Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Okuduğunuz son gazete yazısı bu olabilir
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Her gece alışkanlık olduğu gibi Amazon’da yine ne satın alayım diye gezinirken elim salata kurutucusuna gitti. Yıkanmış yeşillikleri sepetin içine koyduğunuz, sepeti de plastik çanağına yerleştirdiğiniz, sonra kapağını kapatıp ya ipini çekerek ya da üzerindeki düğmeye bastırarak sepeti döndürdüğünüz, hareketin hızıyla ıslak salataların kurumasına yarayan o mucizevi mutfak aleti salata kurutucu. Yıllar önce Berlin’de KaDeWe’den aldığımdan hiçbir zaman memnun kalmadım. ABD’de marketlerde üç kere yıkanmış ve kurutulmuş salata seçenekleri bulunduğundan da sonradan ihtiyaç duymadım.

        Ama epeydir marula kafayı taktım. Bizde Yedikule olarak bilinen küçük marul yaprakları ya da yapraklarından arındırılmış gövdesi. Süpermarketlerde bir tek bunlar yıkanmamış satılıyor. İyi bir salata kurutucusu olmadan bu yaprakları yıkayıp sonra teker teker kağıt ya da bez havluyla silip kurutmak fazladan efor ve vakit gerektiriyor. Yıllarca ‘kale’ veya roka gibi başka yeşillikleri denedikten sonra yeniden marula döndüm ve bu yüzden yeni bir salata kurutucusuna yatırım yapmam şart oldu. Güvendiğim, genellikle ürünlerini kullandığım bir markanın modelini sepetime ekledim ama içime kurt düştü: Acaba Berlin’de alışveriş yaptığım o günden bu yana salata kurutma teknolojisinde nasıl yenilikler oldu, piyasaya başka modeller sürüldü veya teknoloji yeni kurutma yöntemi icat etti mi? Hepimiz gibi ben de soruyu Google’a sordum ve en iyi salata kurutucularının listesini aradım.

        HER YER LİSTE

        Her sorunun yanıtını Google’a danışmaya alıştığımızdan beri eskiden belki müzik, edebiyatta çok satanlar ya da gişe rakamlarıyla sınırlı olan listeler hayatımızın vazgeçilmezi oldu. Google’a “En iyisi nedir?” diye sorduğunuz her sorunun illaki yanıtı farklı listelerle veriliyor.

        Dünyanın her yerinde bu listeleri hazırlayanlar şu an bu yazıyı okuduğunuz gibi haber kuruluşları ya da algoritmayı bir şekilde çözmüş sıradan insanlar. En iyi salata kurutucusu ya da ölmeden önce görmeniz gereken 20 film, Prenses Diana’nın giydiği unutulmaz 10 elbise, Joe Biden’ın yaptığı 12 tarihi gaf, bu indirim sezonunda almanız gereken 40 ürün… Nick Hornby’nin aşk ayrıklıklarını bile Top 5 olarak anlatan “High Fidelity”deki roman kahramanını kıskandıracak hızda ve çeşitlilikte listeler üretiliyor.

        İnternet’teki bu “en iyi” listelerinin sitelere ekonomik dönüşü var: Sıralanan ürünlerin altında bağlantılar var, yayımcı buradan yolladığı her müşteriden küçük bir komisyon alıyor.

        Haber sitelerinin bu gibi listelere—veya bir başka deyişle çöp içeriklere—yoğunlaşmasının nedeniyse İnternet haberciliğinin tanrısı o kelime: trafik. Hepimiz, milyarlarca insanın İnternet’te başlangıç noktasının Google olduğunu biliyoruz ve oradan payımıza düşeni almaya çalışıyoruz. Bu listelerin hepsi aslında birer olta; tıklayan kişiyi sayfaya çektiğimizde onu tutmak için türlü numaralar yapıyoruz. Ne kadar kalırsa, ne kadar çok tık’larsa o kadar iyi çünkü İnternet’te karlılık tık’la yani trafikle ölçülüyor.

