En üst bilgi kurumu olup yükseköğretim yapan birimlerden oluşur. Üniversite kavramı, Latince "uni-versitas" sözcüğünden gelir. "Uni-versitas" sözcüğü, "unum" (bir) ve "vertere" (-e yönelmek, etrafında dönmek) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Universitas, "bire yönelmek/birin etrafında dönmek" anlamındadır ve üniversitenin temel niteliğini dile getirir. Üniversitenin yöneldiği "bir"in anlamı, birincisi hedef olarak "hakikat" ve ikincisi bünyesinde birden fazla birimin bulunduğu çoğulcu (plüralist) yapının birlikteliğidir.
Üniversite, doğuşu itibarıyla bir Orta Çağ kurumudur. İslam Dünyasında ve Batıda ilk üniversitenin ne zaman kurulduğuna dair üzerinde mutabakata varılmış kesin bir tarih yoktur. İslam Dünyasında, 9. yüzyıldan itibaren medreseler kurulmaya başlanmış ise de bunlardan bugünkü üniversiteye en çok benzeyeni, külliye tarzında olan ve Büyük Selçuklular zamanında Melikşah'ın veziri Nizamü'l-mülk tarafından Bağdat'ta kurulan Nizamiye Medreseleri (1067) idi. Batıda ise ilk gerçek üniversite, Bologna Üniversitesi (1088) olarak kabul edilir.
Bilim Tarihçisi Bernal'a (ö. 1971) göre, "bilim, tarihte ilk üniversiteler olan medreselerin kurulmasıyla yaygınlaşmıştır. Daha önce Yunanlı düşünürlerin açmış oldukları okullar, üniversiteden çok özel okul niteliğindeydi. Aralarında sadece Museum, özellikleri açısından üniversiteye en çok benzeyeni idi, ancak onun da eğitimden çok araştırma ağırlıklı bir işlevi bulunuyordu". Burada üniversite ile yükseköğretim kurumu arasındaki ayırım göz önüne alındığında, Platon'un (ö. MÖ 347) kurduğu Akademia (MÖ 385), Aristoteles'in (ö. MÖ 322) kurduğu Lyseum/Lükaion (MÖ 335) ve İskenderiye'de Büyük İskender (ö. MÖ 323) İmparatorluğu döneminde MÖ 324-300 yılları arasında kurulan İskenderiye Müzesi (Museum) yüksekokul/yükseköğretim kurumu olarak nitelendirilmektedir. Üniversite; bünyesinde, fakülte, enstitü, yüksekokul gibi birden çok yükseköğretim kurumu bulanan birliktir. Üniversite, kendisi de bir yükseköğretim kurumudur.
Bologna Üniversitesi'nden sonra, 12. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan Avrupa üniversitelerinin kökleri, Antik Çağ'ın eğitim sistemine kadar uzanır. Orta Çağ üniversite geleneğinin temelini, Platon'un (ö. MÖ 347) ve Pythagoras (ö. MÖ 500)'çıların eğitim sisteminin merkezinde yer alan yedi edebi ve beşeri bilim (7 artes libarales) fikri oluşturuyordu. Bu bilimler, iki gruba ayrılmaktaydı: Trivium (gramer, hitabet, mantık) ve Quadrivium (geometri, aritmetik. astronomi, müzik). Paris Üniversitesi 1160'da, Oxford Üniversitesi 1167'de bu fikri benimsemişlerdi.
On üçüncü yüzyılda, üniversite dört fakülteye ayrılmıştı: İlahiyat, hukuk, tıp, edebi ve beşeri bilimler fakültesi. Edebi ve beşeri bilimler fakültesi, hazırlık ve genel eğitim fakültesi olup bugünkü fen-edebiyat fakültesine benziyordu. Diğer fakültelere devam etmek için önce, birkaç yıl süren, edebi ve beşeri bilimler fakültesini bitirmek gerekiyordu. Bologna Üniversitesinde tıp eğitimi, edebi ve beşeri bilimler fakültesinden sonra dört yıl idi. Birinci yıl İbn Sina ve tıp kitabı; ikinci ve üçüncü yıl İbn Rüşd, Galen, Hippocrates okutuluyordu. Dördüncü yılda ise ilk üç yıl tekrar edilmekteydi. Her gün dört saat ders yapılmaktaydı. Orta Çağ'da öğrenciler ise 14 veya 15 yaşlarında üniversiteye başlamaktaydı.
Yunan felsefi ve bilimsel mirası, Latin Batıya, ustaları ve eğiticileri olan İslam bilginleri vasıtasıyla aktarılmıştır. Yunan felsefi ve bilimsel yapıtlarının çevirisi doğrudan Yunancadan değil Arapçadan yapılmıştır. Farabi'nin (ö. 950). İbn Sina'nın (ö. 1037), İbn Rüşd'ün (ö. 1198) yardımı olmadan Latin Batının, Yunan felsefesini ve bilimini anlayamayacağı kabul edilir. İslam bilim ve felsefesinin öncülüğü, modern bilimin doğuşunun başlangıcı kabul edilen N. Copernicus'un (ö. 1543), güneş merkezli evren sistemini ortaya attığı 1543 yılına kadar devam etmiştir. 1543-1687 arası (144 yıl) modern bilimin doğuş dönemi olarak kabul edilmektedir. Bu dönemin sonu olan 1687, Newton'un Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri [Philosophiae Naturalis Principia Mathematica/(Mathematical Principles of Natural Philosphia)] adlı ünlü eserini yayımladığı yıldır. Modern bilimin doğuşundan sonra, durum tam tersine dönmüş, İslam Dünyası ile Batı yer değiştirmiştir. Batıda bilim, teknoloji ve üniversite sistemi iç içe geçerek, birlikte çok büyük gelişmeler kaydederek öncülüğü almış ve sürdürmektedir. Wilhelm von Humboldt (ö. 1835), 1810'da Berlin Üniversitesinin kuruluşunda, üniversitenin misyonu olarak, eğitimin yanısıra araştırma misyonuna vurgu yapan görüşü etkili oldu. Humboldt'un görüşü doğrultusunda yapılandırılan üniversiteler, araştırma misyonuna ağırlık verdiler ve bu model, Humboldt tipi üniversite şeklinde nitelendirilir oldu.
James Watt'ın 1765'de buhar makinasını icadı, endüstri devriminin başlangıcı sayılmaktadır. I. Endüstri Devrimi: 1765-1840, II. Endüstri Devrimi: 1840-1945, III. Endüstri Devrimi: 1945-1980, IV. Endüstri Devrimi:1980-â¦) olarak kabul edilmektedir. Endüstri devrimi öncesinde hükümran olan anlayış, bios theoretikos (teorik hayat), temaşa hayatı, yarar gözetmeyen, varlığı hikmet nazarıyla temaşa eden hayat tarzıdır. Endüstri devrimi sonrası bios praktikos (pratik hayat) yarar gözeten hayat tarzı hükümran oldu ve üniversite bu anlayış yönünde evrilmektedir. Ancak bilim tarihinden biliyoruz ki, yarar gözetmeyen hayat tarzının hükümran olduğu dönemdeki bilimsel çalışmaların insanlığa katkısının daha büyük olduğu söylenebilir.
İslam dünyasının üniversitesi olan medrese, anlamını "ders" kökünden alır. Ders; bir şeyi kavramak için üzerine kapanmak anlamına gelir. "Metre" nasıl uzunluğun birimi ise "ders" de eğitim-öğretimin ölçü birimidir. Medrese, dershane, dersiam, müderris sözcüklerinin kökü, "ders"tir. Kredi kavramı, ders ölçü alınarak hesaplanır. Eğitim-öğretimin ölçüsü olan "ders" kavramı, İslam medeniyetinin insanlığa bir katkısıdır.
K. Jaspers'e (ö. 1969) göre üniversite, bilim adamları ve öğrencileri ile birlikte hakikati (aletheia) aramakla yükümlü bir topluluktur. Hakikate sistematik bir arama ile ulaşılabildiğinden, araştırma üniversitenin en önde gelen işlevi ve ilgi alanıdır. Hakikatin kapsamı, biliminkinden daha geniş olduğundan bilim insanı kendisini sadece uzmanlığa değil, insan olarak hakikate adamak zorundadır. Üniversitenin hakikat arayıcılığı, bütün insani varlığı ile mensuplarından sahici bir adanmışlık ister. Üniversitenin ikinci ilgisi öğretimdir. Çünkü hakikat aynı zamanda nakledilmek zorundadır.
Üniversite, tabanı kare olan bir piramit metaforu ile açıklanabilir. Piramitin taban yüzeyi bilim felsefesini, üzerine oturduğu kaide felsefeyi, dört yanal yüzeyi üniversitenin fonksiyonları olan araştırma, eğitim, entelektüel kültür ve kamu hizmetini temsil eder. Piramidin tepesi hakikattir. Yüzeyleri birlikte piramidi meydana getirir. Bu fonksiyonlar birbirini destekler, birlikte mevcudiyeti ile üniversite kimlik kazanır. Eğer ayrılırlarsa, fonksiyonların her biri zamanla pörsür ve zayıflar. Bir üniversite araştırma yapmazsa sahici olarak öğretemez ve eğitemez.
Üniversite, bir kurum olarak inşa edilmiş akıl, esas itibarıyla de bilim olarak görülür. Tarihte üniversite; sırasıyla, eğitim, araştırma, araştırma+endüstri ilişkisi ve inovasyon fonksiyonunun öne çıktığı dönemlerden geçen bir süreç yaşamıştır. Araştırmanın çıktısı, bilim ve teknolojidir. Araştırma ile varılan hakikat bilgisi (aletheia) varlıkta gömülü ve gizlidir. Aletheia, açığa çıkarmaktır. "Giz"ini açmak, keşfetmektir (ifşa etmektir). Teknik/teknoloji de açığa çıkarmaktır. Bu iki açığa çıkarma arasındaki fark, meydana çıkarma (aletheia) ve meydana getirme (teknoloji) terimleri ile dile getirilebilir. Bir teknolojik ürünün formunu belirleyen, meydana çıkaran bilimdir. O formu, malzemesi ile birleştirerek görünüşe çıkaran, nesne haline getiren veya meydana getiren (imal eden) teknolojidir. Burada meydan sözcüğünün açık alan anlamına geldiğine işaret etmek gerekir. Tecrübi bilgiye dayanan teknik, 19. yüzyılın ortalarına doğru bilim ile birleşerek teknoloji adını aldı.
Türk tarihinde ilk medreseler; Selçuklularda Nişabur'da (1040), Karahanlılar döneminde Semerkant'ta (1065), Selçuklularda Bağdat'ta Nizamiye medresesi (1067), Osmanlılarda İznik (1330), Fatih (1471), Süleymaniye (1559) medreseleridir. Osmanlı modernleşme döneminin başında, Mühendishane-i Bahri-i Hümayun (1773), Mühendishane-i Berri-i Hümayun (1793) açılmıştır. Tanzimat döneminde 1863'te I. Darülfünun, 1870'de 2. Darülfünun,1874'de III. Darülfünun, 1900'de IV. Darülfünun, ve 1908'de V. Darülfünun açılmıştır. V. Darülfünunun adı 1912'de İstanbul Darülfünunu olarak değiştirilmiştir.
Türkiye'de 1933 Üniversite Reformu ile İstanbul Darülfünunu ilga edilmiş, İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. Bu reform yapısı ve akademik unvanlar da dahil olmak üzere üniversite, Batıdan olduğu gibi transfer edilmiş; 1946'da ikinci üniversite reformu, 1960'da ve 1971'de de üniversite düzenlemeleri yapılmıştır. Daha sonra 1981'de 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu (YÖK) ile üniversitede en önemli reform yapılmıştır. Bu yasa ile Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kurulmuş ve yükseköğretim merkezi bir sisteme kavuşmuş; 1981'den beri 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda çok sayıda değişiklik yapılmasına ve eleştirilere konu olmasına rağmen, 1933'ten beri en uzun yaşayan ve omurgası ayakta duran bir reformdur.
Türkiye'de, 2005 yılından sonra üniversite sayısında niceliksel anlamda olağanüstü bir artış yaşanmıştır. Türkiye'de 2005'te, 52 devlet ve 24 vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 76 üniversite mevcuttu. Temmuz 2020 tarihi itibarıyla Türkiye'de 129'u devlet, 74'ü vakıf olmak üzere 203 üniversite vardır. Buna ilave olarak 4 Vakıf Meslek Yüksekokulu da yüksek eğitim vermektedir.
YAZAR
Durmuş Günay