Sosyal / Toplumsal Gruplar (Antropoloji) nedir?
Ortak amaç ve hedefler doğrultusunda birbirleriyle etkileşime giren ve benzer özellikleri paylaşan en az birkaç kişiden oluşan toplumsal bir birimdir. Bir grubun üyeleri tarafından paylaşılan ortak özellikler; onların ilgi alanları, değerleri, inançları, etnik veya akrabalık bağları olabilir. Grupların büyüklüğü üye sayısına göre değişkenlik gösterir. Dini gruplar, kast grupları büyük gruplar olarak kabul edilirler; aile ve akrabalık grupları, dernekler ve sendikalar, arkadaşlık çevreleri, yerel cemaatler küçük gruplara örnek olarak verilebilir. Gruplar zamanla büyüyebilir, küçülebilir, dağılabilir veya yeniden kurulabilirler. Bu değişkenliğin nedeni grup içinde ya da gruplar arasında oluşan çatışma, rekabet, dayanışma, ön yargılar gibi psikolojik ve sosyal/ kültürel süreçlerdir ve buna "grup dinamiği" denir.
Bir grubun benzer özellikleri, onu diğer gruplardan farklılaştırır. Bir başka deyişle, her gruplaştırma girişimi bir tür farklılaştırma çabasıdır. Her toplumda insanlar fiziksel görünüm, cinsiyet, yaş, meslek, etnik köken, sosyal sınıf gibi bazı ölçütler temelinde farklılaşır. Bir grubun benimsediği normlara ve değerlere göre farklılaştırma ölçütleri de değişir. Örneğin bizim toplumumuzda olduğu gibi, birçok toplumda yaşlılar değer verilen ve saygı gösterilmesi beklenen bir yaş grubudur. Yaşlı insanların uzun deneyimleri sonucu edindikleri bilgiler, aile ve akrabalık üyelerince saygı görür.
Bununla birlikte, son yıllarda demografik olarak dünya genelinde 65 yaş üstü yaşlıların sayısı ve oranının artması ile ortaya çıkan sorunlardan bir tanesi de yaşlılara karşı ayrımcılıktır. Cinsiyet ayrımcılığı veya ırkçılığa benzer şekilde, yaşlı nüfusa karşı ayrımcılık davranışları veya politikaları insan hakları açısından önemli bir sorun olarak dile getirilmektedir. Grup normuna uymayan bir kişi, grubun diğer üyeleri tarafından cezalandırılabilir. Kuzey Kutup Bölgesi'nde yaşayan göçebe Inuit (Eskimo) topluluğunda zayıf düşmüş yaşlı bir kişi ailenin geri kalan üyelerini yaşamsal olarak tehlikeye attığından ya terk edilir ya da öldürülür. Genç ve yaşlı, erkek ve kadın, üst sınıf ve alt sınıf gibi tüm toplumsal farklılaşmaların aynı zamanda gruplar arası hiyerarşik toplumsal konumlara ve eşitsizliklere yol açtığı söylenebilir.
Cinsiyet farklılaşması ise her toplumda var olan en temel toplumsal sınıflamadır. Biyolojik farklılıklar, özellikle kadının doğurganlık özelliği, cinsiyetler arası iş bölümünün başlıca gerekçesi olarak gösterilir. Bu durum birçok toplumda erkeklerin kamusal alanla, kadının ise özel alanla tanımlanmasına yol açar. Kadının "duygusal veya korkak", erkeğin "mantıklı veya cesaretli" olduğunu ifade eden söylemler, atasözleri vb. cinsiyet ayrımını pekiştiren, kültürel olarak inşa eden, kurumsallaştıran göstergelerdir.
Avcı-toplayıcı toplumlarda bir birey ya da grup diğerlerinden daha fazla servet, güç ya da prestije sahip olmadığından, eşitlikçi toplumlar olarak kabul edilirler. Cinsiyete dayalı iş bölümünün en tipik örnekleri bu türden toplumlarda görülür. Erkekler avcılıkla, kadınlar toplayıcılıkla ve domestik işlerle uğraşır. Örneğin Afrika'daki San kabilesinde avcılık faaliyetine dayalı beslenme güvenilir bir geçim kaynağı değildir. En önemli beslenme kaynakları kadınlar tarafından toplanan yenebilir bitkiler, yumru kökler, böcekler gibi besinlerdir. Buna rağmen, kabilenin erkekleri içinde yaşadıkları topluluğu bir avcı toplum olarak tanımlamakta, kadınların aileye katkısını görmezden gelmektedir. Kadının ikincilleştirilmesi meselesi, geleneksel tarım toplumlarında gözlenen ataerkil ideoloji ile daha da derinleşmektedir. Çağdaş sanayileşmiş toplumlarda kadın erkek farklılaşması azalmakla birlikte, tümüyle ortadan kalkmış değildir.
Irksal gruplar ise insanların fiziksel özelliklerine dayanan bir sınıflandırmadır. Irk kavramı bilimsel açıdan anlamlı olmasa da önemlidir, çünkü insanların ırk farklılıkları hakkındaki fikirleri çok güçlü bir tabakalaşma ve ayrımcılık sistemine yol açmıştır. Irk ve etnik köken terimleri bazen günlük konuşmada eş anlamlı olarak kullanılır, ancak iki terimi birbirinden ayıran tanımlamalar vardır. Genellikle benzer fiziksel özellikleri paylaşanların aynı ırksal gruba ait olduğu; benzer kültürel özellikleri paylaşanların ise aynı etnik gruba ait olduğu kabul edilir. Irksal farklılıklar, keşifler çağının başladığı 15. yüzyıldan itibaren bilim insanlarının dikkatini çekmiştir. 20. yüzyılın ilk yarısında, fiziksel antropologlar, dünya nüfusunu ortak fiziksel özelliklere (ten rengi, vücut yapısı, göz rengi ve şekli, dudak kalınlığı vb.) dayanan ırksal kategorilere ayırmak için çaba gösterdiler. Birçok ırksal tipoloji ve bunların yüzlerce alt kategorileri yapıldı. En genel sınıflama, Beyaz-Sarı-Siyah veya Kafkas-Mongol-Negro şeklindeydi. Ancak genetik biliminin gelişmesiyle gruplar arası görünür fiziksel farklılıkların, aynı ırksal grup içindeki fiziksel farklılıklardan daha fazla olmadığı ortaya çıktı. Artık anlaşılmıştır ki ırklar biyolojik kategorilerden çok toplumsal kategorilerdir ve kültürel olarak inşa edilmektedir. Bu nedenle antropologlar arasında ırk kavramını (belli bir kültür tarafından) biyolojik temelli olduğu varsayılan etnik gruplar olarak tanımlama eğilimi vardır. Örneğin Japonya'da aynı kanı (saf) paylaştıkları düşünülen çoğunluk grup, Japon olarak kabul edilir. Ainular, Okinawalılar, Koreliler ve özellikle alt tabakadan bir sosyal sınıf olan Burakuminler "biz-olmayan" kategorisi içinde toplumsal olarak dışlanırlar. Dolayısıyla ırk kavramı; sosyal/kültürel, ekonomik ve politik bir kavram olarak gruplar arası daha büyük farklılıklar doğurmaktadır.
Yaş, cinsiyet ve ırka dayalı sınıflamaların dışında sosyal sınıflar öne çıkan diğer bir farklılaştırma biçimidir. Sınıf terimi genellikle çağdaş kapitalist toplumlarda var olan ekonomik gruplar için kullanılmaktadır. Marxçı sosyoloji, uygarlık tarihini sınıflar arası çatışmanın ürünü olarak görür. Buna göre, üretim araçlarının (toprak, makine, fabrika vb.) kontrolünü elinde bulunduran kişi, aile veya gruplar başka insanların iş gücünden yararlanır. Emeğini satmak zorunda olan ücretliler/işçiler ile çiftçiler ve zanaatkarlar, kapitalist sınıfın altında yer alırlar. Çağdaş sosyal bilimciler, sosyal sınıfları sosyo-ekonomik düzeylerine göre 3'lü (üst, orta, alt) veya 5'li (üst, üst-orta, orta, alt-orta ve alt) kategorilere ayırırlar.
Aynı sosyal sınıfın üyeleri sadece benzer ekonomik seviyeleri değil aynı zamanda benzer deneyimleri, eğitim geçmişlerini, siyasi görüşleri, meslekleri ve değerleri paylaşırlar. Bir başka deyişle, benzer yaşam tarzlarını ve zenginlik, güç ve prestij düzeylerini paylaşırlar. Her bir sosyal sınıfın üyeleri, diğer bir sosyal sınıf üyelerinden çok birbiriyle ilişki kurma eğilimi gösterirler ve sınıf farklılıkları kuşaklar boyu yeniden üretilerek devam eder. Kast sisteminde sınıflar arası sosyal hareketliliğe izin verilmezken, sınıf sistemlerinde bir miktar yukarı ve aşağı yönde sosyal hareketlilik vardır. Bir birey toplumsal konumunu eğitim, evlilik vb. yoluyla önemli ölçüde değiştirebilir. Dolayısıyla sınıflı bir toplumda sosyal tabakalar arasındaki sınırlar katı bir şekilde çizilmemiş olsa da derin toplumsal eşitsizlikler vardır.
Sosyal gruplar açısından dünyadaki toplumsal ayrışmanın en uç biçimi olarak ele alınabilecek diğer örnek ise "kast"lardır. Kast toplumları, Orta Afrika'daki Ruandalar gibi dünyanın birçok bölgesinde bulunabilir, ancak Hindu (Hindistan) kast sistemi en tipik olanıdır. Kast sözcüğünün kaynağı, Portekizce ırk anlamına gelen "casta" sözcüğüdür. Ancak kastlar, biyolojik temelli ırksal gruplar değil, sosyo-ekonomik temelli sınıflardır. Kast sisteminin en üstünde din görevlileri (Brahma) yer alır; ardından sırasıyla, askerler ve yöneticiler (Kşatriya), köylüler ve tüccarlar (Vaysiya), zanaatkarlar ve işçiler (Şudra) gelir. Kendilerini ezilenler (Dalit) olarak tanımlayan dokunulmazlar (Parya) kast sisteminin en altındadırlar -teknik olarak dışındadırlar. Çünkü Hindu dininde kirli ve pis şeyler sakınılacak şeylerin başında gelir. Buna göre, dericilik gibi kirli işlerle uğraşanlar da dokunulamayacak kadar "kirli" olarak görülür. Bununla birlikte, bu dört kategorinin her biri alt bölümlere (Jati) ayrılır. Kastlar arasındaki toplumsal sınırlar kast endogamisi (kast içi evlilik kuralı) yoluyla sıkı bir şekilde korunur. İki bin yıldır varlığını sürdüren Hint kast sistemi, üst kastların servet, statü ve güç üzerinde tekel sürdürmesini sağlayan bir ideoloji yaratmıştır.
Cinsiyet, yaş, evlilik veya sosyal sınıf gibi kişinin tüm bireysel özellikleri, sosyal/kültürel olarak inşa edilen toplumsal farklılaştırma ölçütleri nedeniyle kişiyi belli bir grubun üyesi yapar. Kişisel çaba ve girişimler bazı toplumlarda kabul görüp yatay (göçler vb.) veya dikey (sınıf değiştirme vb.) sosyal hareketliliğe yol açsa da çoğu zaman toplumsal kurum ve örgütlenmeler, normlar ve değerler kişinin bireysel hayatını büyük ölçüde etkiler. Özellikle zenginlik, iktidar ve prestij edinme çabaları, içinde bulunduğu grubun toplumsal konumuna bağlı olarak desteklenebilir veya engellenebilir. Sosyal farklılaştırma ölçütleri, kısacası, gruplar arası eşitsizliğe kaynaklık eder.
YAZAR
Serpil Altuntek