        Başlıklardan içeriklere en büyük medya kuruluşlarından en amatör sitelere kadar herkes ağırlıklı enerjisini SEO’ya, arama motoru optimizasyonuna, yani arama motorunda sitenin en yukarıda çıkmasına harcıyor. Hiçbirimiz ikinci sayfaya geçmiyoruz ne de olsa.

        En azından şu ana kadar çarpık da olsa içerik üreticileri, tüketici ve aracı olan arama motorları arasında ilişki bu şekilde yürüdü. Ama şimdi bu dönem de bitmek üzere.

        Elon Musk bu yazıyı okumanızı istemiyor

        Elon Musk kısa süre önce sahip olduğu X, eski adıyla Twitter, platformunda bir kez daha değişikliğe gitti. Bu seferki hedefi içerik üreticileri oldu. Platformda paylaşılan link’lerin ön gösterimlerini sadece birer görsele indirildi. Bugüne kadar Twitter’da paylaştığınız bir haber linkinin başlığı, altında bir cümlelik özeti ve fotoğrafı gözüküyordu. Şimdiyse link’le fotoğrafı ayıran sol alttaki küçücük bir yazı. Pek çok kişinin fark edemeyeceği, gözden kaçıracağı ve ayırt edemeyeceği kadar belirsiz. Nitekim 5 Ekim’deki değişiklikten sonra kullanıcılar neyin link neyin fotoğraf olduğunu fark edememekten yakınmaya başladı.

        Birçok kişi hızlıca ekranı aşağı doğru kaydırırken fotoğrafa şöyle bir bakıp geçiyor, ama link’in başlığı ya da özetindeki bir cümle dikkatini çekebiliyor. Tıkladığında da platformun dışında bir yere, içeriğin kaynağına gidiyor.

        Elon Musk ise kendi kullanıcılarının platformun dışına gitmesini istemiyor. Bu değişikliği de İngilizcesini yanlış yazdığı estetik kelimesiyle açıkladı. Oysa daha evvel defalarca kullanıcıların X’in sınırları içinde kalmasını istediğini söylemişti.

        Eğer bir değişiklik yapılmazsa içerik üreticilerinin ürünlerini X/Twitter’da paylaşmasının artık hiçbir anlamı kalmayacak. Çünkü link oradaki fotoğraf yığını arasında kaybolup gidecek.

        Elon Musk’ın istediği gerçekleşirse bu yazıyı doğrudan platforma yazmam gerekecek. Ancak bu durumda da Elon Musk çalıştığım kurumu ortadan kaldırmasına rağmen bana iş vaat etmeyecek, sadece bir gün onun platformundan bol tık alarak gelir kazanabileceğim hayalimle yaşayacağım. Ne uzun ne kısa vadede Musk’ın medya patronu olmak, gazetecilere iş vermek gibi bir niyeti var.

        Web sayfasının ölümü

        Yolunuz bir şekilde bu sayfaya düştüyse büyük ihtimalle sosyal medyadan veya arama motorundan geldiniz. Oysa bir 10 yıl önce birilerini okumak için yazdıkları yerlere gider, sayfada bulur ve okurduk. Belki o arada başkalarına da gözümüz takılırdı. Ama epeydir çoğumuz sadece takipçilerimiz için yazıyoruz, ya da çalıştığımız kurumlar resmi hesaplarından içeriklerimizi paylaşınca okurla buluşuyoruz. Pek çok okur için bir web sayfasına girip sayfada okumak istediği kişiyi bulmak epey meşakkatli. Hatta bu alışkanlık hala kağıt gazete okumakta direnenlere eş değer bile sayılabilir.

        Bugün birçok gazeteciyi okumasına rağmen nerede yazdığını bilmeyen okurlar var. Sosyal medyada takip edilen isimler farklı yerlerde yazsa da alt alta aynı sayfada yer alıyor. Google’ın yönlendirdiği birçok “aggregator” site izin almadan ya da sadece özet vererek birçok başka kuruluştan yazarları aynı sayfada topluyor, neredeyse kendi gazetesini oluşturuyor. Bu gibi ayrıntıları fark etmek için dikkatli bir göz gerekiyor, ama gündelik koşuşturmada kimsenin bir de bunu ayırt edecek zamanı yok.

        Bu yeni realite The Rebooting bülteninin yazarı Brian Morrissey’nin tabirine göre “web sayfasının sonu” anlamına geliyor. Morrissey yıllarca yayımcıların okurları platformlarda yani “balığı balığın olduğu yerde” bulmakla yıllarca övündüklerini yazıyor:

        “Google bütün ciddi rekabeti yok ederken arama motoru en güvenilir dağıtım kanalı oldu. Pazarlık yayımcıların hep Google’ın kurallarına uyması yönündeydi. Karşılığında da Google’ın reklam pastasından paylarına düşeni alacaklardı. Krala borcunu ödemenin dolambaçlı bir yoluydu. Hiç kimse vergi ödemeyi sevmez ama birisi dağıtımı kontrol ediyorsa parasını ödeyeceksiniz.”

        New York Times bu sene Google’ın arama motorunda yapay zeka desteğini kullanarak içerik üretmeye başlayacağını duyurdu. Arama motoru artık kendisine soru soranı ilk günden beri yaptığının aksine yanıtı bulacağı bir sayfaya yönlendirmeyecek. AI bütün sitelerden topladığı bilgilerden oluşturduğu özeti gösterecek. Bu özet Google sayfasının en üstünde, yanıtı besleyen kaynaklar kenarda küçücük yer alacak; alıştığımız o mavi başlıklı sonuçlar ise özetin altında.

        New York Magazine’den John Herrman’a göre bu değişiklik yayımcılar için varoluşsal bir kriz. Google’ın Generative AI projesinin ilk özetleri bizim gibi pek çok haber kuruluşunun sadece arama motorundan trafik almak için oluşturduğu çöp içerikler: Ne nasıl yapılır, kullanıcı yorumları, listeler, tavsiyeler. En iyi salata kurutucusunu aradığımda artık bir başka sitenin sayfasına yönlendirilmeyeceğim. Google bu yanıtı bana bizzat verecek.

        GOOGLE İÇERİK İŞİNE GİRİYOR

        Herrman’a göre “Google içerik işine giriyor, ortaklarının işlerini otomatikleştiriyor, yayımcılarla olan ve dijital medyanın ayakta kalmasını sağlayan yayımcılarla gayrıresmi anlaşmasının maddelerini çiğniyor: Sen içerik üretirsin; biz trafik göndeririz; herkes ilan satar. Eğer bu gazetecilik için doğrudan bir tehdit değilse, kuşkusuz gazetecilik faaliyeti için bir tehdit. Google, öyle gözüküyor ki, şimdi yayımcıları devre dışı bırakmak istiyor.”

        Google bu işe baş koyarsa zaten zor ayakta kalan dijital medya kuruluşları daha da kötü günler görecek. “Ancak Google’ın başarısı birkaç varsayıma dayanıyor,” diye devam ediyor Herrman. “Özetlerin iyi olması, ama daha da önemlisi, insanların özetlerin iyi olduğunu düşünmesi ve onlara güvenmesi. Uzun vadedeyse taranıp özetlenecek içerik olması.”

        Yapay zeka, en azından şu anki işleviyle, web sayfalarındaki içerikleri bir maden gibi kazıyor, bulduklarından öğreniyor ve yanıtları bu sayede veriyor. Madenler sınırsız değil; bir süre sonra yeraltı kaynakları gibi İnternet’teki içeriğin de tükenme ihtimali var. Kurumlar kapanır, sayfalar söner, yazarlar işsiz kalırsa AI nereden öğrenip yanıt verecek?

        Trafiğe dayalı habercilikten vazgeçmek zorundayız

        Gazeteciliğin “business” tarafı dijital teknolojilerin gelişmesine hazırlıksız yakalandığı için yola çok temel bir hatayla çıktı: İçeriği bedava sunduk. Rupert Murdoch bu işe ilk uyananlardan biri oldu ve bugün artık standart hale gelen ödeme duvarlarını ilk o inşa etti. Okurlar bedavaya almaya alıştıkları habere de zamanla para vermeyi öğrendi. 15 sene önce batacağı konuşulan New York Times’ın karlılığı ve rakiplerini yutabilecek kadar para kazanması da bu sayede oldu.

        Gazetecilik, öyle gözüküyor ki, dijital teknolojilerin yaygınlaşmasından sonra ikinci hatasını teknoloji şirketlerine çok fazla bel bağlamakla yaptı. Trafiğin tek kâr kriteri olduğu bir sektörde belki bu kaçınılmazdı, ama fazlasıyla Google’ın, Facebook’un ve X/Twitter’ın eline düştük.

        Örneğin Facebook yakın zaman kadar en önemli trafik getiricilerinden biriydi. Dijital medya buradan tık kapmak için epey emek harcadı, ancak Facebook algoritmasını değiştirince bu kadar para, zaman ve iş gücü boşa gitti. Şimdi Elon Musk da X/Twitter’da link paylaşımlarını birer fotoğrafa indirgeyerek yayımcıları kendisinden uzaklaştırmanın ilk adımını atıyor.

        Teknoloji şirketlerine muhtaç olan dijital medya onların kaprisleri, keyiflerine göre değişiklik yapmalarıyla çok fazla vakit kaybediyor. Oysa bunun yerine trafiğe dayalı modelin gerekliliğini sorgulamamız gerek.

        Geçmişte Türk gazeteleri çok satmak için tabak çanak verirlerdi, şimdi Google ne emrederse onu yapıyorlar. Ama sadece çok satmak gazeteciliğin işlevi açısından tek başına bir anlam ifade etmiyor. Dün daha iyi kağıda ansiklopedi vermek tiraj garantisiydi; sonunda gazeteler bu yarışta inandırıcılıklarını kaybetti. Bugün tık almanın da formülü aşağı yukarı belli: Büyük harflerle “YARGILANACAKSIN! HESAP VERECEKSİN” başlıklı bir-iki yazı yazınca bakın nasıl tık geliyor.

        Ama bir de etkinlik var. Elbette çok satarak da etkin olunur, ama kaç kişinin okuduğundansa kimin okuduğu her zaman daha önemlidir. Bugün tık uğruna yapılan yayımcılık sadece kitlelerin gazını almayı hedefliyor. Oysa gazeteciliğin bir işlevi bilinçli seçmen oluşmasına katkıda bulunmak ve kayda değer değişimlerin öncüsü olmaktır. Medyanın asıl gücü devlet yetkilileri, iş dünyası, medya eliti ve sivil toplumdan oluşan karar vericilere ulaştığında ortaya çıkar. Çoğu zaman hem etkinlik hem de tık bir arada ilerlemiyor.

        Gazetecilik zaman zaman belli dönemeçlere gelir ve karar vermek zorunlu olur. 10 sene önce de böyle bir dönüşümün eşiğindeydik, o zaman dijitalleşmenin doğru olacağı yönünde adım atıldı. Şimdi yine böyle bir kritik eşikteyiz: Trafiğe mi teslim olacağız yoksa bildiğimiz işi en iyi şekilde yapmaya mı çalışacağız? İlk seçeneğin ömrünün çok uzun ömürlü olmayacağını tahmin ediyorum.

        *

        Meraklısına not: En iyi salata kurutucusu OXO; bu alanda herhangi bir yenilik ya da teknolojik gelişim olmamış.