Sözlüklerin ve temel başvuru kaynaklarının hazırlanmasını, düzenlenmesini, yazılmasını ve bu eserlerin kapsam, ilke, yöntem ve içeriklerinin araştırılmasını konu edinen bilim dalıdır. Sözlükbilim (leksikoloji) ve uygulamalı dil bilimi ile doğrudan ilgili bu alanın bağımsız bir disiplin olduğu görüşünde bulunanlar da vardır. Türkçede bu bilim dalını adlandırmakta sözlük bilimi, sözlük bilgisi, sözlükçülük terimleri de kullanılmaktadır. Ancak bu terimlerde ve kökenlerinde yer alan "sözlük" de dilimizdeki yeni sözcüklerdendir. Türkçede "sözlük" karşılığında lügat ve kamus sözcükleri kullanılırken bunlara karşılık olarak 1933 yılında önerilen "sözlük" genel kabul görmüş ve yaygınlaşmıştır. Sözlükçülük, TDK Türkçe Sözlük'ün ilk kez 1969 baskısına alınmış, 1974 yılındaki yedinci baskıda ise sözlükbilim ve sözlükbilgisi terimlerine yer verilmiştir. Osmanlı Türkçesinde sözlükbilim karşılığında kullanılmış olan terimler ilmü'l-lüga, ilm-i lügat idi. Aslında lügat sözü Arapçada 'dil, lehçe; kelime, söz' anlamlarındayken Osmanlı Türkçesinde sözlük için kullanılan "lügat kitabı" ifadesindeki eksiltme sonucunda lügat, Türkçede sözlük anlamını kazanmıştır. Arapçada ise sözlük için "mu'cem", sözlükbilim karşılığında ise "sina'atu'l-mu'cem" kullanılmaktadır. İngilizce "lexicography" terimi ise Eski Yunanca kökenlidir.
Terimler yeni olsa da sözlük hazırlama ve düzenleme işi çok daha eskidir. Bilinen ilk sözlükler kil tabletlere çiviyazısıyla yazılmış sözcük listeleri biçimindeydi. Bu türün ilk örneği, MÖ 3200 yıllarında yazıldığı sanılan ve Sümerce çiviyazısı öğretiminde kullanılan bir sözcük listesidir. Sonraki dönemlerde ele geçen kil tabletlerdeki sözlükler iki, bazen de üç dilli sözcük listelerinden oluşuyordu. İki dilli olarak hazırlanan ilk sözcük listesi MÖ 2400'lerde Sümerce ile Ebla dili arasındaki karşılıklar kılavuzudur. MÖ 1800'lü yıllara ait olduğu sanılan Sümerce-Akkadca karşılıklar kılavuzu ise konulara göre düzenlenmiş sözcük listesidir. İlk tabletteki 'faiz getiren alacak' anlamındaki har-ra - ḫubullu (veya urra - ḫubullu) karşılıklı sözleri dolayısıyla bu adla anılan tematik sözlüğün taşımacılık terimleri ile hayvan, bitki, yıldız adları gibi konulardaki karşılıklı söz varlığını içermesi dolayısıyla ticaret ve yolculuk yapanlara yardımcı olmak üzere hazırlandığı düşünülmektedir. Eski Yunan'da MÖ 5. yüzyılda Abderalı Protagoras'ın (ö. 411) Glossai adını verdiği sözlüğü Homeros'un eserlerinde geçen ancak daha sonra unutulan eski sözcükleri kapsamaktaydı. Protagoras'ın eseri, günümüz sözlükbiliminde bir kitapta geçen anlamı bilinmeyen sözcüklerle özel adlardan ve teknik terimlerden oluşan sözlük olarak tanımlanan türün ilk örneği olduğu gibi bu türe adını da (glossary 'lügatçe, sözlükçe') vermiştir. İskenderiyeli Aristophanes eski sözcükleri ve terimleri açıklamasının yanı sıra atasözlerini sözlüğe alan ilk kişi olarak da bilinmektedir. Aristophanes sözlüğünün öncekilerden ayrılan bir başka özelliği ise eski ve unutulmuş söz varlığının yanı sıra döneminin söylenmesi ve yazılması zor olan sözcüklerini de kapsamasıydı. Romalı dil bilgini Marcus Verrius Flaccus (ö. 20), Latincenin ilk sözlüklerinden sayılan De verborum significatu adlı eserini MÖ 1. yüzyılda yazmıştır.
Arap sözlükçülüğü ise başlı başına bir gelenek olarak 8. yüzyılda gelişmeye başlamıştır. Bu geleneğin temelinde Kur'an'ı ve hadisleri doğru anlama çabası vardır. Kur'an'da geçen ancak anlamı bilinmediği için yabancı kabul edilip garib (çokluğu garaib) diye nitelenen sözcükleri çözümleyebilmek amacıyla Arap kabilelerinden sahih Arapça sözlerin derlenmesi işine girişildi. Bu dönemde oluşturulan sözlüklerde herhangi bir yöntem ve ilke yoktu. Arap sözlükbiliminin bu ilk döneminde dil bilimcilerin kabilelerden düzensiz bir biçimde derledikleri sözcüklerin yanı sıra Kitabu'l-matar gibi belirli bir konudaki söz varlığını derleme girişimleri de bulunmaktaydı. Tematik sözlükler için toplanan söz varlığının aynı harflerle başlayanları bir araya getirilerek sözlüklerin düzenlenmesinin ardından 8. yüzyılın ortalarından itibaren yürütülen sözlük çalışmalarında dilin bütün söz varlığını çeşitli yöntem ve ilkelere göre sözlüklere dönüştürme girişimleri ortaya çıktı. İlk dil bilimsel girişim, Arap sözlükbiliminin kurucusu sayılan Halil b. Ahmed'in (ö. 791) sesbilimsel harf dizim yöntemi oldu. Halil, sözlüğünü elifba sırasına göre değil ses yolunda seslerin çıkış dizilimine göre düzenledi. Sözcükleri, hançerede en geride oluşan sesten (ayın ع) başlayarak en önde dudaklarda oluşan seslere kadar uzanan dizilime göre oluşturduğu sözlüğüne Kitabu'l-Ayn adını verdi. İkinci yöntem ise Cevheri'nin sözcük köklerinin son harflerine göre düzenlediği Tacu'l-luga ve Sıhahu'l-Arabiyye adlı sözlüğünde kullandığı kafiye düzeni idi. Üçüncü yöntem ise bugün çağdaş Arap sözlükbiliminin de takipçisi olduğu alfabetik sözlük düzeni yöntemidir. Zemahşeri'nin Esasu'l-Belaga adlı sözlüğüyle öncülüğünü yaptığı bu yöntem, elifba düzeninde sıralanan sözcük kökleri ile bu köklerin altında yer verilen türevlerinden oluşuyordu. Firûzabadi'nin Kamûsu'l-Muhit adlı sözlüğünü esas alan Bustani'nin Muhitu'l-Muhit adlı eserinde geliştirdiği alfabetik yöntem çağdaş Arap sözlükbiliminin temelini oluşturdu.
Türk sözlükbilimi, 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud'un (ö. 1102) Türk soylu halkların söz varlığını derleyerek yazdığı Divanu Lugati't-Türk ile başlar. Madde başları ve örnekleri Türkçe, anlamları ve açıklamaları Arapça olarak düzenlenen sözlüğün 1072-1074 yılları arasında yazıldığı anlaşılmaktadır. Sekiz bölümden oluşan ve her bölümde adlarla fiilleri ayrı ayrı veren Kaşgarlı Mahmud, Türkçe sözcükleri Arap elifbasına göre iki, üç, dört, beş, altı harfli oluşlarına göre ayırmış, son harflerini de göz önünde bulundurarak madde düzenini sağlamıştır. Arap dilciliğinin etkisiyle Türkçe fiiller, belirli geçmiş zaman üçüncü teklik kişi çekiminde ve örnek cümleler içerisinde verilmiştir. Bazı maddelerin anlamlandırılmasında ansiklopedik bilgilerin de yer aldığı görülmektedir. İki dilli bu ilk Türk dili sözlüğünden sonra farklı coğrafyalarda çeşitli türde sözlükler hazırlanmaya başlamıştır.
Harezm sahasında Zemahşeri'nin (ö. 1144?) Arapça öğretim kılavuzu niteliğinde hazırladığı Mukaddimetü'l-Edeb adlı eserinde Arapça sözlerin ve ifadelerin satır altlarında Harezm Türkçesi, Farsça, Moğolca vb. dillerdeki karşılıkları verildiğinden eser çok dilli bir sözlük olarak değerlendirilebilir. Kuman Türklerinin söz varlığından ögeleri Latince ve Farsça karşılıklarıyla veren bölümlerden oluşan Codex Cumanicus (1303?) üç dilli tematik sözlük niteliğindedir. Mısır'da Kıpçak Türklerinin egemenlik kurmaları sonucunda Arap dil bilimcilerin Kıpçak Türkçesine olan ilgisiyle Kitab-ı Mecmu-ı Türki ve Acemi ve Mugali (1343), Kitabü'l-İdrak li Lisani'l-Etrak (1312) vb. sözlükler yazılmıştır.
Beylikler Dönemi'nde ve Osmanlı Devleti'nde Arapça ve Farsçanın öğretimine olan ilgi dolayısıyla 14. yüzyıldan sonra hedef dilin Arapça, Farsça olduğu iki dilli sözlüklerde artış görülür. Bunlar içerisinde en çok ilgi gören Karahisari'nin Ahteri'sidir (1545). Madde başlarının Arapça, açıklamalarının dönemin Türkçesiyle verildiği sözlükte kullanılan Türkçe karşılıklar dikkat çekicidir. Mütercim Asım Efendi Burhan-ı Katı' ve Kamûsu'l-Muhit çevirilerinde Farsça, Arapça sözlerin tanımlarında dönemin yazı dilinin yanında, ağızların ve Doğu Türkçesinin söz varlığından karşılıklara da yer vermiştir.
Türk sözlükçülüğünde manzum sözlük yazma geleneğinin ilk örneklerinden Lügat-i Ferişteoğlu (1392?), 1.528 Arapça sözü ve Türkçe karşılıklarını içermektedir. Daha sonra tuhfe, nuhbe adlarıyla yazılan çeşitli manzum sözlükler 20. yüzyılın başlarına kadar varlığını korumuş; yalnızca Arapçadan, Farsçadan Türkçeye değil Rumcadan, Bulgarcadan, Almancadan Türkçeye manzum sözlükler de yazılmıştır. Manzum sözlüklerde sözcükler genellikle konu bütünlüğü içerisinde sıralanmıştır.
Ülkemizde matbaada basılan ilk kitabın Vankulu Lügati (1729) olması, yayımcılık tarihimiz kadar Türk sözlükbilim tarihi için de önemli bir adımdır. Eser, Cevheri'nin Arapça sözlüğünün Vani Mehmed Efendi tarafından Türkçeye çevirisidir. Uzun bir aradan sonra Türkçe sözlerin madde başı olduğu ilk eser ise Şeyhülislam Mehmed Esad Efendi'nin Türkçeden Arapça ve Farsçaya üç dilli olarak hazırladığı Lehcetü'l-Lügat (1732) adlı sözlüktür.
Türk sözlükbilimine önemli katkılarda bulunan James William Redhouse'a (ö. 1892) kadar hazırlanan sözlükler iki veya üç dilli olarak düzenleniyor, Osmanlı Türkçesinde kullanılan Arapça, Farsça sözler ait oldukları dillerdeki biçim ve anlamlarıyla sözlüklerde yer alıyordu. Osmanlı Türkçesiyle yazılmış metinlerdeki Arapça, Farsça sözler için bu dillerin ayrı ayrı sözlüklerine bakmak gerekiyordu. Osmanlı Türkçesinde ses ve anlam değişikliğine uğramış biçimleri bu sözlüklerde bulmak mümkün olmuyordu. Dilde yaygın olarak kullanılan bu sözler Arapçayı, Farsçayı iyi bilenler tarafından galat 'yanlış' sayılıyordu. Öte yandan bazen Arapça, nadiren de Farsça köklerden Arapça kurallara göre türetilen ancak Arapçada bulunmayan sözler de ortaya çıkmıştı. Bu söz varlıklarını dilde kullanılan biçim ve anlamlarıyla ilk kez Müntahabat-ı Türkiyye (1842) adlı sözlüğüne alan Redhouse böylece tek dilli sözlüklerin de ilk örneğini vermiştir. Arapçadan alıntı 18.230, Farsçadan alıntı 6.420 sözün bulunduğu sözlükte Türkçe maddebaşı son derece sınırlıdır. Sözlük, aynı adla ve ilavelerle 1852-1853 yıllarında taşbaskı yöntemiyle Redhouse tarafından yayımlanmıştır. Yazarının ülkesine dönmesinin ardından Kitab-ı Müntahabat-ı Lügat-i Osmaniyye, Lügat-i Osmaniyye vb. adlarla çeşitli yayımcılar tarafından eserin on sekiz baskısı yapılmıştır.
Osmanlı Türkçesinin söz varlığındaki Türkçe sözlerin yanı sıra Arapça, Farsça ve diğer dillerden alıntıların madde başı olarak yer aldığı ilk sözlük ise Ahmed Vefik Paşa'nın Lehce-i Osmani'si (1876) olmuştur. Dilimize Kamus-ı Fransevi, Kamusu'l-a'lam, Kamus-ı Arabi (tamamlanamamıştır) adlı eserleri kazandıran Şemseddin Sami, Türkçenin genel söz varlığını kapsayan sözlüğü Kamus-ı Türki'de (1900-1901) sözlerin okunuşunu, türünü, kökenini, kullanım alanlarını, farklı anlamlarını gösteren yapısıyla sözlükçülüğümüzde yeni bir dönemin başlangıcını oluşturmuştur. Dilimizin aslının Türkçe olması dolayısıyla sözlüğüne Kamus-ı Türki adını verdiğini belirten Şemseddin Sami'nin Türk sözlükbilimine getirdiği yenilikler, ardıllarına örnek olmuştur. Genel dilin söz varlığının yanı sıra çeşitli bilim ve sanat terimlerine de yer veren Hüseyin Remzi'nin (ö. 1896) Lügat-i Remzi, Ali Seydi'nin (ö. 1933) Resimli Kamus-ı Osmani, edebiyatımızdan örneklerin yer aldığı Muallim Naci'nin (ö. 1893) Lügat-i Naci, Mehmed Salahi'nin (ö. 1762) Kamus-ı Osmani, Türk lehçelerinin söz varlığından karşılıkların da gösterildiği Hüseyin Kazım Kadri'nin Türk Lügati adlı sözlükleri Türk sözlükbiliminde anılması gereken eserlerdendir.
Türk Dil Kurumunun kuruluşundan sonra sözlükbilim çalışmaları kurumsal bir yapıya kavuşmuştur. Kamus-ı Türki örnek alınarak hazırlanan Türkçe Sözlük'ün ilk baskısı 1943-1945 yılları arasında tamamlanmıştır. Günümüze kadar on bir baskısı yapılan Türkçe Sözlük, her baskısında geliştirilen özellikleriyle sözlükçülüğümüzün başlıca başvuru kaynağı haline gelmiştir. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük'ün ağ ortamındaki sürümü ise 2002 yılında Güncel Türkçe Sözlük adıyla kullanıma açılmıştır. Doğan Büyük Türkçe Sözlük (1981â), Kubbealtı Lugatı Misalli Büyük Türkçe Sözlük (2005â), Ötüken Türkçe Sözlük (2007â) vb. eserler sözlükçülüğümüze kazandırılmış diğer Türkçe sözlüklerdir.
Temel başvuru kaynaklarının özelliklerine ve amacına bağlı olarak günümüzde kendi yöntemlerini ve kuramlarını ortaya koyan ağızbilim sözlükçülüğü, ansiklopedik sözlükbilim, bilgisayarlı sözlükbilim, çokdilli sözlükbilim, kökenbilim sözlükçülüğü, müzik sözlükbilimi, sıklık sözlükbilimi, tarihi sözlükbilim, terimbilim sözlükçülüğü, tıbbi sözlükbilim vb. dallar ortaya çıkmıştır.
Genel dilin sözlüklerinin yanı sıra iki dilli ve çok dilli sözlükler, sözlükbilimin diğer bir alanıdır. Günümüzde Türkçeden yabancı dillere, yabancı dillerden Türkçeye hazırlanan sözlüklerin çoğu yabancı dil öğretiminde ve çeviribilimde yardımcı araç olarak kullanılmakta, ticari amaçla pek çok dilden Türkçeye ve Türkçeden bu dillere sözlükler yayımlanmaktadır. Tek dilli öğrenici sözlükleri, eşdizimliliklere de yer veren bir tür olarak yabancı dil öğrenicilerinin yeterli beceri kazandıkça iki dilli sözlükten tek dilli sözlüğe geçmeleri gereğinin bir sonucu olarak sözlükbilimde gelişen alana dönüşmüştür.
Bilişim teknolojisindeki ilerlemeler bilgisayarlı dil bilimi, derlem dil bilimi gibi alanlarla birlikte sözlükbilimde de yeni gelişmelerin yaşanmasını, yeni yöntem ve kuramların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sözlüklerin bilgisayarda hazırlanması üzerine başlayan elektronik sözlükbilim bir üst terim olarak doğal dili işlemeden bilgisayar destekli dil bilimi ve derlem dil bilimi çalışmalarının yanı sıra sözbirimleştirme (lemmatisation), anlam ve örnek çıkarımı, kullanım sıklığı belirleme vb. sözlükbilim çalışmalarıyla birlikte elektronik sözlük olarak kullanıcılara sunmaya kadar başlı başına bir bilim dalı olarak gelişmektedir. Yaşanan bu gelişmeler sözlükbilimin bilim mi sanat mı olduğu konusuna da yeni bir bakış açısı getirmiştir. Günümüzde bir yanda tarihi, tipolojisi, eleştirmenliği, kullanım özellikleri vb. kuramsal konularıyla sözlük araştırmacılığı; diğer yanda sözlüğe alınacak söz varlığının belirlenmesi, tanımlanması; sözlüğün yazılması, sunumu vb. uygulamalarla sözlükbilim, kuramsal ve uygulamalı bilim alanı kabul edilmektedir.
YAZAR
Şükrü Haluk Akalın