Bir devletin ülkesinde bulunan, fakat o devletin vatandaşı olmayan kişilere genellikle "yabancı" denir. Yabancı, ülkesinde bulunduğu devletle vatandaşlık bağı olmayan kişidir ve vatandaştan farklı bir hukuki statüye tabidir. Bulundukları ülkede tabi oldukları hukuki statünün kapsamı, o ülke vatandaşlarının vatandaş olarak sahip oldukları hukuki statüden hem farklı hem daha dardır.
Kişi birden fazla devlet vatandaşlığına sahip olabildiği gibi, devlet vatandaşlığına sahip olmayan bir kişi ("Heimatlos"; devletsiz; vatansız) de olabilir. Bulunduğu devletin vatandaşı olmayan kişi, vatandaşlık durumuna bağlı olmaksızın, o devlette bir yabancıdır.
Yabancıları çeşitli gruplara ayırmak mümkündür:
Vatansız (Heimatlos/stateless) yabancılar. Vatansızlar hiçbir devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olmayan kişilerdir. Diplomatik koruma vatandaşlığa bağlı olduğu için, bunlar bu korumadan istifade edemezler. Vatansızlık hukuken ("de jure") olabileceği gibi fiili ("de facto") de olabilir. De jure vatansızlıkta, kişi hiç bir devletin vatandaşlığına sahip değildir. De facto vatandaşlıkta ise bir devlet vatandaşlığına sahip olmakla beraber, vatandaşı olduğu devlet siyasi sebeplerden dolayı onun için diplomatik koruma hakkını kullanamamakta veya bizzat kişi diplomatik korumayı reddetmektedir.
Bir devlet ülkesinde, mülteci, sığınmacı, göçmen/muhacir olarak bulunan ya da devamlı olarak oturan veya geçici olarak ziyaret eden (seyyah, turist) yabancılar. Bir ülkede devamlı oturan yabancılar, geçici yabancılardan kural olarak daha çok haklardan istifade ederler. Buna mukabil, daha çok vergi vermek, kamu hizmetlerine iştirak ve hatta önemli ölçüde bulundukları devlete sadakat göstermek gibi yükümlülükleri olur.
Özel statülü (imtiyazlı) yabancılar. Bunlar, hükûmetler arasında yapılan anlaşmalarla, diplomatların karşılıklı olarak serbestçe seyahat edebilmesi, görevli olduğu devlette dava edilememesi ve o devletin yargısından muaf tutulması teminat altına alınmış yabancılardır.
Türk Vatandaşlığı Kanununa getirilen bir hükümle de, eski Türk vatandaşları için bir yabancılar sınıfı oluşturulmuştur. Belirli şartlara sahip eski Türk vatandaşı yabancılara, genel olarak yabancılara tanınmayan haklardan, "aynen" Türk vatandaşları gibi yararlanma imkanı verilmiştir.
Düşman yabancılar ve dost yabancılar. Bu kavramlar, harp hukuku bakımından önem ifade eder. Harp halinde bulunan devletlerin vatandaşları, bulundukları düşman devleti ülkesinde genellikle enterne edilerek, o ülkede geçerli olan yabancılar hukukunun tanıdığı haklardan istifade ettirilmezler.
Yabancılara, bulundukları ülkede o ülke vatandaşlarından farklı uygulanan kuralların bütününe ise o ülkenin yabancılar hukuku denir. Yabancılar hukukuna, önceleri "milletlerarası asgari standart prensibi", sonraları "vatandaşla eşitlik prensibi" hakim olmuştur. Asgari standart prensibi, medeni devletlerin vatandaşlarına tanıdığı hakları asgari bir ölçü kabul eden anlayışı ifade etmekteydi. Eşitlik prensibi ise vatandaşlıkları ne olursa olsun, kişilerin aynı değerde olduklarını ifade eden "insanların eşitliği" düşüncesine dayanır. Fiili durum da, hukuk devletlerinde eşitlik prensibinin lehinedir. Temel insan haklarının korunması esası, yabancılara tanınan hakların ve uygulanan hukuk kurallarının da asgari sınırını çizmektedir.
Yabancılar hukukunun, yabancılara tanıdığı hakların kullanılması bakımından ilk basamağı, yabancıları ülkesine kabul hususunda devletlerin sahip oldukları hak ve yetkileri teşkil eder. Bugün hakim olan milletlerarası hukuk teamülüne göre, devletler öncelikle, yabancıların ülkelerine kabul ve reddi hakkında serbestçe karar verme yetkisine sahiptir. Ülkesine giren, transit geçen, ülkede kalmak ve oturmak isteyen yabancılar hakkında, her devlet, ülkesi üzerindeki hakimiyet hakkına dayanarak, takdirine göre karar verme hakkına ve yetkisine sahiptir. Devletler, yabancıların ülkeye girişini yasaklayabildiği gibi, ülkede oturmalarını da kısıtlayabilir veya şartlara tabi tutabilir. Mülteciler ve sığınmacılar ise onların haklarını düzenleyen milletlerarası sözleşmeler vasıtasıyla, bu sözleşmelere iştirak etmiş olan devletler bakımından kabul edilen bir statüye sahip olmuşlardır.
Türk hukukunda, yabancıların hukuki statüsü Anayasada belirlenmiştir (m.16). Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, temel hak ve hürriyetlerin, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceğini söylemektedir. Anayasa, hem bütün temel hak ve hürriyetlerde hem de bu hakların düzenlenmesi ve sınırlanmasında kanun koyucunun dahi aşamayacağı iki sınırlama getirmiştir. Vatandaşlara tanınmış olan hak ve hürriyetler yabancılar için "kanunla" ve ancak "milletlerarası hukuka" uygun olarak sınırlanabilir.
Bazı konularda yabancılara vatandaşlardan farklı olarak, daha az ve hatta hiç hak tanımamak, milletlerarası hukuka aykırı değildir. Mesela, yabancıların siyasi haklardan istifade edememesi yanında, kamu güvenliği bakımından Türkiye'ye girişlerinde ve Türkiye'de oturma ve seyahatlerinde Türk vatandaşlarından farklı muamelelere tabi tutulmaları, gereğinde sınır dışı edilebilmeleri veya suçluların iadesi işlemlerine tabi tutulabilmeleri, keza gazete çıkarabilme şartlarının vatandaşa oranla daha ağır şartlara tabi olması; ve nihayet çalışma hakları bakımından bazı meslek ve sanatları icra edememeleri ya da izne bağlı tutulmaları milletlerarası hukukun kabul ettiği yasak veya farklılıklardır.
YAZAR
Ergin Nomer