olamaz.

Seçimin tekrarının nedeni, tekrarlanınca kazanacağını kesin görmesi değildir. Tekrarın nedeni seçim tekrarlanmadığı takdirde kaybın kesin olduğunu görmüş olmasıdır.

***

Sen bi sus Amerika

Amerikan Dışişleri Bakanlığı nedense bir açıklama yaptı.

Dedi ki; “Özgür ve adil seçimler ile meşru seçim sonuçlarının kabul edilmesi her demokrasi için esastır. Yüksek seçim Kurulu, 31 Mart'ta İstanbul'da gerçekleşen seçimlerin sonuçlarını onayladıktan sonra yeniden seçim kararı verdi. Biz de, Türkiye'nin diğer dostları gibi, bu sıra dışı kararı not ettik.

Türkiye'nin uzun ve gururlu bir demokrasi geçmişi var. Türk yetkilileri bu seçim sürecini yasalara, AGİT taahhütlerine, NATO müttefiki statüsüne ve AB'ye üye olma isteğine uyumlu bir şekilde yürütmeye çağırıyoruz."

“Aaa, ne güzel, ne doğru söylemişler” demeyin sakın.

Bu cümlelerin ucunun nereye varacağını ABD Dışişleri çok iyi bilir.

Buradan çıkarılacak anlam şudur:

“Bakın ABD Ekrem İmamoğlu’nu destekliyor. Zaten bu işin içinde FETÖ var demiştik. ABD demek FETÖ demek. Bu ABD’nin bir tezgahı.”

Bunu yarın değilse, öbür gün bir kürsüden, bir köşeden duyarsınız.

Bana sorarsanız ABD’nin amacı da bu.

Böyle bir cümleyi iyi niyetle söylemediklerinden adımız gibi emin olabiliriz.

Demokrasinin falan asla umurlarında olmadığından emin olduğumuz gibi.

Kendilerine söyleyeceğim şudur:

“… tirin gidin, işinize bakın. Türkiye’de millet kendi işini kendi halleder. Demokrasiye çok meraklı iseniz önce başınızdaki Trump denen adamı adam edin.”

***

Mizah yazarları

Köşe yazılarını artık “komedi yazısı” olarak okuyorum.

Allah selamet versin, Selahattin Duman yazarlığı bıraktı ama yerini onlarca mizah yazarı aldı.

Üstelik Duman’dan daha komikler çünkü kendilerini ciddi yazar olarak tanımlıyorlar.

Ve bu grup giderek daha da genişliyor.

Son katılan ise yakın zamana kadar yazılarını “ilginç” diye okuduğum bir Hürriyet yazarı oldu.

Bu değerli yazarımız, AK Parti’nin İstanbul’u kazanmak için yapacaklarını sıralamış ve önemli maddelerden biri olarak şunu yazmış:

“Geçersiz oy veren 290 bin 276 seçmenle görüşülecek. Gönüllere girilecek.”

Keşke AK Parti’nin hangi oyu kimin attığını nasıl tespit ettiğini de belirtseydi.

Feyz alır öğrenirdik. Belki ilerde işimize yarardı.

Seçimi kazanmanın formülünü kendisine kim söyledi, bunu kim anlattı ise sayın yazarımız bence o kişiyle muhabbeti kessin, belli ki, çok fena kafaya alınıyor.

Yok kendi uydurduysa diyeceğim bir şey yok.

Mizahın bu kadarına ancak şapka çıkarılır.

***

Yavuz ve Şahan

Son 1 ayın popüler isimlerinden AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz ile bir Teke Tek programı yapmıştık, belki izlemişsinizdir.

Program bittikten sonra Ali İhsan Bey’i uğurlarken bana şöyle bir sual sordu:

“Fatih Bey, sizce bu seçimde bir şeyler oldu mu, bize oldu gibi geliyor, siz ne düşünüyorsunuz?”

Ben de kendisine şu yanıtı verdim:

“Bu seçimde bir şey olup olmadığını bilemem. Ama her seçimde bir şeyler olur. Dernek seçimlerinde bile fırsatı bulan bir şeyler yaparak kendine avantaj sağlamaya çalışır. Bence bu seçimde olan şudur: CHP, tarihinde ilk kez sandıklara sahip çıktı. Bu da sizde sandıklarda bir şey oldu hissi uyandırdı.”

Ali İhsan Yavuz ile bir daha görüşmedik.

Ancak taklidini yapan Şahan Gökbakar’a verdiği yanıt ve aralarındaki tatlı atışma çok hoşuma gitti.

Siyasette hoşgörüye, mizaha o kadar aç kalmışız ki, bu yaklaşım beni mutlu etti.

Çünkü Ali İhsan Yavuz da kalkıp “Şahan haddini bilecek” diyebilirdi.

Öyle yapmaktansa mizahı tercih etmesi, Türkiye’de siyasetin değişebileceğine dair bir umut doğurdu içimde.

***

Fikir bu Oray, sana ne!

Yazarımız Oray Eğin “Her şey çok güzel olacak” diyen sanatçılara taktı kafayı.

“Nasıl derler, dün Erdoğan’ın yanındaydılar, umre yapan var aralarında, Saray’a giden var” gibi gerekçelerle bu sanatçıları eleştirmiş.

İyi de Oray ne var bunda!

Birincisi demokrasi zaten fikir değiştirme rejimi değil midir?

Birine oy verirsin, umduğun gibi çıkmazsa, başarılı olmazsa, icraatları verdiği sözlerle uyuşmazsa, zamanla değişirse sen de fikir değiştirirsin. Bir kez AK Partili olduğun zaman sonsuza kadar AK Partili mi olursun?

Bir zamanlar ANAP yüzde 40 almıştı. Sonra yüzde 1 aldı. Ne oldu, yüzde 39 öldü mü?

Yooo, fikir değiştirdi. Bu kadar basit.

İkincisi... Cumhurbaşkanına, başbakana saygı başka bir şeydir, onun politikalarını, fikirlerini benimsemek başka bir şeydir. Cumhurbaşkanı ile aynı masaya oturdun diye onun fikirdaşı olmak zorunda değilsin. Ama cumhurbaşkanı olan kişiye saygılı olursun o ayrı.

Üçüncüsü... Cumhurbaşkanından veya başbakandan bir şey istemek için ille de fikir yoldaşı olmak gerekmez. Bir meslek grubunu, bir sivil toplum örgütünü temsilen gidip reisi cumhurla veya başvekil ile konuşursun, fotoğraf da çektirirsin. Ama bu, onunla aynı siyasi yolda olduğun anlamına da gelmez.

Ayrıca Oray kardeşim bil ki, insanlar ille de kişisel çıkarları için bir şeyleri desteklemezler.

Oray Eğin'in "Ekrem Abi ve ünlüleri" başlıklı yazısını okumak için TIKLAYINIZ

***

Zagor’a ucuz ceza

Yolda bir yandan otomobille giderken bir yandan yanındaki kamyonetin sürücüsüne balta ile saldıran “dallama” sosyal medyadaki tepkiler üzerine polis tarafından yakalanmış.

Kendisine birkaç hatalı şerit değiştirmekten 1002 TL, trafiği tehlikeye düşürecek şekilde araç kullanmaktan 108 TL ceza kesilmiş.

Vallahi ucuzmuş.

Ben geçen gün Taksim’deki alt geçitten 60 km süratle geçerek 50 km/s olan yasal sınırı aştım diye 235 TL ödedim.

Bir daha sefere şerit değiştirmeden balta ile saldırarak 108 TL ödeyeceğim.

Read more!

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Sürü halinde saldıranlara çakal dendiğini unutmadığımız zaman.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar