Geçmişte belli bir zamanda veya zaman diliminde, belli bir mekan üzerindeki coğrafi özellikleri ve durumu, coğrafi görünümün değişimi ve geçmişin yeniden inşası gibi konuları araştıran bir bilimsel alandır. Başka bir deyişle; coğrafya biliminin metotlarını kullanarak, geçmişe ait bilgi ve belgelerden elde edilen veriler vasıtasıyla geçmişin coğrafi tasarımını yapmaktır. Tarihi coğrafya çalışmalarının esasını teşkil eden husus; çeşitli kaynaklardan elde edilen geçmişe ait bilgi ve belgeleri, coğrafyanın metodik gelişimi olarak değil üzerinde çalışılan bir konunun zaman ve mekan ilişkisine dayalı olarak geçirdiği evreleri ortaya koymaktadır.
Geçmişin değerlendirilmesi geleceğe yön veren bir mahiyet teşkil eder. Geçmişteki mekan özelliklerinin tespiti ve değerlendirilmesi ise mekanın gelecekte daha iyi şartlarda kullanımına dair ilkeleri belirlemektedir. İnsanın geçmişte mekanı nasıl kullandığı ve ne suretle şekillendirdiği ve ne amaçla ve ne zaman kullandığının, bir başka deyişle mekandan nasıl etkilendiği ve mekanı nasıl etkilediğinin değerlendirilmesi bu açıdan son derece önemlidir. Bunun yanısıra her dönemin kendine özgü koşulları ve toplumların yaşam tarzına ilişkin işaretler, aynı zamanda mekanın kullanımıyla da doğrudan bağlantılıdır. Bu bağlamda zaman-insan-mekan ilişkisinin en iyi şekilde ortaya konarak sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi, tarihi coğrafya çalışmalarıyla izah edilebilir.
Tarihi coğrafyanın kapsamı içinde kalan konular coğrafi çalışmalar olduğundan coğrafyanın bütününde yer almaktadır. Bir başka deyişle tarihi coğrafya, coğrafyanın bütün konularını kapsamaktadır. Tarihi coğrafyayı, coğrafyanın diğer alanlarından ayıran tek husus, geçmişe ait -seçilmiş olan zaman ve mekanın- bilgi ve belgeleriyle çalışmalar yapmasıdır.
Mekanın beşeri ve fiziki özelliklerinin iyi okunabilmesi ve yorumlanabilmesinde, tarihi coğrafya çalışmaları büyük önem arz eder. Bilimin ve bilimsel bilginin temelini oluşturan mekan algısı ve çalışmaları, geniş bir yelpazeye sahip olup çeşitliliğini ve sürekliliğini korumaktadır. Bu suretle tarihi coğrafya çalışmaları, sadece geçmişte mekansal kullanımların aydınlatılmasına değil, fakat aynı zamanda bugünlere ait izahlara ve geleceğe dair planlama yapılabilmesine de büyük bir imkan sunar.
Tarihin çok eski devirlerinden beri insanın çevresiyle olan etkileşimini araştırmak ve ortaya koymak için sahip olunan her türlü işaret, mekansal boyutta inceleme imkanı tanımaktadır. Böylece tarihsel materyal olarak nitelendirebileceğimiz bilgi, belge, mimari yapılar vs. bizlere bu süreci kısmen de olsa yaşayabilme imkanı tanır. Dolayısıyla İnsan-çevre ilişkisinin geçmişteki durumunu bizler bu bilgiler ışığında ortaya koyabilmekteyiz. Hiç şüphesiz bu belgelerin ilk örneklerinden biri mağara duvarlarındaki resimlerdir. İnsanlar, mağara duvarlarına çizmiş oldukları resimler ile doğal ortamı, faaliyetlerini ve müşahedelerini bu kompozisyonlarda işleyerek günümüze gelecek şekilde aktarmışlardır. Böylece daha Paleolitik'ten itibaren günümüze kadar çok çeşitli bilim alanlarıyla izah bulan coğrafi hususiyetleri, bu açıdan tarihi coğrafya konusu içine de dahil etmek mümkündür.
İlk Çağ'da yazılan eserler, tarihi coğrafya adını taşımasa da tarihi coğrafyanın öncüleri sayılmalıdır. Orta Çağ İslam coğrafyacılarının eserlerinde de aynı şekilde çalışmalar yapılmıştır. Keza Yeni Çağ'da yazılan pek çok Osmanlı kaynağı da tarihi coğrafya alanında çok değerli eserlerdir.
İlk Çağ'dan itibaren birçok konuda yazılan eserlerin yanında aynı zamanda coğrafya ile ilgili olanların da tarihi coğrafya kaynakları olarak nitelendirmek mümkündür. Nitekim Antik Çağ'da Eski Yunan ve Roma, Mısır; Orta Çağ'da Arap coğrafyacılarının yapmış oldukları çalışmalar tarihi coğrafyanın önemli kaynakları arasında yer almaktadır.
19. yüzyılda tarihin kavranmasında temel olarak coğrafya, başta İngiltere olmak üzere batı Avrupa'da birçok ülkenin üniversitelerinde ve ele alınmaya başlandı. Bu yaklaşım 20. yüzyıl başlarında yerini tarihi olaylar üzerinde coğrafyanın etkisini incelemeye bıraktı. Günümüzde Türkiye dahil dünyanın birçok ülkesinde ve üniversitelerde yer alan tarihi coğrafya çalışmaları yanında çeşitli bölümler, çalışma grupları ile tarihi coğrafya adıyla neşredilen çeşitli dergiler de yer almaktadır.
Osmanlı Beyliği, Osmanlı Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu 1299 ile 1923 arasında altı asırdan fazla, eski dünyanın üç kıtasında yaklaşık 22 milyon km2 hakimiyet alanı üzerinde egemen olmuş ve ortadan kalktığında 50-60 kadar devletin kurulmasına zemin hazırlamış, dünyanın en büyük, en önemli ve en devamlı siyasi organizasyonlarının başında gelmektedir. Bu itibarla Devlet-i 'Aliyye-i Osmaniye'nin belgelerini ihtiva eden devlet arşivi, tarihi coğrafya için son derece değerli vesikalar içermektedir. Devlet arşivleri, Türkiye'nin her bölgesinde tarihi coğrafya konusunda saha çalışması yapacak coğrafyacılar için, dünyanın en zengin vesikalarını içeren paha biçilmez bir kaynaktır.
Tarihi bilgi ve belgelerden, coğrafyanın çok çeşitli konularında yararlanmak mümkündür. Mesela Ege'de deltaların ilerlemesi ve graben tabanlarının alüvyonlarla doldurulması, birçok liman şehrinin kara içinde kalması (mesela Milet ve Efes) ve sönmesi (mesela Kyzikos) alüviyal ovalarda nehirlerin yataklarını değiştirmesi (mesela Seyhan, Ceyhan, Büyük Menderes) gibi kıyı morfolojisi çalışmalarında seyahatnameler ile eski coğrafi araştırmalar ve haritalar tarihi coğrafya araştırmalarına önemli derecede kaynaklık etmektedir. Ayrıca arkeolojik kaynaklar, internet kaynakları ve çeşitli kurum ve kuruluşlara ait yerli ve yabancı kaynaklar da tarihi coğrafya çalışmalarında çalışılacak konuya göre farklılık arz eden önemli kaynaklardır.
YAZAR
Mehmet Bayartan