Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

I.

Yazın ortasında bir ara Macit Koper’in “Gecikmeli Ankara treniyle geldiniz,” dediği kısa bir video’su hiç çıkmayacakmış gibi hayatıma girdi. O kadar çok karşıma çıktı ki bir ara kabusa dönüştü ve hiçbir zaman kurtulamayacağımdan korktum. Bu klip elbette “Anayurt Oteli” filminden ama sosyal medyada bir anda dolaşmasının nedeni bağımsız film platformu Mubi’nin tanıtım kampanyasıydı. Yıllardır süregelen seçkilerde en iyi değilse de yapılmış en iyi 10 Türk filmi arasında yer alan Ömer Kavur’un eseri yeni bir kuşağın tanışması için Mubi’ye yüklendi.

Bu sene İstanbul Film Festivali’nde “Kavur” isimli belgeseli gösterilen Fırat Özeler de yönetmeni sonradan keşfedenlerden biri. Lisede “Gizli Yüz” filmini izledikten sonra hayran kalıyor, sonradan Kavur “tamamlayıcısı”(completionist) olarak diğerlerini de izliyor, hatta verdiği tüm söyleşileri okuyor ve ortaya yönetmen hakkında festivalleri dolaşan belgesel çıkıyor. 1+1 Express’te Özeler’le yapılan söyleşi, Mubi’nin ısrarlı tanıtımı bugüne kadar “Anayurt Oteli”ni görmezden gelen bana da bir anlamda işaret fişeği oldu. Kendimi hiç beklemediğim bir şekilde “Anayurt Oteli”nin sayfaları arasında ve çocukluğumda şöyle bir görüp bir daha izlemediğim filmi izlerken buldum.

80’li yıllarda video kaset furyası sırasında kiralanıp evde izlendiğini hatırladığım “Anayurt Oteli” çocuk aklıma doğal hitap etmemişti. Evde bu filmin yaşıma uygun değil diye benden saklanmasına gerek yoktu, zaten anlayamayacağım kadar karanlık, karmaşık ve, itiraf etmem gerekirse, sıkıcıydı. Ama Macit Koper’in büyük bir ustalıkla canlandırdığı Zebercet karakterinin bir böcek gibi iticiliği aklımda kaldı—bana dönüp bu filmi bir daha izlettirmeyecek kadar. Ekrandaki Zebercet anne-babaların çocuklarını sokakta karşılaşma ihtimaline karşı konuşmamaları, yanından kaçmalarına dair uyardıkları bir yabancı gibiydi. Çocukken “Seni alır götürürler, kaçırırlar,” diye yapılan uyarıların insan büyüdükçe cinsel saldırı ve istismara karşı önlemler olduğunu anlıyor. Filmi algılayamamış olabilirim ama Zebercet’in bu açıdan zararlı biri olduğu o zamandan bilinçaltıma işlendi.

FİLMİN EKSİK TARAFI

Tuhaf adından, görüntüsünden, anti-sosyal davranışlarından, iletişim kuramamasından bile ucube bir karakter olduğu belli Zebercet’in. Ya da bir diğer deyişle “Aylak Adam.” Berna Moran’a göre “Anayurt Oteli” ve “Aylak Adam” arasında “öyle benzerlikler göze çarpar ki insan Atılgan’ın aynı konuyu, farklı roman anlayışlarının getirdiği yeni bir teknikle ikinci kez yazmak istediği sanısına kapılabilir.” Toplumdan dışlanmış iki roman kahramanı da “bir tek kadınla iletişim kurabilmede görüyor sonunun çözümünü ve ikisinin de çabası başarısızlıkla sonuçlanıyor.”

Ömer Kavur’un filmi de Atılgan’ın hikayesine sadık, Zebercet’in karanlık ve klostrofobik dünyasını bir Anadolu kasabasındaki otelden yansıtıyor. Cumhuriyet’in efsane sinema yazarı Sungu Çapan’a göre Yusuf Atılgan filmi izleyince beğeniyor. Ancak yine sosyal medyada dolaşan kısa bir video’ya göre Atılgan gayet kibar biçimde Doğan Hızlan’a Zebercet’in romanda yer alan geçmişinin filmde yer almadığından yakınıyor. Yazarlar eserlerini yönetmenlere teslim ettikleri anda göz hakları biter; film artık yönetmenin eseridir.

