Tarihsel olarak Bonapartizm kavramı, Napolyon Bonapart (ö. 1821) ve yeğeni Lois Bonapart dönemi (1852-1870) Fransa'sında ortaya çıkan yeni bir yönetim tarzını ifade etmek için kullanılmıştır. Buradan hareketle Bonapartizm, güçlü bir otokratın ordunun da desteğini alarak iktidarı elinde topladığı, aşırı bürokratik, merkeziyetçi, popülist, milliyetçi ve askeri yayılma hedeflerini barındıran otoriter bir rejim türünü nitelemektedir. Bonapartist rejimlerde lider, ulusu yanlış yöneten ve ülkeyi yıkımın eşiğine getiren parti politikalarının üstünde yer alan bir kurtarıcı olarak kavranır ve devlet iktidarı liderin şahsında somutlaştırılır. Bu rejimin bir diğer önemli ayırt edici özelliği de liderin halkın bölünmez iradesinin doğrudan taşıyıcısı olduğu varsayımıyla, iktidarını halkın egemenliğine dayandırdığı iddiasıdır. Nitekim önemli kararların alınma aşamasında plebisit uygulanması bu rejim türünde yaygın olarak görülür.
Lois Bonapart'ın 18. Brumaire'i adlı eseriyle Karl Marx (ö. 1883) Bonapartizme dair özgün bir analiz ortaya koymuştur. Marx açısından devrimci enerjiyi sınıf mücadelesinden uzaklaştıran bir rejim türü olan Bonapartizm, burjuvazinin iktidarını yitirdiği ama işçi sınıfının devlet iktidarını ele geçirecek kadar gelişmemiş olduğu bir ortamın ürünüdür. Burjuvazi, iktidarını parlamenter yollarla sürdüremeyecek durumdadır ve bu yüzden siyasal iktidarı kapitalizmin hızlı gelişimini sağlayacağını düşündüğü Bonapartist bir lidere devreder. Diğer yandan demagoji yoluyla, alt sınıflar karizmatik ulusal bir lider ve güçlü bir askeri devlet arkasında kenetlenir.
Bonapartizmin kavramını daha sonraları Friedrich Engels (ö. 1895) Almanya'daki Bismarck dönemini anlatmak için, 1930'lardaysa Leon Troçki (ö. 1940) Latin Amerika'daki popülist rejimleri betimlemek için daha geniş anlamda kullanmışlardır. Bu görüşlere hakim olan Marksist perspektife göre Bonapartizm, orduyu ve bürokrasinin desteğini kendi yanına çeken ve sivil toplum alanından tamamen özerk bir görünüme sahip kişisel bir iktidar biçimidir. Bu iktidar biçiminde devlet tamamıyla tarafsız hale gelmiş gibi görünür ve iktidarı şahsında toplayan Bonapartist lider toplumsal sınıflar üzerinde bir hakem rolü oynadığını iddia eder. Böylelikle, Bonapartist lider normal şartlarda birbiriyle çatışma halinde bulunan sınıflardan hiçbirinin iktidarı elde edemediği ya da tutamadığı bir denge durumunda, tüm sınıflardan bağımsız ve görünüşte bunlar arasında aracı bir role sahip olur. Bonapartizm aynı zamanda Marksizm içindeki devletin görece özerkliği tartışmalarını da tetiklemiştir. Nitekim Antonio Gramsci (ö. 1937), Bonapartist liderin hakemlik gücünü Sezarizm terimiyle açıklarken, devletin görece özerkliği tartışmalarının önde gelen ismi Nicos Poulantzas'a (ö. 1979) göre Bonapartizm, burjuva devletin egemen sınıflardan özerkliğini gerçekleştirmesinden ibarettir.
YAZAR
İnanç Özekmekçi