Sosyoloji disiplininin genel tarihsel gelişme dinamiklerinin etkisi altında kalarak gelişmiş olan ve genel sosyolojik yöntem ve teknikleri kullanarak kırsal yerleşim birimlerini çeşitli boyutlarıyla ele alıp inceleyen alt dalıdır. Kır sosyolojisi, kırsal alanlardaki toplumsal yapıyı, bu yapının değişim ve dönüşümünü, insanlar arası ilişkileri, tutum ve davranışları, yaşanan sorunları ve çözüm yollarını bütüncül bir açıdan inceler.
Dünyada ve Türkiye'de kır toplumunun incelenmesinde sosyolojik olarak iki temel yaklaşım söz konusudur. İlki kuramsal çalışmalardır ki bunlar daha çok makro ve teorik bağlamda kırsal alanların toplumsal yapısı ve kırsal dönüşüm süreçleri şeklindedir. Bu teorik çalışmalarla kır sosyolojisine yönelik temel teori ve yöntemler geliştirmişlerdir. İkincisi ise daha çok mikro düzeyde gerçekleştirilen çalışmalarıdır ve bu çalışmaların büyük kısmı uygulamalı saha araştırmalarıdır. Ülkemizde her iki eğilim içinde kır sosyolojisi çalışmalarına rastlansa da daha çok "köy monografileri" ve diğer "saha uygulamalı araştırmaları" gerçekleştirildiğini görüyoruz.
Bir yerleşim mekanı olarak kır/köyün incelenmesinde "doğal (fiziki) çevre" ve "toplumsal unsurlar" önemli yer tutar ve bu iki unsur kendi içinde sürekli etkileşim içindedir. Örneğin iklim koşulları hangi ürünün yetiştirilmesini belirlerken toprak kalitesi ürün verimliliğini etkiler. Diğer yandan nüfus yapısı doğrudan üretim üzerinde etki yaparken refah seviyesini ve tüketim alışkanlıklarını da belirler. Bu bağlamda kır sosyolojisi, coğrafya, ekonomi, ziraat, antropoloji, jeoloji vb. alanlarla da sürekli etkileşim halindedir.
Kır sosyolojisinin ABD'de 19. yüzyıl sonlarından itibaren gerçekleştirilen çalışmalarla kurumsallaşmaya başladığı görülür. Bu çalışmaların öncüleri Galpin C. (ö. 1947), Zimmerman C.C. (ö. 1983) ve Sorokin, P. (ö. 1968) dir. Kır sosyolojisi çalışmalarının ABD'de öncelikle gelişmesinin siyasal, ekonomik ve kültürel koşulları söz konusudur. Amerika'nın o dönemlerde Avrupa'dan yoğun göç alması, göçmenlerin yeni yerleşim ve örgütlenmeleri, arazi çokluğu nedeniyle dağınık yerleşimin sorunları, kırsal üretimdeki büyük ekonomik çöküntüler, ortaya çıkan tekelcilik ve sömürücülük vb. nedenler sosyologların köye ve kır araştırmalarına yönelmesinde etkili olmuştur. Ayrıca ABD'de kır sosyolojisi çalışmalarının devlet ve üniversiteler tarafından desteklenmiş olmasının da etkisi büyüktür. Bu durum kır sosyolojisi çalışmalarında Amerika'nın Avrupa'ya öncülük ettiğini göstermektedir. Avrupa'nın 19. yüzyıl boyunca hızlı endüstrileşme sürecine girmesi, nüfusun iş imkanları sebebiyle endüstri kuruluşlarının bulunduğu bölgelere göç etmesi, kent nüfuslarını hızlı artması ve kentsel sorunların daha önemli görülmesi, kır sosyolojisinin Avrupa'da daha geç bir süreçte gelişmesine yol açmıştır. Diğer yandan Avrupa sosyolojisinin uygulamadan çok teoriye önem vermesi bu gecikmenin nedenleri arasında gösterilebilir.
Ülkemizde kırsal yerleşim birimleri köy, kasaba, belde, kom, mezra ve oba olarak isimlendirilir. Köy; 1924 yılı tarihli köy kanununa göre nüfusu 2.000'e kadar olan yerleşim yerleridir. Türkiye Mahalli İdare teşkilatının en küçük yerleşim birimidir ve Muhtar ile tüzel kişiliğe sahiptir. Ülkemizde 2010 yılı verilerine göre kırsal nüfusun yaşadığı ve köy kanunun uygulandığı yerleşim birimi sayısı 34.247 iken 2014 yılı Büyükşehir Yasası ile köy yerleşim sayısı düşmüş ve 2020 yılı İçişleri bakanlığı verilerine göre köy sayısı 18.291'dir. Büyükşehir Yasası ile büyükşehirlerin mücavir alanları genişlemiş, daha önce köy olan yerleşim birimleri mahalleye dönüşmüştür. Nitekim 2020 adrese dayalı nüfus kayıt sistemi sonuçlarına göre, Türkiye'de 2019 yılında %92,8 olan il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı, 2020 yılında %93 olurken belde ve köylerde yaşayanların oranı %7,2'den %7'ye düşmüştür. Bu durumda köy, sadece nüfusu, idari yapılanma gibi ölçütleri temel alarak tanımlamak yeterli ve kapsayıcı bir kriter olamamaktadır. Nüfusun yanı sıra üretim biçimi ve çeşitliliği, iş bölümü ve uzmanlaşma, kentsel imkanlara sahip olma, kişiler arası ilişkilerin niteliği vb. unsurlar köy kavramının tanımlanmasında sosyolojik temel kriterlerden bazılarıdır.
Türkiye'de de kırsal nüfus 1950'lerden itibaren kent lehine büyük değişim göstermiştir. Bu değişim sadece nüfusla sınırlı kalmamış, elde edilen "Gayri Safi Milli Hasıla"nın büyük bölümü sanayi ve hizmet sektöründen sağlanmaya başlamıştır. Ayrıca popüler kültür, günlük yaşamın sorunlarını dışlamakla kalmamış; aynı zamanda kenti sosyal bilimlerin objesi haline getirdi. Diğer yandan kır sosyolojisinin konularını ele alışta ideolojik ve metodolojik yaklaşımlar hem bu alandaki çalışmaların sınırlı kalmasına yol açtı hem de kır sosyolojisinin sorunları çözümleyici bir konuma gelmesini büyük ölçüde etkiledi. "Marksist" yaklaşımlar daha çok geçiş ve dönüşüm sorununa odaklanırken, "gelişme" odaklı çözümlemeler ise kapitalist oluşumu varsayarak kapitalist dönüşümü sorunsallaştırmadan gelişimin önündeki engelleri ele almıştır. Her iki yaklaşımdan birincisi "dönüşüm", ikincisi "gelişim"in ön koşulu olarak köylülükten arınmış bir toplum gerekliliğini savunuyorlardı. Ayrıca küçük üreticiliğin, Türk tarımında beklenen büyük kapitalist işletmelere yaygın bir biçimde dönüşmeden sürmesi 1970'li yılların sonlarına kadar çeşitli araştırmalarda hep gündeme gelmiş ve bu dönüşüm kavramsallaştırılmaya çalışılmıştır.
Türkiye'de 1980 sonrası kırsal nüfusta sadece oransal değil mutlak olarak küçülme söz konusu olmuştur. Fakat son yıllarda kıra yönelik desteklerin artması sonucunda 2007 sonrası, 60 yıllık süreçte ilk defa tarımda çalışan sayısının kentten dönenlerden dolayı artması söz konusudur. 2007'den sonraki beş yılda istihdam %25 büyümüştür. TÜİK verilerine göre bu büyüme artarak devam etmektedir.
Kır sosyolojisinin son dönemlerdeki en önemli kavramlarından ikisi "kırsal kalkınma" ve "kırsal yoksulluk"tur. Kırsal kalkınma, kırsal yerleşimlerdeki sosyal, kültürel ve ekonomik tüm koşulları, çevre koruma ve sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde bu bölgelerde yaşayan insanların refah ve yaşam düzeylerinin yükseltilmesine yönelik plan, politika ve uygulama bütündür. Kırsal yoksulluk ise gelişmekte olan ülkelerde tarım sektörünün çözülmeye uğrayarak gizli işsizliğin açık işsizliğe dönüşmesi olgusuna dayanmaktadır. Genellikle kırsal yoksulluğu azaltmak için, kıra yönelik tarımsal destekler ve politikalar uygulanır. Ancak tarımsal desteklerin tek başına çiftçi refahını arttırmada ve kırsal yoksulluğu gidermede etkili olmadığı görülmektedir.
"Küreselleşme ve gıda güvenliği" sorunu da kır sosyolojisinin son yıllarda üzerinde durduğu diğer önemli bir konudur. Tarıma teknolojinin girmesiyle ürün artışı söz konusu olurken bu durum suni gübrelerin yoğun şekilde tarıma girmesine yol açmıştır. Kimyasala dayalı bu üretim, insan sağlığı için risk oluşturan endüstriyel üretim modelini ortaya çıkarmıştır. Küresel dünyada Dünya Ticaret Örgütü, ticaretle ilgili "Fikri Mülkiyet Hakları" anlaşmasıyla büyük şirketlere tohum bilgisine sahip olma ve bu bilgiyi özel mülkiyet hakkı olarak tanıması gıda konusunda insanlığın ortak malı olan tohum gibi hayati öneme sahip ürünlerde tekelleşmenin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Ayrıca "Gen mühendisliği" uygulamalarıyla canlı türler üzerinde patent oluşturma hakkını bu küresel şirketler elde etmiştir. Böylece insanlığın, ekolojik olarak üretilmiş çeşitli ve güvenli gıda erişimi tüm dünyada önemli bir problem alanı haline gelmiştir.
Son yıllarda ülkemizde kır sosyolojisi çalışmalarında önemli artışlar görülmekle birlikte; gıda güvenliği, kendi kendine tarımsal yeterlilik, tarımsal istihdam, küresel piyasalar ve şirketler, organik tarım vb. konular bağlamında yeni bir yaklaşımla kır sosyolojisi çalışmalarına ihtiyaç hissedilmektedir.
YAZAR
Ertan Özensel