Ancak bu örnekte Atılgan’ın serzenişinde haklılık payı olduğu söylenebilir. Ömer Kavur’un filmini beğenmeyen Türk eleştirmen yok, Venedik’ten de ödülle döndü ve bugüne kadar da kült kaldı. Bugün filmi beğenmemek, vasat bulmak da bir tabu sanırım. Zaten “The Godfather” dışında romanla uyarlaması bütün filmlerin kaderi aşağı yukarı bu.

Yine de Kavur’un anlatımı Zebercet’in içine düştüğü dehliz ve bundan kendi kendini kurtarma çabası çok fazla perde ve imanın arkasında kalıyor. Türk sinemasının 80’li yıllarındaki dili metaforlar ve sembolizmin ağırlığı altında derdini net bir şekilde söylememeye mahkum edilmişti. Kuşağının standartlarından sapmayan Kavur da önceliğini Zebercet’i çözümlemeye değil, gecikmeli Ankara treniyle gelen kadınla başlayıp kendisini asmaya varan süreci anlatmaya, bir başka deyişle hikayenin akışına veriyor. Oysa “Anayurt Oteli”nde hikayenin işlemesindense Zebercet’in gelişimi, kim olduğu, nasıl bu otele geldiği daha önemli. Yusuf Atılgan’ın geçmişe dair geri dönüşler olmamasına dair nazik serzenişi haklı. Hikayede ne olduğundansa kimin başından geçtiği daha önemli.

Bunun bir nedeni Ömer Kavur’un Yusuf Atılgan’ın zamanının çok ötesinde ürettiği malzemeyle tam olarak ne yapmaya çalıştığına karar verememiş olması olabilir. Haksız da sayılmaz, çünkü bir roman olarak “Anayurt Oteli” ancak bugünden bakınca, bugün bildiklerimizle değerlendirildiğinde asıl anlamını kazanıyor.

II.

Ömer Kavur bu filmi çektiğinde ya da Yusuf Atılgan bu romanı yazdığında henüz “InCel” kelimesi icat edilmemişti. 1997’de bir İnternet forumunda Alana adlı ‘queer’ bir kadın tarafından önce “involuntary celibate” (gönülsüz bakir) ifadesi bulundu, sonra “invcel,” ardından da daha kolay olsun diye “incel” olarak kısaltıldı ve bugüne geldi.

Alana bu kelimeleri birleştirene kadar “celibate” dini çağrışımlı bir kelimeydi. Dini nedenlerden dolayı bakir kalmış kişileri tarif etmek için kullanılıyordu. Bir papaz ya da rahibe “celibate” olarak tarif ediliyordu, diğer herkes için “virgin” (bakire) yetiyordu. Ancak herhangi biri için bekaret geçici bir durak, “celibacy” edebiyen demekti. Alana ise dindar olmasa da, dini herhangi bir engel bulunmasa da eş bulamıyordu. İnternet forumuna da bu konuları tartışmak için girmişti. Kendisi gibi birlikte olacak partner bulamayan insanlar olduğunu, onlarla dertleşip birbirlerine destek olabileceğini umut ediyordu.

İlk başlarda tartışmalar tam da istediği gibi gitti. Ergenlik çağını aşmış, hormonsal gelişimini tamamlamış ama çeşitli sebeplerden dolayı bir başkasıyla cinsel hayatı başlamamış insanlar içlerini dökmeye başladı. Cinsel ilişkiye girmelerinin önünde fiziksel veya dini bir engel yoktu, sadece kimse onları arzulamıyordu. Gönülsüzce bakir(e) kalmışlardı.

İşin rengi bir süre sonra değişti. İnternet ortamında başlayan herhangi bir tartışmanın aşırı uçlara kaymasının erken bir deneyi gibi, foruma katılan yeni üyelerle birlikte insanların birbirine destek olduğu ortam yok oldu. Kadınların kendilerine yüz vermediğinden yakınan bakir erkekler giderek daha fazla öfkelenmeye başladı. Eş bulamamalarının nedeni kadınlardı, seks yapmak doğal haklarıydı ve kadınların onları bu haktan mahrum ettiklerine inanıyorlardı.

Seks yapmak hiç kimsenin doğal hakkı değil halbuki. Aksine en az iki insanın karşılıklı arzu ve rızasını gerektiren bir birliktelik. Bir yandan da, ergenlikten itibaren pek çoğumuzun hayatına yön veren bir, bazen de tek, motivasyon aracı. Keşfettiğimiz andan itibaren hep peşinde koşuyoruz ve daha fazlasını istiyoruz. Ancak zaman zaman sadece istediğimiz için hakkımız olduğunu da düşündüğümüz oluyor. Reddedilince, bir başkasına tercih edilince, karşı tarafla aynı ligde olmadığımız hatırlatıldığında da hayal kırıklığına uğruyoruz, bozuluyoruz, yer yer öfkeleniyoruz.

Seks tarafların eşit şartlarda mücadele ettiği bir spor değil. Zaten bir spor değil. Çok katmanlı, karmaşık, kuralları olmayan bir…bir…şey. Hepimizin hayalleri ve fantezileri var; zannettiğimizden ya da varsaydığımızdan çok daha derin, değişken, karmaşık. Sekste de hedeflerimiz ve hayallerimiz var. Rihanna’yı, Kardashian’ları veya Mbappé’yi arzuluyoruz. Pek çoğumuz bir ömrü bu çok uzağımızdaki dünyanın yakınından bile geçmeden tamamlıyoruz. Ama toplumsal kontratta altına imza attığımız maddelerden biri cinsel olarak reddedildiğimizde de başkalarına zarar vermeden hayatımıza devam etmemizin gerekliliği.

Bu kontrat çoktandır bozulmuş durumda. Alana kendi başlattığı forumu nefret dili ve kadın düşmanlığıyla ele geçiren gönülsüz bakirleri bir süre eğitmeye çalışıyor, ancak pes ediyor. Birini bulamamak kadınların ve erkeklerin ortak sorunu olsa da dava bir süre sonra öfkeli bakir erkekler tarafından ele geçiriliyor. Forumu terk ediyor, bir daha “incel” kelimesini duymayacağını düşünüyor.

YENİ TERÖRİZM SUÇU

Bir insan bu kadar yanılabilirmiş. 2014’te California’da altı kişiyi öldüren, 14 kişiyi yaralayan Elliot Rodger geride başka katillere de ilham veren bir “incel manifestosu” bırakıyor. 2017’de Toronto’da 10 kişiyi öldüren, 16 kişiyi yaralayan Alex Minassian ondan etkileniyor. 2015’te Christopher Harper-Mercer dokuz kişiyi benzer nefret suçundan öldürüyor. Bu gibi saldırıların artması üzerine İngiltere polisi “incel ideolojisi cinayetlerinin” terörizm olarak değerlendirileceğini açıklıyor. 2020’de Toronto’da erotik masaj salonuna palasıyla saldıran 17 yaşındaki saldırgan mahkemede “terör suçundan” mahkum oluyor bu sene.

Bu saldırganların ortak özelliği kadınlarla cinsel ilişkiye girememeleri, bundan dolayı kadınları suçlamaları. Yıllar içinde beyaz ırkın üstünlüğü ve ayrıcalığı gibi katmanlar da eklendi incel ideolojisine: kendileri gibi beyaz erkekler dururken başka ırklarla birlikte olan “orospular” en fazla tepkiyi çekiyor.

Incel’ler tecavüz suçunun hafifletilmesini, hatta kaldırılmasını istiyor çünkü kadınlarla birlikte olmayı doğal hak olarak görüyorlar. Ancak herhangi bir kadınla da değil: seks işçilerinden nefret ediyorlar, birden fazla erkekle birlikte olan kadınlara taktıkları iğrenç lakaplar var, birlikte olacakları kişinin genç ve bakire olmasını istiyorlar.

Bunlar artık İnternet’in kıyıda köşede kalmış marjinal tartışmaları da değil. Takipçilerinin çoğunluğunu incel erkeklerin oluşturduğu eski kickbox’çı ve internet şöhreti Andrew Tate’in insan kaçakçılığından tutuklanması sosyal medyada epey yankı buldu. Tate’in kadınların da cinsel saldırıdan sorumlu tutulmaları, evlerine ait oldukları, erkeklerin malı olduklarına dair görüşleri bu haberin içinde, ana akımda yer aldı. Tate ayrıca Romanya’ya taşınmasının “muhtemelen yüzde 40 nedenini” tecavüz suçundan kurtulmanın daha kolay olmasıyla açıkladı. Bizim iğrençlik ve pislik gördüğümüz yerde incel erkekler bir kahraman ve kurtarıcı buluyor.

III.

Yusuf Atılgan romanda Zebercet’i daha isminden başlayarak sürekli ezilmiş, tipinden ve cılızlığından dolayı hor görülmüş, hayat kadınları tarafından dahi küçümsenmiş, aşağılanmış biri olarak tanıtıyor. Moran’a göre “Zebercet’in insanlardan kaçışının nedenini…her yerde aşağılanmasıyla açıklamak yanlış olmaz.” Dışlanan Zebercet hayata tutunabilmenin yolunu kendi kendine kalıp, kendisini toplumu var eden sosyal kontratının dışında tutarak buluyor. Kadın gecikmeli trenden inmesiyle birlikte rutini aksatmaya başlıyor.

Rutin bir hapishane mahkûmu ya da uyuşturucudan kurtulmak için rehabilite olmak isteyen bir bağımlı için hayati önem taşır. Günün aynı ritminde ilerlemesi, her sabah ve akşamın herhangi bir sapma olmadan başlayıp bitmesi, kişinin belli bir düzene ve sisteme uyum sağlaması, işlevini kazanması açısından gereklidir. Hiç kimseyle iletişim kuramayan Zebercet’in bulduğu çözüm de budur: otele gelen müşterilere anahtarlarını vermek, paralarını almak, polise kalanların listelerini teslim etmek, odaların temizlenmesini sağlamak. Bu rutinde farklı yüz ve isimlere sahip otel misafirlerinin kim olduğunun önemi yoktur, onlar sadece birer rakamdan ibarettir.

Ankara treniyle gelen kadın ise, bir kere belki gecikmeli trenle geldiğinden, belki otele giriş saatini çoktan geçirip oda istediğinden, belki de diğer konuklardan farklı göründüğünden rutini bozar. Belki de sadece kadın olmasıdır Zebercet’i yoldan çıkaran.

Kadına kavuşsa Zebercet’in ne yapacağını bilmiyoruz, çünkü ertesi sabah otelden çıkıp bir daha dönmüyor. Geri gelse tecavüze uğrayacağı azımsanmayacak bir ihtimal. Zebercet onu rutinini aksatmasının sorumlusu olarak görüp öldürebilir de. Geri dönmeyerek kadın kurtulmuş oluyor, ama sadece otelde bir gece kalmasıyla kendisi dışında sorunların ortaya çıkmasına neden oluyor.

Zebercet’in cinsel hayatı epey sorunlu. Birlikte olduğu tek kadın otelin temizlikçisi; filmde Serra Yılmaz’ın oynadığı bu kadın tüm cinselliğinden arındırılmış, hali, tavrı konuşması ve görüntüsü adeta bir oğlan çocuğunu andırıyor. Atılgan bunun karşılıklı bir ilişki olmadığını kadının kendi rızası dışında gerçekleşen seks sırasında uyumasıyla anlatıyor. Bu bir tecavüz ama Zebercet’e haz vermiyor; sadece yapılmış olsun diye yapılan bu seks rutinin bir parçası.

CİNAYETİN NEDENİ

Yoldan çıkmasının ilk işareti rutinini aksatması. Otele yeni misafir almamaya başlıyor. Daha önce gitmediği yerlere, mesela sinemaya gidiyor. İçiyor ve bir eşcinsel erkekle yakınlaşıyor; epey tereddütte kalıyor ama sonra aniden vazgeçiyor. Yavaş yavaş, gözümüzün önünde deliriyor ve adeta bugünlerdeki bir incel erkekten beklendiği gibi cinayet işliyor.

“Önceden planlanmamış, düşünülmeden işlenmiş bu cinayetin nedenine ne anlatıcı değiniyor ne de Zebercet bu davranışının bir açıklamasını yapabiliyor,” diye yazıyor Moran. “Cinsel ilişkide uğradığı başarısızlıktan kadını sorumlu tutsa da, bu, onu öldürmesi için yeterli bir neden olmasa gerek.” Bugün incel kültürü hakkında bildiklerimizle Zebercet’in neden düzenli olarak tecavüz ettiği temizlikçi kadını öldürdüğünü anlamak daha kolay.

Zebercet’in sonu da yaptıkları katliamdan sonra kendilerini öldüren incel’lerin hikayelerine benziyor. Yusuf Atılgan yine de daha insaflı davranıyor roman karakterine, ona bir anlamda onurlu bir çıkış fırsatı sunuyor intihar ettirerek. Diğer incel’ler terör estirdikten sonra kendilerini öldürüyorlar, ama zehirlerini de bir başka katile çoktan saçmış oluyorlar. Zebercet ise kendisi gibi dışlanmış bir başka insanın canını alıyor, ardından da hiçbir zaman parçası olmadığı topluma belki de tek olumlu katkısını yaparak kendisini asıyor. Kendisi de kararından tatmin olmuş olmalı ki belki de ilk kez haz alıyor, ipte asılıyken boşalıyor. Böylece sistemde bir bozukluk da kendi kendisini elimine edip, dolaşımdan çıkarıyor, bir hatalı ürün eksilmiş oluyor.

IV.

Yusuf Atılgan’ın derdi belli ki Zebercet’i tekil bir hadise, ya da bir anomali olarak aktarmak değildi. Aksine onu bu çarpık toplumun bir sonucu, bir ürünü olarak yazıyor. Zebercet toplumdan tamamen ne kadar soyutlanmış olsa da intiharıyla onu ortaya çıkarak şartlar mezara gömülmedi.

Edebiyat ve sinema eleştirmenlerinin ortak yorumu “Anayurt Oteli”nde Anadolu insanının bastırılmış cinselliğinin işlendiği. Bu bastırılmış cinselliğin gerçek hayattaki yansımaları zaman zaman gazete haberlerinde karşımıza çıkar. Bugüne kadar kaç tane cansız mankene tecavüz haberi gördüm, hatırlamıyorum. Cinsel açlığa en gerçeküstü çözümlerden biri su damacanasıyla ilişkiye giren erkekti. Otomobil ve motosiklet tekerlerinde kullanılan ortası delik rulman ile mastürbasyon yapan veya kadının kapıda bıraktığı ayakkabısıyla tatmin olanlar da var.

Türkiye’deki bastırılmış cinselliğin örneği haberler absürd olduğu için hafızamızda kalıyor. Bu insanların bir sonraki aşamada ne yaptığını, hikayelerinin nereye gittiğini bilmiyoruz. Gülüp geçiyoruz, çünkü bu konuda yeraltı kaynaklarımız çok sağlam, her an yeni maden var.

L-Manyak dergisinin bir dönem neredeyse tek hedef kitlesi cinsel açlığın eşiğindeki gençlerdi ve sık sık “osbir” esprileri yapılırdı. Bu gençler sinirli ve azgındı, ama sevişmeyi çabuk öğrendiler ve şimdi pek çoğu büyüdü. Leman dergisinde Mehmet Çağçağ ise cinsel açlığı kelimenin tam manasıyla karikatürleştirdi ve çizgilerini “Abazan” kitabında topladı. Ancak günümüzün kendi rızaları dışında cinsel açlık çeken erkekleri gülünç olmanın ötesinde. “Abazan” o gözümüzde canlanan mağara adamı değil, zaten gönülsüz bakirlik de daha derin ve psikolojik.

Cinselliğin ya karikatürize edildiği ya da tabulaştırıldığı, bu yüzden de bir türlü seks üzerine gerekli diyaloğun gerçekleşmediği Türkiye’de “Anayurt Oteli” yeniden hatırlanmayı hak ediyor. Daha yeni, erkeklerin annelerinden bile tahrik olabileceğini söyleyenler çıktı. Hamileler sokakta gezmesin, kadınlar kahkaha atmasın diye açık açık konuşulduğu, “Ülkemi lezbiyen yapamayacaksınız!” diye hiç üzerine vazife olmayan insanların delirdiği bir toplumda Zebercet’leri ve olası sonuçlarını tartışmamızın adeta aciliyeti var.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar