Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Bir günde üç kere değişen tek manşet

        Tarihin hiçbir döneminde iletişim bu kadar hızlı, insanlar birbirine böylesine bağlı ve dünyanın her yeri bu kadar gözetim altında olmamıştı. Akıllı telefonların ve uyduların an be an kayıtta olduğu aldığı bir zamanda yaşamamıza rağmen Gazze’deki hastane saldırısında tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz.

        Bildiğimizi sandığımız aslında siyasi duruşumuz ve dünya görüşümüze göre kendi kendimize vardığımız kanı. Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde hemen herkes İsrail’in hastaneyi bombaladığını ve 500 kişiyi öldürdüğüne inanıyor. ABD Başkanı Joe Biden saldırının İsrail’den değil, karşı taraftan geldiğini söylüyor. İsrail ve Amerikan istihbaratı da bunun İsrail’in roket saldırısı olmadığını, Hamas’a yakın bir örgütün fırlatmak istediği roketin hatası sonucu patlamanın yaşandığı söyleniyor.

        Seçilen kelime bile kimin neye inandığını belli ediyor: Saldırı mı patlama mı? Gazeteciler için de çok zor bir haber bu.

        NEW YORK TIMES NE YAPTI

        New York Times’a patlamaya dair ilk haberler Salı öğleden sonra ulaştı. İlk manşet Gazze Sağlık Bakanlığı sözcüsünün açıklamasına dayanılarak atıldı: İsrail saldırıları hastaneyi vurdu, 500 kişi öldürüldü. Wall Street Journal da ayın haberi manşete taşıdı ve benzer bir ifadeye yer verdi. Bakanlık sözcüsü ilk açıklamasında en az 200 kişinin öldüğünü belirtmişti, daha sonra televizyona çıkıp ölü sayısının 500’ü aştığını söyledi. Sonradan bakanlık ise “yüzlerce” ifadesini kullandı.

        Gazze Sağlık Bakanlığı’nın rakamları gibi saatler ilerledikçe gazetelerin manşetleri, başlıklarda kullandıkları ifadeler de değişiyordu. Türkiye’de bu konuda bazı komplo teorileri olduğunu biliyorum, ama gazeteler manşetlerini değiştirdiklerini gizlemiyor. Haber akışı hızlı ilerler ve gelişmeler sık sık değişirken haberi ve manşeti güncelleyip değiştirmek çok temel bir gazetecilik pratiği. Dijital yayıncılık bize bu olanağı tanıyor.

        Aynı haberin ikinci manşeti İsrail ordusunun uyarısı üzerine atıldı. Gazeteler, ordusunun Gazze’den gelen haberle karşı temkinli olunması gerektiğine dair uyarısından sonra daha ortadan gitmeye başladı. “İsrail saldırısı” ifadesi manşetten indi, yerine “patlama” geldi ve failine dair bir vurgu eklenmedi. Haberlerde, yine orduya dayanarak Hamas’a yakın Filistin İslami Cihad örgütünün başarısız bir roket fırlatma girişimi sonucunda gerçekleşmiş olabileceği haberlere eklendi.

        Üçüncü manşet saldırıda çok fazla soru işareti olduğu yönündeydi. Çarşamba gününden itibaren Amerikan basının benimsediği tutum da bu yöndeydi. Amerikalı yetkililer İsrail’in patlamanın Hamas kaynaklı olabileceği tespitine katıldı. Biden da bu yönde açıklamalar yapılınca haberin en azından Amerikan basınındaki çerçevesi çizildi. Ama iş işten geçmiş, herkes kendince patlamanın nasıl gerçekleştiğine dair kararını vermişti.

        Hastane saldırısını İsrail’in düzenlediğini düşünenlerin dayanağı İsrail’in bunu yapabileceğine inanmaları. İsrail, özellikle İslami kesimin gözünde insani yardım taşıdığını söylediği gemiye baskın düzenleyen bir “haydut devlet” olarak nam saldı. İsrail ayrıca Hamas liderlerinin kendilerini garanti altına almak için sivillerin, özellikle de çocukları olduğu yerlerde gizlendiğini de defalarca söyledi. Hamas’a “korkak” diyen Joe Biden da bunu tekrarladı. O yüzden terörist-sivil demeden Hamas’ı yok etmek için saldırı düzenlemiş olamaz mı? İsrail’de devlet katında Filistinlilerden “hayvan” diye söz edilmesi zaten İsrail’in sivillerin can güvenliği konusunda hassasiyeti olmadığına kanıt olarak sunulabilir bu görüşe göre.

        Algı gerçekliktir: “Saldırı” diyenlerin görüşü bu yönde ve hiçbir gerçek fikirlerini değiştirmeyecek. Ama birilerinin de objektif gerçeğin peşine düşmesi gerekiyor. Söylemesi yapmasından kolay.

        ÇOK ZOR BİR İŞ

        İsrail’in kara harekatı başlatacağı beklentisiyle Batı basınından gazetecilerin çoğu bölgeyi terk etti. Çoğu Filistinli olmak üzere daha şimdiden bölgede görev yapan 19 gazeteci hayatını kaybetti. New York Times’ın aktardığına göre bölge kalanlarsa elektrik kesintisi, bombardıman, açlık ve susuzluk gibi sorunlarla boğuşuyor. BBC ise buna rağmen hastane saldırısını tam olarak anlamak için bölgeye adam gönderdi. Ancak işlerinin hiç kolay olmadığını, gerçeği ortaya çıkarmanın epey güç olduğunu açıkça itiraf ediyorlar.

        BBC, ilk kez Al Jazeera’nın yayınladığı ve İsrail’in roket saldırısı olduğu iddia edilen görüntülerle ilgili 20 kadar düşünce kuruluşu, üniversite ve silah uzmanına danıştı. Dokuzu henüz yanıt vermedi, beşi yorum yapmadı, geri kalan altı kişi ise fikir birliğine varamadı.

        Üç uzman bunun İsrail’den beklenecek bir saldırıya benzemediğini söylüyor. İki uzman ateşin otoparka düşen roketten sızan yakıt yüzünden çıkmış olabileceğini vurguluyor. Görüntüdeki beyaz parlaklığın havada aşırı ısınan ve çalışamaz hale gelen bir rokete ait olabileceğini söyleyen de var.

        BBC uydu görüntüleriyle patlamanın yaşandığı alanı tespit etti: “Eldeki kanıtlara göre patlama hastanenin bahçesinde yaşandı. Patlamadan sonraki görüntüleri çevredeki hastane binalarında ciddi bir hasar olmadığını gösteriyor. Fotoğraflar yangın izleri ve yanmış otomobilleri gösteriyor.” Hastanenin sahibinin ve işletmecisinin Anglikan Kilisesi olduğu da haberde var.

        İsrail ordusu IDF ölü sayısının kasten abartıldığını iddia ediyor ama kendi bulgularını açıklamıyor. BBC’nin de vurguladığı gibi sahada bağımsız kuruluşlar olmadığı için objektif tespit yapmak çok zor.

        IDF yerde geniş bir çukur olmamasını ya da çevre binaların ciddi hasar almamasını saldırıyı kendilerinin düzenlemediğinin kanıtı olarak sunuyor. Çukur meselesinde uzmanlar fikir birliğine varmış değil ama. Bir Ortadoğu uzmanı İsrail’in füze yerine drone’larla da hava saldırısı gerçekleştirebileceğini, bu saldırıların yerde epey bir ısı yaratabileceğini ama çok geniş bir delik açamayabileceğinin altını çiziyor. Henüz saldırının kaynağını ortaya koyacak füze parçaları bulunmadı.

        IDF ayrıca iki Hamas militanı arasında geçtiği iddia edilen bir konuşma kaydını yayınladı. Bu kayıtta iki militan hastanenin Filistin İslami Cihad örgütü tarafından bombalandığını itiraf ediyor. Ancak kaydın doğruluğunu teyit etmek mümkün değil. Örgüt ise saldırıdan İsrail’i sorumlu tuttu ve kendi dahli olmadığını söyledi.

        ORDU YALAN SÖYLER Mİ

        Özelikle gazetecinin, beraberinde de kamuoyunun, resmi makamların savaş gibi olağanüstü hallerde yalan söyleme eğilimini göz ardı etmemesi gerek. Devlet başkanları, ordular, terör örgütleri işine geldiği gibi gerçeği kolaylıkla eğip büker, gizler, çarpıtır, üzerini kapatır.

        Bu gibi durumlarda devletler güvenilir kaynak olmayabilirler: Irak’ta nükleer silah vardı hani? Daha bir buçuk ay önce Ukrayna ülkenin doğusuna düşen bir füzeden Rusya’yı sorumlu tuttu, ancak 12 gün sonra New York Times’ın araştırması saldırının büyük ihtimalle Ukrayna’nın bozuk bir hava savunma füzesinden kaynaklanmış olabileceğini ortaya çıkardı.

        Gazze’deki patlamanın gerçek nedenini hiçbir zaman öğrenemeyebiliriz. Bazen asıl gerçekler değil de inanılanlar tarafların işine yarar çünkü. Kabul edilen gerçek hakikatten daha kullanışlı olduğu için de olaylar kasten aydınlatılmaz. Önce davranan da krizi kendi lehine çevirir.

        Savaş başladığında kendini savunuyor gözüken İsrail şimdi zor durumda kaldı mesela. Batı’da üniversitelerden şehir meydanlarına eşi benzeri görülmedik İsrail karşıtı gösterilerin sayısı artıyor. İsrail’in kendini savunma hakkını tanıyıp tarafsız kalanların serinkanlılığını da test etti hastane saldırısı. Savaştan önce Arap ülkeleriyle yakınlaşmaya başlayan İsrail’in kredisi anında yok oldu. Nedensiz yere sivillere saldırarak savaşı başlatan Hamas ise neredeyse bu hastane patlamasıyla kendini akladı.

        Ortadoğu’da hiçbir şey sabit olmadığı için bu tezler de her an değişebilir. Tam da bu yüzden iletişim çağının zirvesinde bile gazetecinin tam anlamıyla gerçeği ortaya çıkarabilmesi çok zor olabiliyor. Böyle bir ortamda gazetecinin tek seçeneği var: Taraf olmadan bilgileri nereden geldiğini açıkça belirterek aktarmak. BBC, New York Times gibi kurumlar da sürekli manşet değiştirerek algı oyunu yapmıyor, mümkün olduğu kadar gerçeğin takipçisi olmaya çalışıyor.