Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünya bu maça odaklandı. Sadece spor kamuoyundan bahsetmiyorum. İlgili ilgisiz neredeyse herkes, bu iki önemli spor fenomeninin korttaki mücadelesine kilitlendi. Biletler tükendi. Yayınlar büyük reyting rekorları beklentisinde. Dünyanın tüm haber programları bu maçın hikayesini izleyenlere sunmak için adeta yarışıyor. Tenisseverler için ise yıllarca konuşulacak bir maç olacak. 2008 yılındaki o 7 saatlik unutulmaz Wimbledon finalini televizyondan yorumlayan biri olarak bendeki etkisi ise bambaşka. Peki bir spor dalı için dünya medya gündemini Wimbledon’a odaklayabilen bu mücadelenin özelliğine vakıf olamayanlar da olabilir mi? Tabii ki olabilir.

        Bizim memleketin dünyadan bihaber vatandaşları buna örnek gösterilebilir. Dünya yansa umurunda olmaz bunların. Onları geçelim. Sizce maçın tenisseverlere ve sporseverlere yaratacağı enerjiden habersiz başkaları da olabilir mi? Evet, bu da mümkün desem!!!

        “Hem de Federer ile Nadal’ın burnunun dibindekiler” desem... İnanır mısınız? İnanması zor ama spor/tenis adına bu kadar büyük bir enerjiyi üretebilen bu iki ismi, bir an evvel sonuçlanması gereken sıradan bir yarı final maçındaki iki tenisçi olarak gören, turnuva direktörü ve onun ekibini örnek gösterebiliriz. Bu adamların böyle düşündüğünü, geçmiş turnuvalardaki yönetim şeklîlerinden ve tabi ki, İstanbul Cup tecrübelerimden, kısacası kendi turnuvamız içinde yıllardır yaşadıklarımdan dolayı hissedebiliyorum. Dün dünya sporu için böylesi büyük bir enerji üretebilen bu iki ismin çeyrek final mücadelesi vardı. Turnuva direktörü ve ekibi ne yaptı?

        Muhtemel yarıfinal rakipleri olan Federer ve Nadal’ın maçını aynı saatlere çakıştırdı. Çünkü, onlar için bu maçlar da diğer maçlar gibi eleminasyon sistemindeki maçlardan biri. Bir an önce sonuçlandırmaları ve turnuvayı selametle finale doğru taşımaları lazım. Durum böyle olunca, Eurosport’un tek kanalından önce Federer’in maçını, ardından Nadal’ın son setini seyredebildik. Buna Federer'ciler sevinir mi? Nadal'cılar kızar mı? Bence hepsi. Dahası İsviçreliler mutlu, İspanyollar mutsuz mu?.. Ben bunlardan da bahsetmiyorum. Anlatmak istediğim şey şu; spor ve sanat insanların ruhlarından, zihinlerinden, bedenlerinden akan becerilerini sergiledikleri bir platform. Korta çıktıkları andan itibaren onlar raketlerini sadece kendileri için değil aslında insanlık için sallıyorlar. Biz insanlar da bu özel insanları izleyerek onlardan ilham almak adına, olan biteni izliyoruz. Feyz alıyoruz. Kimimiz az, kimimiz dolu dolu.

        Ama herkes bir şey öğreniyor bu iki adamdan. Onlar da bunun farkında. İkisi de maç röportajında bundan bahsediyor. Çok iyi arkadaş olduklarını ve böyle bir karşılaşmayı herkesin istediğini söylüyorlar. Sanki ağız birliği yapmış gibi ikisi de olayın farkında. Yani bizler bu maçı, tüm sporseverler için en iyi şekilde sahneye sunacağız diyorlar. Federer ve Nadal maç öncesi verdikleri röportajda maçı, kazanmanın ötesine taşıyabiliyor. Maçın seyirciye ilham kaynağı olması adına bir karakter ve onur mücadelesi olarak sahneleyeceklerinin farkında. Peki bizler bu maçın gerçek anlamını hissedebiliyor muyuz? Hadi biz kendi hesabımıza değerlendirmemizi yaparız. Peki Wimbledon organizasyonu yapanlar, turnuvayı yönetenler bunun farkında mı? Tenis maçını bir sanat eseri olarak değerlendirirsek ve kortu bir sahne olarak düşünürsek, artık turnuva direktörlerinin de sahnedeki gibi iyi bir sahne amiri ve sanat yönetmeni kafasına sahip olma zamanı geldi bence...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar