Osmanlı maliyesinde muayyen bir gelir birimini ifade eder. Abbasilerle birlikte mali bir kavram olarak kullanılmaya başlanmıştır. Abbasilerde maktu (götürü) karşılığı olarak geçen kelime, İlhanlılar zamanında iltizam yöntemini de ifade eder. Osmanlılarla kavramın kullanımı ve anlam çeşitliliği artmıştır. Maktu, mukataaya almak/tutmak/vermek ifadeleriyle iltizam yöntemi, sözleşme anlamıyla hukuki bir terim ve iltizam bedeli gibi sözleşme ile belirlenen meblağ olarak tanımlanır. Ayrıca devlete veya vakıflara ait gayrimenkullerin kiraya verilmesinde de kira sözleşmesi ve kira bedeli karşılığı, 'mukataalı' tabiri geçer. Mukataa kavramını yaygın ve meşhur hale getiren, her yönüyle belirlenmiş gelir kaynağı ya da mali birim anlamında kullanılmaya başlanmasıdır. XV. yüzyıl ortalarında bu anlamıyla kullanıldığı görülen kavram yüzyıl sonlarında kurumsallaşmıştır. Bu anlamıyla maktu kavramıyla karıştırılmaya başlanmıştır. Maktu, vergi mükellefleri düzeyinde götürü vergi demekken mukataa, vergilemenin kanunnamelerde belirtilen oranlarla yapılması manasını taşır.
Sadece 'gebran' diye isimlendirilen Müslüman olmayan kişilerden alınan cizye ile olağanüstü vergilerden iken XVII. yüzyılda her yıl düzenli olarak tahsil edilmeye başlanan avarız ve nüzül vergileri hariç ülkedeki her çeşit devlet gelirleri mukataaya konu olabilmekteydi. Bunların bazıları gerçek bir işletme olabildiği gibi bazıları da vergilerin tahsili ile alakalı oluşturulan birimi ifade edebilirdi. Dolayısıyla mukataa kurumu, ülkedeki bütün iktisadi faaliyetleri kapsamaktaydı.
Devlete ait gelir kaynaklarının mukataa haline getirilmesi (mukataaya bağlamak), meydana gelen iktisadi faaliyetlerden yalnız devlete ait gelirin değil, söz konusu gelir kaynağının coğrafi sınırlarının ve gelir türlerinin belirlenmesini öngörür. Bunlar mukataaların isimlerinde de görülür. Bir gelir kaynağının mukataa haline getirilmesindeki amaç devlete düzenli bir akar sağlamaktır. Böylece devlet harcamalarının finansmanı kolaylaşır. Bu da mukataaların işletilmesinin üçüncü kişilere devredilmesiyle gerçekleşir.
Mukataalarının işletilmesi; emanet, iltizam ve XVII. yüzyılın sonlarından itibaren ömür boyu iltizam anlamına gelen malikane yöntemleriyle yapılmıştır. Emanette, günümüzdeki genel müdür statüsüne benzeyen, ücretle mukataanın işletilmesini üstlenen emin görevlidir. İltizamda kar ve zararı üstlenen kişi mültezimdir ve malikane yönteminde de malikane sahibidir. Bu son iki yöntemde gelir kaynakları, artırma ile özel sektöre devredilmiş (özelleştirilmiş) ve yaygın bir uygulama alanı bulmuştur.
YAZAR
Baki Çakır