Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin YouTube yayıncılarının seçim performansı nasıldı
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Pazar günkü seçimler kendilerini ana akıma karşı konumlandıran YouTube yayıncılarının ilk büyük sınavıydı. Gecenin galibiyse kuşkusuz Fatih Altaylı’ydı. Hem yılların televizyoncusu, hem de bu gibi yayınları yıllardır çok yaptı. Tek başına telefon kamerasına konuşanların aksine kendi teknik ekibi var. Bu açıdan profesyonellikte de diğerlerine fark atıyor.

        Ufak-tefek teknik aksaklıklara, kadraj sorunlarına rağmen gecenin galibi olmasının tek nedeniyse programındaki “sitcom” enerjisiydi. Bir ara 200 bin kişi aynı anda izliyordu. YouTube’da olmanın verdiği rahatlıkla espriler yaptı, laflar soktu, bolca güldü. Seçim sonuçlarının muhalif mahallenin yüzünü güldürmesi, hitap ettiği sokağı sevindirmesi de işine yaradı.

        YouTube yayıncılığı konusunda çok daha tecrübeli olan, çok daha iyi bir stüdyo ve teknik altyapıya sahip Cüneyt Özdemir ise Altaylı’nın beşte biri kadar izlendi. Muhalefetin zafer gecesinde bu mahallenin siyasi hain olarak gördüğü Ufuk Uras’ı yorumcu olarak çıkarmak büyük hataydı.

        Özdemir’in televizyon gazeteciliğinde devleştiği anlar var: karşısındaki sorgularken veya sahadayken. Bu silahlarını kullanmayıp stüdyoya hapsolması, kendisini yorumcu yerine koyması aleyhine işliyor.

        Gerçi kim derinlikli yorum yapıyor ki?

        ALTERNATİF BİR YAYIN

        Bu sorunun yanıtını seçimden birkaç gün önce Mirgün Cabas’ın YouTube kanalında buldum, seçim gecesi de saatlerce onu bekledim. Altaylı’dan dört saat sonra yayına girdi Cabas, çok nadir kameranın önüne geçen konuğu Can Kozanoğlu ise daha da geç konuştu. Seçimden önce yaptıkları programdan sonra bu yayından sonra özellikle bu programı bekliyordum halbuki. Seçim üzerine konuşmaya başladıklarındaysa artık analiz yorgunuydum. Yine de ekran başındaki 700 kişiden biri bendim. Üç konuşan kafanın Charlie Rose’dan ödünç alınan siyah stüdyoda sakin sakin konuşması daha çok bir podcast kaydı gibiydi, bir televizyon programı değil.

        Kozanoğlu’yla yaptığı iki yayında Cabas’ın diğer televizyon sunucularından bir farkını yakaladım: karşısındakini dinlemesini biliyor. Bu özellik Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy’da da var. Ama genelde bütün televizyoncular karşılarındaki konuşurken dinlemezler, soracakları bir sonraki soruya odaklanırlar. Cabas bir de başkalarına kıyasla daha komplekssiz: kendisinden daha zeki, bilgili insanlara alan açmasını, kendisini geri çekmeyi biliyor. Öğrenmek, bilgilenmek, sunucuyu değil de konuğu merak eden izleyici için altın fırsat. Sorun şu: Dinlemeye değecek kaç kişi var?

        Bu arada bir parantez: Ankara’da genç kızların gözdesi iki genç muhabir olarak birbirlerine rakip olarak parlayan Cabas ve Özdemir yaşlandıkça çok sağlıksız görünüyorlar. Yoga ve düzenli cilt bakımı öneriyorum.

        KONUKLAR HEP AYNI

        Altaylı gecenin galibiydi ama konuklar açısından zayıfı. Bir gün önce Beyoğlu’nda birlikte köfte yediği reklamcı Levent Erden’i ve medyatik avukat Rezan Epözdemir’i konuk aldı. Neden, ne alaka? Gerçi ikincisi kimi belediye başkanlarının telefona bağlanması konusunda işe yaradı. Bir diğer konuk, sandık gözlemcisi Oy ve Ötesi’nin yöneticisinin ise söyleyecek pek sözü yoktu, çünkü nispeten olaysız bir seçim geçti.

        Seçim gecesi YouTube gazetecilerinin en fazla sıkıntı çektiği yer konuk sıkıntısıydı. Zaten o kadar çok televizyon kanalı var ki, konuşacak herkes kendisine ekranda bir sandalye bulmuş ve YouTube’a yetecek isim kalmamış gibiydi.

        Belki emekleme safhasında olduklarından YouTube yayıncıları henüz kendi yıldızlarını yaratamadılar. Alışkanlıklar da kolay kırılmıyor ama.

        Artık YouTube’da yayın yapan gazetecilerin hemen hepsi geleneksel medyadan geliyor ve hala oranın ezberleriyle hareket ediyorlar. Ana akımı bitiren aynı konuk listesine hapsolma alışkanlığı YouTube’a da yansıdı. Nasıl ki ekranda gördüğünüz yorumcular her gece farklı kanalları geziyorsa, YouTube’da da aşağı yukarı hep aynı isimler var.

        Birkaç örnek vereyim.

        Seçimden önce MetroPoll araştırmanın başındaki Özer Sencar önce Murat Yetkin’e konuştu, gayet de aydınlatıcı bir söyleşiydi. Hemen ardındansa Ruşen Çakır’a çıktı ve aynı şeyleri tekrarladı. Bu müzikal sandalye oyunu seçim dönemine özgü değil, aylardır ve farklı alandaki konuklarla devam ediyor.

        Fatih Altaylı bir Pazar sohbetinde kendi kendisini “yeme-içme uzmanı” ilan eden Oğul Türkkan’la konuşuyor. Aynı kişi daha sonra Mirgün Cabas’a konuk oluyor. Farklı ne söyleyebilir? Yeni dönemin abartılı biçimde parlatılan gazetecileri Timur Soykan, Murat Ağırel, Altan Sancar gibi isimler de muhalif kanallar yetmiyormuş gibi farklı YouTube kanallarında da beliriyorlar.

        Bir de Celal Şengör ve İlber Ortaylı var tabii. Ortaylı’nın konuşurken kullandığı ‘perhiz,’ ‘kabzımal,’ ‘sefire,’ ‘rey’ gibi kelimelerin açıklamaları yazı olarak ekranda beliriyor. Adı “Cahille Sohbeti Kestim” olan bir programdaki bu uygulama, hayır, ironi değil. Ama YouTube’un hedef kitlesinin eğitim düzeyi açısından… mucib-i endişe.

        KANAL EVLİLİKLERİ YOLDA

        Yılların yayıncılarının benzer suratları sık görmenin izleyicide bıkkınlık yaratacağının farkında olmadıklarını zannetmiyorum. Ne kadar daralsa da büyük kanalların bütçeleriyle, daha geniş ekipleriyle sürdürdükleri yayıncılığa karşı YouTube’da değirmen taşıma suyla dönüyor gibi. Konuklar şahsi ilişkiler ve ricalarla bulunuyor belli ki. Tıklanma önemli olduğu için de bir YouTube yayıncısı bir başkasında izlenen konuğu çağırarak pastadan pay kapma peşinde. Kısır döngü kırılmadığı süreceyse sonuç belli: İçe doğru yıkım.

        “Kanalıma hoş geldiniz, abone olmayı unutmayın,” furyası sürse de henüz sihirli formül bulunamadı. Ama giderek YouTube’da yayın yapmak da Vahşi Batı’ya dönüşüyor. Ayakta kalmak giderek daha da zorlaşacak.

        Farklı YouTube yayıncıları arasındaki işbirliklerinin çoğalacağını, hatta kanal evliliklerinin gerçekleşeceğini tahmin ediyorum. İş artık evde telefonla yayın çekmenin ötesine geçti, profesyonelleşti. İzleyicinin talebi ve beklentisi arttı. Stüdyoya, ekibe, teknik altyapıya daha fazla yatırım gerekiyor. Yatırım para demek ve “bağımsız gazetecilik” sadece abone desteğiyle herkesi finanse edemiyor. Pasta sanıldığından daha küçük; ne konuklar ne de sponsorlar herkese yetecek kadar fazla.

        Televizyon ise hala televizyon ve uzun süre daha böyle kalmaya devam edecek. Milyonların izlediği, tek kumandayla ulaşmanın kolay olduğu televizyon kanallarına kıyasla YouTube’daki rekor izleyici sayıları bile pazarın henüz “niche”olduğunu gösteriyor. İzleyici rakamları kıyas dahi kabul etmiyor: 2017 yılında 1 puan rating 529 bin kişiye denk geliyordu.

        Ama nicelik her zaman önemli değildir; Kozanoğlu’nu canlı izleyen 700 kişinin niteliği pazarlama açısından birkaç yüz bin kişiden daha etkin bile olabilir. Doğru 700 kişiyse…

        YouTube yayıncılığının da gitmesi gereken yön nitelik olmalı. Ana akım kanallarla yarışıp aynı konukları çıkarmak, benzer stüdyolar, benzer programlar üretmektense gerçek bir alternatif olmak, konuşulmayanı konuşmak, kendine yer bulamayanların platformu olmak.