Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cemal Kaşıkçı İstanbul’daki Suudi Konsolosluğu’na 2 Ekim günü girdi.

        Bir daha da çıkmadı. Konsolosluk izin verdi, girilecek, aranacak, bakılacak tartışmaları arasında hemen hemen 2 hafta geçti.

        Ve “Girip de çıkmayıştan” 13 gün sonra en sonunda İstanbul Emniyeti Konsolosluğa girdi ve arama, tarama, inceleme yaptı.

        Bu 13 gün içinde Konsoloslukta boya, badana, döşeme ne varsa değişmiş.

        Öyle diyorlar.

        Beni arayan pek çok konu komşu da “Fatih Bey, olay günü ve ertesi gün Konsolosluğa çok miktarda kağıt havlu, temizlik malzemesi, çamaşır suları, deterjanlar getirildiğini gördük” diye bilgi verdi.

        13 gün sonra hâlâ cinayet kanıtı bulabildilerse vallahi “Bravo” demek lazım.

        Zaten bu arada Konsolos Efendi de tüymüş ülkesine.

        Eğer cinayet bulguları kesin ise Konsolosluğun geri kalanı da “Persona non grata” ilan edilecektir.

        Peki başka ne olur?

        Ben size söyleyeyim, hiçbir şey olmaz.

        Biraz bağırılır çağrılır, sonra olay kapanır gider.

        Amerika Birleşik Devletleri’nin tepkisine falan da bakmayın, onlar da fazla uzatmazlar.

        500 milyar dolara yakın silah anlaşması yaptılar daha yeni, bir Kaşıkçı suda fırtına mı koparılır, bunca çıkar söz konusu iken.

        Birkaç gün önce detayıyla yazdım, bu Suudilerin adam kaçırma ve cinayet şeceresini.

        Cenevre’de Veliaht Prensi, hem de Kral’ın bizzat hazırladığı ve dahil olduğu bir tuzakla paketleyip kaçırdılar.

        Hiçbir şey olmadı.

        Herkes sustu oturdu.

        Muhtemelen “İsviçre’deki hesaplarımızı kapatırız” falan demişlerdir.

        Paris’te bir diğer Suudi Prens kaçırıldı Suudi katiller tarafından.

        Muhtemelen duymadınız bile.

        Elysee ne yaptı?

        Tıssss!

        Bir diğer Prensi tuzak bir randevu ile Boston’da uçağa tıkıp götürdüler.

        Hadi “Salaklık etti, Amerika ne yapsın” diyelim.

        Sonuçta paran var ise, gücün var ise ister kişi ol ister devlet.

        Hesap sormak olmuyor.

        Şimdi de çok umutlanmayın.

        ***

        Gider yapılacak tek ülke

        Kaşıkçı meselesi bir yana, Türkiye’nin Suudilerle “dost olması“ ve “kalması” bile kanıma dokunuyor.

        Açıkçası ben bunların Türkiye’de adam öldüreceklerini hiç ummuyordum.

        “Götürmüşlerdir” diyordum.

        Öldürdü iseler bu Türkiye’ye ağır bir hakaret, ağır bir güç gösterisi olur.

        Açık bir “Sizi takmıyorum” mesajıdır bu durum.

        Defalarca yazdım.

        Köşem kapalıyken Twitter’dan yazdım.

        Bu Suudilerin Türkiye ile büyük derdi var.

        İsrail ile beraber bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalıştıklarını, Türkiye’yi bölmek istediklerini asla gizlemiyorlar.

        Gizlemek ne kelime.

        Açık açık söylüyorlar.

        Hem de Washington’ın göbeğinde, basın toplantısında.

        Bizimkiler ise bu mezhepçi, Müslüman katili Türk düşmanlarına “din kardeşi” muamelesi yapmıyorlar mı, deli oluyorum!

        Bu dünyada Türkiye’nin gerçekten “Gider yapması gereken” tek bir ülke var ise o da Suudi Arabistan’dır.

        Türkiye’ye sadece düşmanlık olsun diye düşman olan başka ülke yoktur.

        ***

        Yerinde bir öngörü

        Son günlerin en ilgi çekici çıkışı Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül’den geldi.

        Hükümet yanlısı bir yayının başında olmasına rağmen, cesur bir İslamcı aydın olarak tanıdığım İbrahim Karagül Twitter hesabından “Suriye’deki İsrail - Amerikan ve Suudi oyununu bozmak için Suriye ve Türk orduları omuz omuza savaşabilir” dedi.

        Karagül’ün bu tespiti çok önemli ve bunu muhalif kanattan birisi söyleseydi çok ağır eleştirilere maruz kalabilirdi.

        Ama ben de İbrahim’in söylediklerine katılıyorum.

        Güneyimizde, Suudilerin İsrail ile birlikte tezgahladıkları bir bölme planı uygulanıyor.

        Önce Suriye, ardından Irak ve Türkiye, nihayetinde de İran’ı bölmeye yönelik bir plan.

        Tutması mümkün olmayan ama çok fazla cana ve kana mal olacak ve tüm bu ülkeleri bitap düşürerek etkisizleştirecek bir oyun.

        Üstelik de açıklanmış ya da ağızdan kaçırılmış bir niyet.

        Karagül’ü bunu bu kadar açıkça yazma cesaretinden dolayı kutlamak lazım.

        ***

        Teslaquila

        Niyedir bilmem ama ben Elon Musk’ı bir miktar Jet Fadıl’a benzetiyorum.

        Tabii onun daha bilgili, daha becerikli ve daha kalitelisi.

        Ama nedense bana hep fırıldak bir tarafı var gibi geliyor.

        Elektrikli otomobil ve uzay yolculuğu konusunda çalışan bu arkadaş şimdi yepyeni bir sektörde karşımıza çıkıyor.

        Otomobil markası olarak yarattığı Tesla’yı şimdi bir “Alkollü içecek markası” haline getirmeye çalışıyor.

        Teslaquila adı altında bir tekila çıkaracakmış.

        Tabii tüm bunlar George Clooney’nin başının altından çıkıyor.

        Clooney birkaç yıl önce arkadaşlarıyla gittiği bir Meksika seyahatinde bol bol Tekila içtikten sonra “Biz niye tekila işine girmiyoruz” demiş ve “Casamigos” adı altında bir tekilayı Meksika’da fason ürettirip pazara sokmuşlardı.

        Zaten marka da arkadaş grubundan çıkmış ve “arkadaş evi” diyebileceğimiz bir üretim kelimeydi.

        Clooney va arkadaşları 2013 yılında birkaç milyon dolar yatırımla kurdukları markayı geçen yıl Diageo’ya 1 milyar dolara satmışlardı.

        Herhalde Musk da hızlı ve tatlı kazancın yolunu onlardan öğrenmiş olmalı.

        ***

        Her takımda

        Galatasaray’ın rakipleri yıllardır Galatasaraylılara “Fethulah’ın p.çleri” diyorlar ben de “Hangi takımda FETÖ’cü yoktu. En azından Galatasaray’da yönetici olmadılar, başkanlığa aday olmadılar” diyordum.

        Ancak başarılı bir algı yönetimiyle bu algı Galatasaray futbol takımının üzerine yapıştırıldı.

        Ancak şimdi eski Fenerbahçeli futbolcu Bekir İrtegün’ün itirafları ve mahkemedeki ifadesiyle ortaya çıktı ki, neredeyse her takımda örgütlenmiş bunlar.

        İrtegün çok açık biçimde “Emre Belözoğlu, Uğur Boral, Mehmet Topal, Ömer Çatkıç, Alper Potuk, Gökhan Gönül, Zafer Biryol” isimlerini verdi.

        Sorarım şimdi “Bunların hepsi Galatasaray p..’leri mi?”

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Doğru giden çizginin sürekli eğilip bükülenlerle sürekli çarpıştığını görebildiğimiz zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar