Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugün 15 Temmuz.

        Türkiye demokrasisinin önemli mihenk taşlarından birinin yerine koyulduğu gün.

        Türkiye’de ilk kez halk bir darbe girişimine kelimenin gerçek anlamıyla “Etiyle, kemiğiyle, bedeniyle” karşı koydu.

        Evinde sofrasından, yatağından, karısının koynundan, bebesinin yanından ayrılıp sokağa fırlayan yüz binler ordusunun içine yerleşmiş bir çetenin tanklarının, toplarının, helikopterlerinin önüne yattı...

        Mermiye göğsünü uzattı.

        O ordunun içindeki çetenin, darbecilikle suçlayarak yargıladığı gerçek askerler ellerine beylik silahlarını alıp ordularının içindeki çeteyle savaştılar.

        Ve belki de tarihte ilk kez insan bedeni silahı yendi.

        İlk kez Türk insanı demokrasisi için canını verdi.

        Demokrasisini bedeniyle, etiyle, kemiğiyle koruyan insanların ülkesinde demokrasi er veya geç layık olduğu kadar büyük bir ağaç, olması gerektiği kadar yeşil bir orman olacaktır.

        Kimsenin şüphesi olmasın

        ***********

        YALAN SÖYLEMEYİN, HİÇBİRİNİZ YOKTUNUZ

        Adnan Oktar’a yönelik polis operasyonu başlayıp benim yıllardır uğraştığım bu çetenin ne mal olduğu bir kez daha ortaya çıktıkça, beni şaşırtan ortaya çıkan rezillikler değil, “Mümtaz Türk basının” tavrı.

        Gülsem mi, kızsam mı bilmiyorum!

        Gülsem kendime ayıp...

        Kızsam bunlara fazla değer vermiş olacağım.

        Meğer Türk medyasının neredeyse tamamı bu Adnan Oktar Çetesi’ne karşıymış.

        Meğer hepsi bunlarla kendince mücadele etmiş.

        Meğer tekmili birden bunların ne mal olduğunu ilk farkeden olmuş!

        İyi de madem öyle niye yıllardır gıkınızı çıkarmadınız!

        Niye hiçbiriniz anlı şanlı araştırmacı gazeteci muhabirlerinizden birini ve hatta birkaçını bunların peşine takmadınız!

        Bundan hemen hemen 20 yıl önce benim ve birkaç mağdur ailenin ve genç kızın uğraşlarıyla bunlar yargı karşısına çıkarıldığı zaman en ufak bir destek vermediniz.

        Ebru Şimşek denilen kız bunlarla mücadele ederken, niye bu kızcağızın avukatlığını yapmak benim avukatıma kaldı mecburen, hiç sormadınız!

        Mağdur aileler seslerini duyuracak birilerini ararken niye telefonlarına çıkmadınız!

        Tam aksine bunlar bana ve birkaç meslektaşıma saldırırken kenara çekildiniz.

        Niye sustunuz?

        Hatta bana yönelik saldırılarda bıyık altından gülüp, neredeyse mutlu oldunuz!

        Niye!

        Allah biliyor ya, zaten bir beklentim, bir destek arayışım yoktu.

        Ama şimdi ortaya çıkıp “Palavradan kahramanlık hikayeleri” anlatmayın.

        Kimse yemez.

        Hatta bazılarınız aynen FETÖ meselesinde olduğu gibi bunlarla beraber yürüdünüz bu yollarda, unuttuk mu zannediyorsunuz!

        Ve foyaları ortaya çıkınca da “En karşıt” pozuna geçiverdiniz.

        Televizyonlarına çıktınız, reklamlarını yaptınız, kitaplarını övdünüz, evlerine gittiniz, alemlerine katıldınız!

        Şimdi ise “Biz başından beri onlara karşıydık” martavalına aynen FETÖ meselesinde olduğu gibi sığındınız.

        Dedim ya tüm bunlara gülsem kendime ayıp, kızsam size fazla önem vermiş olacağım.

        En iyisi boş vermek.

        Ne mal olduğunuzu zaten millet biliyor!

        ***********

        BİR BAKANIN ŞANLI DİRENİŞİ

        Oktar Babuna için tüm Türkiye seferber olmuş kan verirken Ertuğrul Özkök “Bu işte bir bit yeniği var” diye geçirmiş içinden.

        Dün öyle yazmış.

        Onun içinden ne geçtiğini bilemem elbet, iyi bir yayın yönetmeni olduğunu bilirim sadece.

        Ama Oktar Babuna rezaletinin bir kahramanı vardır ve saygıyla hatırlanmayı hakeder.

        Kimdir o hatırlıyor musunuz?

        Bir Bakan.

        Bir Sağlık Bakanı...

        Ertuğrul Özkök “Bu işte bir bit yeniği var” diye düşünürken, dönemin Sağlık Bakanı MHP milletvekili Osman Durmuş düşünmekle kalmadı.

        Kendini ortaya attı.

        “Bu kanlar yurt dışına çıkarılamaz. Burada bir fırıldak dönüyor” dedi.

        Tüm toplumsal baskıya, neye hizmet ettiğini anlamadan insani bir görev yaptığını düşünen yüz binlerin toplumsal baskısına, medyanın ağır eleştirilerine rağmen Osman Durmuş direndi.

        “Burada Türk insanına karşı bir faaliyet var. Bunca vatandaşımızın kanının yut dışına çıkarılması Türkiye için tehdittir. Türk insanının genetik yapısını ele geçirmek isteyen dış güçlerin oyunudur. Bunun ne kadar tehlikeli olduğunu anlamanız lazım. Buradan sadece Türklere yönelik biyolojik silahlar bile üretilebilecek bilgiler elde edilebilir” dedi.

        Kendisine yönelik eleştirilere, paranoyaklık suçlamalarına rağmen geri adım atmadı.

        Bu meseleden bahsedip Osman Durmuş’u anmazsak haksızlık etmiş oluruz.

        ***********

        SANA NE BE ADAM

        Tam “Amma renksiz bir ülke haline geldik” diye hayıflanacağım sırada bir olay patlıyor ve o kadar da renksizleşmediğimizi anlıyorum.

        Mustafa Ceceli adında muhafazakar kimliğini öne çıkaran bir şarkıcı geçen yıl tarikat toplantılarında tanıştığı sosyetik bir güzelle evlenmek için eşinden ayrılınca bayağı bir gürültü kopmuştu.

        Ceceli’ye epey bir eleştiri yöneltilmişti.

        Niyeyse şimdi aniden otaya çıkıyor ya da birilerine “Çıkarttılıyor" ki, Ceceli’nin eşi, cinsel tercihini değiştirip ya da gerçek cinsel kimliğini sakladığı yerden çıkarıp şarkıcı bir kadınla aşk yaşamaya başlamış.

        Evliliğin bitme nedeni, erkeğin değil kadının aldatmasıymış.

        Üstelik de tercih değiştirerek.

        Meseleye iyi yönden bakarsak Türkiye’de renklilik bitmemiş.

        Tüm baskıya rağmen böyle şeyler olabiliyor.

        Tabii bu renkliliğin içinde bir “Rezillik” var ki, sormayın gitsin.

        Bir gazeteci, utanmadan sıkılmadan “Bantlar gördüm, daha neler var neler” diyerek insanları harcıyor, karalıyor, ayıplıyor, ayıplatmaya çalışıyor.

        Sanki Ceceli’yi “Aklama ajansı”

        Kimi ilgilendirir adamın boşandığı karısının kiminle yattığı, kiminle kalktığı.

        İnsanları cinsel kimliği ve tercihi üzerinden hedef yapmak, karalamak gazetecinin işi mi?

        Kullandığın terminolojinin “Rezilliği” ortadayken, sen kimi yargılıyorsun be adam!

        ***********

        TÜRKİYE'NİN GERÇEĞİ BU BELKİ DE!

        Cinsiyetçilik iliklere işleyince, çıkarmak zor oluyor.

        Mustafa Ceceli’nin eşiyle ilişkisi olan İntizar adındaki şarkıcı kadının yapım şirketinin, Poll muymuş ne, alelacele bir açıklama yaparak “Kendisi ile bir iş ilişkimiz kalmamıştır” demesi ne aşağılık ne ilkel bir durumdur.

        Mustafa Ceceli’nin aşkı ortaya çıktığı zaman herhangi bir yapım şirketinin “Mustafa Ceceli ile bir ilişkimiz kalmamıştır” diye bir açıklama yaptığını hatırlamıyorum.

        Erkeğin sevgilisi olunca her şey normal de kadın sevgili bulunca mı durum kabul edilemez olup böyle açıklamalar yapılıyor?

        Yoksa mesele kadının cinsel tercihi mi?

        Onu da anlamak mümkün değil.

        Size ne bir şarkıcının cinsel tercihinden!

        Sonra da utanmadan, sanki hepimiz aptal, hepimiz salak ve hepimiz beyinsizmişiz gibi bir açıklama daha:

        “Açıklamamızın ortaya çıkan mesele ile ya da İntizar’ın cinsel tercihleriyle alakası yoktur”

        Ha siz çok akıllısınız, geri kalan herkes salak.

        Kimbilir belki de haklısınız.

        Bizler salağız.

        Sizler ise Türkiye’nin gerçeği.

        ***********

        EGOYA HANGİSİ DAHA KÖTÜ GELİR

        Sevgilisini bir erkeğe kaptıran adamın nasıl bir hissiyat içinde olacağını bilebiliriz belki.

        Pek çoğumuz sevgilisinden böyle bir durum sonucu ayrılmak zorunda kalmış olabiliriz.

        Peki ya eşini ya da sevgilisini bir kadına kaptıran erkek ne hisseder?

        Hangisi erkeğin egosunu daha fazla zedeler.

        Açıkçası bilemedim.

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Arsızlık gazetecilik zannedilmediği zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar