Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türk Hava Yolları’nın kabin ve yer personeli kostümlerini yabancı bir tasarımcıya çizdirmesi olay haline geldi.

        Türkiye’deki tekstilciler son derece bozuk.

        “Biz de yapardık. Daha iyisini yapardık” diyorlar.

        Haklılar da.

        Türkiye bir tekstil ülkesi. Hem de Osmanlı’dan bu yana.

        Üstelik son yıllarda yabancı pek çok markaya tasarım hizmeti verecek, yabancı markalar için koleksiyon tasarlayacak kadar iyi bir tekstil alt yapımız var.

        "Biz kendi bayrak taşıyıcımızı Türk tekstiline emanet etmiyorsak, elin yabancısından bunu nasıl isteriz" diyor tekstilciler.

        Yıllar önce Koç Grubu’nda çok üst düzey olarak görev yapan ve aynı zamanda aileden bir ağabeyimin otomobiline binmiştim.

        Sıradan bir Murat 131’di. Çok da şaşırmıştım.Benim otomobilim bile çok daha üst düzey bir otomobildi.

        "Abi bu ne? 131’e mi biniyorsun" demiştim.

        O gün öğrenmiştim Vehmi Bey’in talimatını: "Hepimiz kendi ürettiğimiz otomobillere bineceğiz. Kendi binmediğimiz bir otomobile binmeye vatandaşı nasıl ikna edebiliriz" dermiş rahmetli.Aynı şey bugün Türk tekstili açısından da geçerli değil mi!

        İşte Mercedes Benz Fashion Week’te görüyoruz, çok da başarılı tasarımcılarımız var.

        Ne istediğinizi doğru düzgün söylerseniz onlar da size en uygun kıyafeti hazırlarlar.

        İlle de İtalyan olması şart mıydı!

        Tabii şöyle de bakmak mümkün.

        THY bir dünya markası ve ona uygun davranmak zorunda.

        O zaman da adı sanı bilinmedik bir İtalyan tasarımcıya değil, bir dünya markasına gidersiniz.

        Meselâ giderseniz Tom Ford’a, Karl Lagerfeld’e ya da Yahudi lobisinin hışmına uğramış Galliano’ya...

        Dersiniz ki, "Kardeş, bizim imajımız şudur, beklentimiz budur."

        Üstelik sadece kabin ve yer hizmetleri görevlilerinin kıyafetlerini değil, battaniyesinden, havlusuna, peçetesine, yatağına, yorganına uyku setine kadar her şeyi böyle bir dünya markası dizaynıra çizdirirsiniz.

        Üstüne de gerine gerine "Tom Ford for THY" yazarsınız. Ama o ürünleri de Türkiye’de dizaynırın da kabul edeceği kalitede üretim yapan bir firmada ürettirirsiniz. Böyle Türk tekstilinin Tom Ford'u dahi ikna eden bir kaliteye sahip olduğunu da gösterirsiniz. O zaman kimse de itiraz edemez.

        ***

        İşadamları danışmanlar iyi fikir

        Türkiye’nin yeni nesil işadamlarından biri.

        Orta yaşlarda.

        Kurduğu bir internet şirketi ile büyük başarı elde edip bu şirketi yabancılara satmış bir isim.

        Geçtiğimiz günlerde telefonu çalar.

        Arayan bir bakanın danışmanıdır.

        “Beyfendi, sayın bakanımız bu hafta içinde uygun olduğunuz bir gün sizi bekliyor.”

        Hemen bir gün kararlaştırırlar ama işadamını alır bir düşünce.

        “Benim devletle bir işim yok. Hayatımda bakanlık binasına gitmedim. Acaba beni niye çağırıyorlar?” diye hafiften de “Tırsar”...Neyse, randevu günü sabah uçağıyla Ankara’ya, bakanlığa gider.

        Bakan hanımefendi kendisini hiç bekletmeden kapıda karşılar, odasına buyur eder.

        İş hayatıyla ilgili küçük bir sohbetten sonra bakla ağızdan çıkar:

        “Beyfendi, Bakanlığımızı dünyanın gelişen ve değişen ekonomisine uygun haraket edecek şekilde organize etmek istiyoruz. Bizim dünyayı tek başımıza takip etme şansımız yok. Çok hızlı bir değişim ve gelişim var. Sizler bunu çok iyi yapıyorsunuz. Rica etsek, buradaki bilgi ve birikiminizi bizimle paylaşır mısınız?

        İşadamı önce tam anlamaz durumu. Bakan açıklar:

        “Sizden bakanlığımıza danışmanlık yapmanızı istiyoruz. Ama öyle uzaktan değil. Bakanlık binamızda size bir oda ve sekreterya tahsis edeceğiz. Arada gelip burada bizimle beraber olursanız, beyin fırtınalarımıza katılırsanız, öneriler getirirseniz çok memnun oluruz...”

        İşadamı bundan çok etkilenir. Bunu bir vatani görev olarak görür ve kabul eder.

        Ve aynı anda kendisi gibi daha pek çok yeni nesil işadamına benzer teklifler yapıldığını ve onların da kabul ettiğini öğrenir.

        Bence de bu yapılan son derece doğru, son derece olumlu bir iş.

        Siyasi görüşü AK Parti ile hiç ama hiç bağdaşmadığı halde, bilgi ve deneyimlerden yararlanılmak üzere böyle bir görev verilmesi umarım yeni bir bakış açısını da yansıtıyordur.Ama işin en ilginç kısmını daha anlatmadım.

        Bakan’ın önerdiği fahri danışmanlık görevini kabul eden işadamı, İstanbul’a dönmek üzere havaalanında beklerken telefonu çalar.

        Arayan bir başka Bakan’ın yardımcısıdır ve bakanlığa davet etmek üzere aramıştır.

        İşadamı “Hayırdır inşallah” der ve “Tabii gelirim ama konu neydi” der. Konu ilginçtir.

        Bir başka bakanlık da aynı teklifi getirmektedir. İşadamı, “Vallahi az önce benzer bir teklife evet dedim” diye durumu aktarır.

        Aldığı yanıt ilginçtir:

        “Siz yine de gelin. Bize de danışmanlık yapmanızdan mutlu oluruz.”

        ***

        Başkanlık sisteminde Merkez Bankası

        Her ne kadar parlamenter sistemden vazgeçip, Başkanlık sistemine döndüysek de, az sonra yapacağım önerinin sistemle pek alâkası yok. Hatta Başkanlık sistemiyle yönetilen bir ülkeden esinlendiğimi de söyleyeyim.

        Dünyanın en önemli merkez bankasının ABD Merkez Bankası Federal Reserve olduğunu herhalde tahmin ediyorsunuzdur.

        Kısaca FED diye bilinen bu banka geçen yüzyılın başında ABD bankacılık sisteminin sağlıklı bir şekilde işlemesi için kurulmuş tamamen bağımsız bir merkez bankasıdır.

        ABD bir “Başkanlık sistemi” ülkesi olmasına karşın, FED üyeleri ve başkanı, Başkan tarafından önerilir ve Senato tarafından onaylanır.

        Çok ciddi bir soruşturma sürecinden ve özgeçmiş incelemesinden geçerler.Ehliyetleri, yeterlilikleri, ilişkileri çok ciddi bir şekilde didik didik edilir.Sonrasında da ABD Merkez Bankası FED üyeleri tamamen bağımsız olarak karar alırlar.

        Vazifeleri ise ülkenin parasının değerini korumak, bankaların sağlıklı bir biçimde ayakta kalmasını sağlamak ve istihdamı artırmak olarak özetlenir. Enflasyon hedeflemesi görevleri arasında değildir ama son yıllarda bu konuda da kendisini sorumlu hissetmeleri sadece ve sadece Başkanlarının ekonomik bakışı ile ilgilidir.

        Ve tamamen bağımsız olan ABD Merkez Bankası başkanları, her yıl iki kez ABD Senatosu karşısına bizzat çıkarlar ve Senato’ya hesap verirler. Planlarını ve bu planların sonuçlarını anlatırlar. Keşke artık başkanlık sistemi ile yönetilen Türkiye’de de böyle bir gelenek olsa ve Merkez Bankaları Parlamento’ya planlarını ve elde ettikleri neticeleri anlatma fırsatı bulsalar.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kısa yorganın boyumuzu uzatmadığını anladığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar