Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        3. Havalimanı gezimizde İGA CEO’su Kadri Samsunlu’yla sohbet ederken, geçen ayki işçi eylemleri de gündeme geldi.

        Samsunlu’nun net ifadesi şu oldu:

        “İşçi arkadaşlarımdan özür diledim. Özür dilerim. Haklıydılar”

        Samsunlu böyle söyleyince hemen sorduk: “Madem haklıydılar bu sorunlar niye daha önce çözülmedi?”

        Samsunlu çok net olarak şöyle dedi: “Sorunlar varmış birikmiş ama benim haberim olmadı. Bunlar bana aksettirilmedi.” Peki sorunlar neydi?

        Samsunlu’nun söylediklerini aktarıyorum:

        “İlk olay servis meselesinden patladı. Burada 30 binin üzerinde arkadaşımız çalışıyor. Bize bağlı ve taşeronlara bağlı. Çalışanların servislere bindiği yerin üzeri kapalı olmadığı için yağmur altında kalıp ıslanmışlar. Haklılar mı? Haklılar. Üstelik de uzun süre beklemek zorunda kaldıkları için servis çileye dönüşmüş.

        Tabii bu kadar çok sayıda kişinin servis beklemesi ve aynı anda servise binmesi çok kolay değil. Biz de servis saatlerini değiştirmek istedik. Farklı gruplara, farklı saatler vererek. Ancak taşeronlar buna uyum sağlayamadı. Mesai alışkanlıkları vardı. Büyük oranda çözdük ama olan oldu”

        İkinci mesele yatakhanelerdeki tahtakuruları:

        “O da doğru. Yatakhanelerde tahtakurusu vardı. İnşaatın başından beri düzenli ilaçlama yapılmış ama arazinin ortasındayız ve böcek sorunu var. Düzenli ilaçlamaya rağmen oluyor. Burada bizim kusurumuz kadar işçi arkadaşlarımızın da kusuru var. Yatakhanelere gıda maddesi sokulmaması lazım. Bu konuda hep uyarılar yapılmış. Ancak yine de olmuş. Biz de dikkatli davranmamışız.

        Bana ulaşır ulaşmaz önlem aldık. Yatakhaneleri ve o sırada kullandıkları tüm giysileri aldık ve çok ağır bir ilaçlama yaptık. Ancak içeriye yiyecek sokulursa yine olur.”

        Kadri Samsunlu yemekhaneler konusunda da işçilere hak veriyor:

        “Bazı yerlerde yemeklerin kötü olduğu yazıldı. Yemekleri herkesin bildiği büyük bir yemek firmasından alıyoruz. Yemeklerin kalitesinde, lezzetinde bir sorun yok. Ben dahil yönetici arkadaşlarımız da aynı yemekhanelerde aynı yemeği yiyoruz. Yemekhanedeki mesele kuyruklar. Herkes aynı anda yemeğe gelince çok uzun kuyruklar oluyordu ve yemek paydosu sırasında sıra gelmiyordu. Onu da çözdük. Farklı zaman dilimlerine böldük ve servis imkanlarını arttırdık”

        Peki niye inşaatın tamamlanmasına kısa bir süre kala bu olaylar çıktı ve engellenemedi?

        Samsunlu’nun yanıtı şöyle oldu:

        “Bu kadar yoğun iş alanlarında her zaman sorunlar olabilir. Daha önce de belli sıkıntılar olmuş. O gün servis meselesinde aniden patlamış. Ve büyümüş. İlginç olan buradaki güvenliğe rağmen dışardan tellerden içeri girenler olmuş. Sonra jandarmaya haber verilince Jandarma sert müdahale etmiş. Biz de çok üzüldük o müdahale biçimine.”

        Burada Şeref Oğuz, “Jandarmanın elinde çekiç var ve bu yüzden sorunları çivi olarak görüyor. Gazla, copla müdahale ediyor” dedi.

        Şantiye alanında bir gerilim, bir sıkıntı görmedik.

        Umarım kalıcı bir sükûnettir.

        ***

        Mafia Hospital mı!

        Benim gittiğim tüm hastanelerin kapısında bir güvenlik oluyor.

        Güvenliğin yanı sıra bir de x ray cihazı.

        Çantamızı, telefonumuzu bu cihazdan geçirip öyle giriyoruz içeriye.

        Telefonum cebimde kalsa güvenlik uyarıyor, “Beyefendi telefonu da bırakın” diye.

        Ama galiba kurallar Arda Turan olunca işlemiyor.

        Torpilli olmalı.

        Elinde tabancayla elini kolunu sallaya sallaya girmiş hastaneye.

        Az önce burnunu kırdığı adamın odasına da çıkmış.

        “Ulan bu nasıl olur” diye düşünüyordum, “Ya silahı çekip barda dövdüğü adamı hastanede vurup öldürse” diye.

        Bu nasıl hastane, bu nasıl güvenlik? Üstelik de İstanbul’un en lüks, en pahalı, en şık hastanesi.

        Ben bunu düşünüp bunu yazmayı planlarken istihbarat servisindeki arkadaşlardan ve Esin Övet’ten hem bilgi hem de belge geldi.

        Arda Turan hakkındaki polis tutanağı.

        Kabadayı Arda hastaneye silahla girmekle kalmamış.

        Bir de hastane odasında silahla ateş etmiş.

        Şimdi çıkıp “Ben öyle bir şey yapmadım. Ettiysem alın bu silahı kafama sıkın” falan da diyebilir ama tutanak öyle demiyor. Tutanağa göre Arda elinde siyah bir tabanca ile içeri girerken güvenlik kameraları tarafından görüntüleniyor.

        Ayrıca Arda’nın silahından çıkan merminin yerde izi var ve çekirdek fotokopi makinasında bulunuyor. O da şu anda polisin elinde.

        Burada çok açık olan şey Arda’nın rezaletinin dışında LİV Hastanesinin güvenlik rezaleti.

        Zannederim hastane hakkında da bir yaptırım uygulanacaktır.

        Ne böyle burası, Mafia Hospital mı!

        ***

        Silahlı futbolcular: Tanju ve diğerleri

        Arda Turan’ın yaptıklarını gördükçe 1980’lerin sonuna 1990’ların başına dönüyorum ve aklıma Tanju Çolak geliyor.

        O zamanların gol kralı Tanju Çolak da İstanbul’un hızlı hayatına uyum sağlamıştı ama yanlış bir biçimde.

        Önce Hülya Avşar’la yaşadığı aşk ve Marmaris’te Altınyunus Oteli’nde çekilen fotoğraflarla gündemdeydi.

        Normal bir aşktı belki. Tanju’nun evli olması ise sadece bir teferruat.

        Ama asıl olan Tanju’nun sonrasındaki vukuatları olmuştu.

        Tanju gece hayatında Alaattin Çakıcı ile birlikte takılıyor, birlikte geziyordu.

        Bir akşam yanlış hatırlamıyorsam Yeşil Kabare’ye birlikte gelmişler, kısa süre oturduktan sonra çıkışta Taksim’in göbeğinde

        Tanju’nun bir şarjörü havaya sıktığı iddiaları ortaya atılmıştı.

        Sonrasında ise Tanju bir gece geç saatte Galatasaray’ın Florya Tesisleri’ne sarhoş bir vaziyette gelmişti.

        Kapalı spor salonuna girmiş, elindeki tabanca ile basketbol potalarını hedef yapmış, iki potayı da ateş ederek kırmıştı. Bunun üzerine o sezon Alp Yalman, Tanju’yu kulüpten yollamış ve Tanju Fenerbahçe’ye geçmişti.

        Acaba şimdi Başakşehir’de bir Alp Yalman çıkar mı diye düşündüm.

        Yanıt veremedim.

        Not: Fenerbahçeli Ali Nail isimli futbolcu da takımın soyunma odasında tabancasıyla oynarken silah ateş almış ve Danimarkalı bir futbolcuyu sıyırmıştı. Keza Fatih Tekke’nin de ruhsatsız silahla yakalanması olay olmuştu.

        ***

        Cinayet mi kaçırma mı?

        Okurlar sormuş: “Sizce Kaşıkçı’yı Konsoloslukta öldürmüşler midir?” diye.

        Yanıtımı bu konuyla ilgili ilk yazımda vermiştim.

        Ben Kaşıkçı’nın öldürüldüğünü değil kaçırıldığını zannediyorum.

        Türk topraklarında cinayet işleyecek kadar gözlerinin dönmüş olduğunu zannetmiyorum.

        Tabii Türkiye’ye bir mesaj vermek istiyorlarsa onu bilemem.

        Öldürme işini muhtemelen Suudi Arabistan’da yapacaklardır.

        Bu arada konuyla ilgili ahkam kesen gazeteci ve siyasetçilere bir not.

        Konsolosluklar, Büyükelçiliklerle aynı statüde değildir.

        Türkiye isterse konsoloslukta hiç mekan kısıtı olmadan arama ve inceleme yapabilir.

        İlişkiler için iyi değildir ama uluslararası hukuka uygundur.

        ***

        Anlamazlar ama anlatayım

        Birkaç okur Çağla Şikel’in takipçilerini mahkemeye vermesi ile ilgili olarak yazdığım yazıya “Didem Soydan’ın pozlarını savunuyorsun, Çağla Şikel’i ise eleştiriyorsun. Siyasi duruşları farklı olduğu için mi?” diye eleştirmişler yorumlarda.

        Açıkçası şaşırdım.

        Çağla Şikel’in bir siyasi duruşu varmış da benim mi haberim yokmuş!

        Ne alakası var!

        Aradaki farkı görmeyecek kadar gözleri kör olmuşlara tane tane anlatayım. Anlamazlar ama günah benden gitsin.

        Didem Soydan kendisini eleştiren veya hakaret yağdıran takipçilerini mahkemeye falan vermedi.

        Tam aksine gerekli yanıtları aynı sosyal medya üzerinden verdi.

        Dalga geçerek.

        Dahası Didem Soydan kendisine giydirilmek istenen muhafazakarlık kılıfına girmeme konusunda çok tutarlı.

        Eylemi ile söylemi aynı.

        Yani kendisine saldıranlara gülüp geçiyor ya da aynı yerde itin bir tarafına sokup çıkarıyor.

        Aynı şeyi Çağla Şikel de yapsa, onu da savunurum kimse merak etmesin.

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Adamlığın bir cinsiyet meselesi olmadığını anladığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar