Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Siyasal Gelişme Nedir?

        Siyasal gelişme kavramının kökleri 1930'lara kadar uzansa da sistematik olarak kullanımı özellikle 1960'larda olmuş; nihayet 1970'lerde siyaset bilimi yazınına yerleşmiş ve çok sayıda yeni yayınlara ve araştırmalara konu olmuştur. 

        1940'ların son yıllarında ve 1950'lerde bölge araştırmalarının gelişmesi; siyaset bilimcileri, genişleyen Amerikan ekonomik ve siyasal nüfuzunun etkisiyle Asya, Latin Amerika, Afrika ve Orta Doğu toplumlarını araştırmaya yöneltmişti. Gabriel Almond (ö. 2002) ve James Coleman'ın (ö. 1995) editörlüğünü yaptıkları ve 1960'ta yayımlanan The Politics of Developing Areas (Gelişmekte olan Ülkelerin Siyasal Süreçleri) adlı kitap, bu yönde ilk kapsamlı araştırma oldu ve siyasal gelişme olgusu üzerine akademik ilgiyi fazlasıyla artırdı. Bu çalışma vesilesiyle Batı Avrupa ve Kuzey Amerika toplumlarının içinde bulunduğu ve "modernleşme" olarak adlandırılan duruma, bu durumda bulunmayan ve "geleneksel" olan (veya gelişmekte olan/az gelişmiş) toplumların ulaşması gerekliliği anlayışı yerleşti. Siyasal gelişme siyasal olarak modernleşmekle özdeşleştirildi ve siyasal gelişmenin sağlanması için geleneksel-kırsal-tarımsal toplumdan modern-kentsel-endüstriyel topluma geçiş zorunlu bir istikamet olarak empoze edildi.

        Bu anlamda kavramın normatifliği ve bundan kaynaklanan taraflılığı; analitik bir işlevden çok, meşrulaştırıcı bir işlev görmesine yol açtı. Gerçekten de 1950'lerin sonlarında ve 1960'ların başlarında siyasal gelişme çalışmalarının ilgilendiği temel konular, Batı tipi demokrasilerin öncülü ve gelişme koşullarıydı. Bunlar ise az gelişmiş toplumların gelişmeleri için alınacak dersler niteliğindeydi ve böylece meşrulaştırılmak istenen de şuydu: Siyasal gelişmeyi sağlamak için modernleşmek gerekir; modernleşmenin yolu ise Batı toplumları gibi olmaktır. Bu bağlamda, siyasal gelişme, "belli bir toplum tipinde görülen, belli bir sebepten kaynaklanan, belli amaçlara yönelen veya belli sosyal ve ekonomik şartların fonksiyonel açıdan gerekli kıldığı bir değişim modeli" gibi, çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Örneğin Samuel Huntington'un (ö. 2008) kavramlaştırması böyledir. Ona göre siyasal gelişme, siyasal örgütlerin ve usullerin kurumlaşmasıdır. Benzer bir kavramlaştırma Karl Deutsch'da (ö. 1992) da görülmektedir. Deutsch'a göre siyasal gelişme, belli başlı eski toplumsal, ekonomik ve psikolojik bağlılıkların erimesi veya kırılması ve insanların yeni bir toplumsallaşma ve yeni davranış kalıpları için uygun hale gelmesidir. 

        Yukarıdaki kavramlaştırmalar büyük ölçüde öznel (subjektif), bir ölçüde de muğlak niteliktedir. Nitekim Lucien Pye'ın (ö. 2008) saptamış olduğu kavramlaştırmaları sadece başlık olarak belirtmek bile bu muğlaklığı ve öznelliği daha net olarak göstermeye yetecektir. Pye'a göre siyaset bilimcilerin "siyasal gelişme" kavramı altında yaptıkları tanımlar, başlıkları itibarıyla şunlardır:

        1. İktisadi kalkınmanın siyasal ön koşulu, 2. Sanayileşmiş toplumlara özgü politika tipi, 3. Siyasal modernleşme, 4. Bir ulus-devletin işleyişi, 5. İdari ve hukuki gelişme, 6. Kitle mobilizasyonu ve katılımı, 7. Demokrasinin kurulması, 8. İstikrar ve düzenli değişim, 9. Mobilizasyon için iktidar kullanımı, 10. Çok boyutlu sosyal değişim sürecinin bir boyutu.

        Kavramın muğlaklığından çok, normatif olarak temellendirilmiş olması asıl sorundur. Bu çerçevede az gelişmiş veya geleneksel toplumlar için Batı toplumlarının, benimsenmesi gereken modeller olarak dayatılması; şüphesiz siyasal gelişme kavramını amaçlı kılmaktadır. Batı-dışı toplumların varacakları son aşamanın da belli olduğu bir yol izlemelerinin açık veya örtük kabul edilmiş olup sınırlandırılmış olması, siyasal gelişmeyi düz-çizgisel (unilinear) bir mantığa hapsetmiştir.

        Fakat bu anlayış, özellikle 1960'lardan sonra değişmeye başlamış; siyasal gelişme sürecinin tersine de işleyebileceği iddia edilmiştir. Buna göre, örneğin siyasal gelişmenin, sadece halkın siyasete katılımı olarak anlaşılması gerekmediği; tersi bir durumun, yani halkın siyasetten uzaklaşması olasılığının da söz konusu olabileceği ileri sürülmüştür. Dolayısıyla, toplumlar için siyasal gelişme kadar siyasal bozulmanın da her zaman mümkün olduğu vurgulanmıştır. Siyasal rekabet ve demokrasiye doğru bir gelişme yerine, 'demokrasinin aşınması'na yönelinebileceği; otokratik askeri rejimler ve tek-parti rejimleri yönünde bir eğilimin oluşabileceği; istikrar yerine, birbirini izleyen hükûmet darbeleri ve isyanların görülebileceği; birleştirici bir milliyetçilik ve millet kurma yerine, etnik çatışmalara ve iç savaşlara tesadüf edileceği vb. olasılıklar üzerinde de durmak gerektiği vurgulanmıştır.

        Öte yandan, Batı toplumlarının Batı-dışı toplumlara model olarak empoze edilmesinin bizzat bu toplumlar tarafından yaygın şekilde reddedilmesi, dolayısıyla giderek Batılılaşmadan uzaklaşma olgusu da siyasal gelişme anlayışını oldukça geriletmiştir. Bunda, toplumların modernleştikçe geleneklerin zayıflayacağına dair varsayımın ampirik olarak yanlışlanması, dolayısıyla "geleneksel-modern" dikotomisinde içkin katı ayırımın zayıflamasının da rolü olmuştur.

        YAZAR

        Ali Yaşar Sarıbay

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa