Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Seçmen davranışları üzerine son iki yıldır herhalde hiç olmadığı kadar fazla konuşup tartıştık. Peş peşe gelen iki seçimde birbirinden farklı sonuçlar çıkınca, bu konuşmalar hayli azaldı. Seçim sonuçlarının birbirinden farklı olduğu da tartışmaya ayrıca muhtaç.

2023 seçimlerine giderken, muhalefetin kurduğu 6’lı Masa, o dönem artan hayat pahalılığı ve enflasyonla birlikte sandığın peşin galibi olarak ilan edilmişti. Sadece muhalefet tarafında değil, Cumhur İttifakı'nın kendi kamuoyunda bile bu yönde bir endişe hissediliyordu. Bir kısmında elbette.

Öyle olmadı.

Cumhur İttifakı parlamentoda net bir çoğunluk sağladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ikinci turda tekrar cumhurbaşkanı seçildi.

2023 SEÇİMLERİNİN MESAJI

Buradaki seçmen tercihinin hala yeterince anlaşıldığı kanaatinde değilim. Bunu da 2024 yerel seçimlerinden birinci olarak çıkan ana muhalefet partisine bakarak söylüyorum.

2023 yılındaki iki seçimi de kaybeden muhalefetin, elbette bir kısmı haklı gerekçelerle olsa da, dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef tahtasına oturtmak dışında bir analizi olmadı. Mevcut durumda bunun aşıldığını da sanmıyorum.

2023 sonrasında muhalif kamuoyunun bir bölümü, alışageldiğimiz yaklaşımları sergileyerek seçmeni hafife almayı tercih etti. En kibar versiyonu özetle şöyleydi: “Bu kadar büyük ekonomik sorunlara ve hayat pahalılığına rağmen hala iktidara oy veriyorsanız, bedeline katlanırsınız.”

Seçmene tepeden bakmak, tercihlerine saygı duymamak tatsız bir bahis ve malumunuz vatandaş-halk ayrımına kadar giden bir geçmişi var. 2023 seçimlerinin asıl mağlubu, muhalefetin kazanacağı konusunda partizanca bir kavgaya girişen okur-yazarlar oldu esasen. Onların zihin dünyasının bugün bile bu tepeden bakışın ötesine geçtiğini söylemek kolay değil.

TOPLUMSAL AKLIN BECERİSİ

Muhalefet, Mayıs seçimleri öncesinde masaya transfer ettiği ve bir şekilde AK Parti’nin hitap ettiği kesimlere dokunabileceğine inandığı iki partiden (DEVA ve Gelecek) beklediklerini almak bir yana, elindekilerin bir bölümünü de kaptırdı. Saadet Partisi’ni de eklersek bu partilerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyaset tarzını, toplumla kurduğu bağın anlam dünyasını ve dolayısıyla bunun oluşturduğu kimlik ve aidiyeti anladığını söylemek gerçekle bağdaşmaz.

Türkiye’deki seçmenin tercihlerini oluşturan ve onu sandığa götüren dinamikler, kuşkusuz kendi çıkarlarından bağımsız okunamaz. Ancak buradaki “toplumsal akıl”, ülkeyi kimin yöneteceği konusundaki arayışla, kendi çıkarını bütünleştirebilme becerisidir. Sıkça düşülen bir hata, bu tercihin rasyonel değil, duygusal gerekçelerle şekillendiği. Tam aksine eski deyimle sandıkta tecelli eden irade, birbirinden farklı gibi görünen bireysel çıkarların bir ortak tercihte buluşmasıdır.

ORTAK DEĞER VE KİMLİK

2024 Mart seçimlerini kazanmak, elbette muhalefet açısından çok büyük bir enerji kaynağı oldu. Benzer bir durum 2019 yerel seçimlerinde Ankara ve İstanbul’u kazandıklarında ortaya çıkmıştı. Ölçeği kıyas kabul etmez; ancak bu iki büyük kazanım üzerinden merkezi yönetime giden yol 2023’te muhalefete açılmadı.

2023 sandığı, milletin önemli bir bölümünün “beni yönetecek irade budur” mesajıyla şekillendi. Tekrar başka biçimde ifade edeyim. Bu durum, o seçmenlerin her konuda aynı düşündüğü, birbirinden farklı dünyaları olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak birleştirici olan ülkenin ana sorunları, gündemi ve bunu bütünleştiren kimlik oldu. Sözgelimi Ayasofya’nın açılması, savunma sanayiindeki başarı hikayeleri, yerli otomobil, dış politikanın dinamikleri. Özetle çok daha büyük bir anlam dünyasına karşılık gelen değer ortaklıkları.

SEÇMENİ OYALAMAK

Yerel seçimlerin böyle bir anlam arayışından veya birlikteliğinden daha farklı dinamikleri var elbette. Yerel seçim, ülkeyi emanet ettiğiniz siyasi iradeye vereceğiniz mesajların, daha az riskli zemini. Seçmen bunu da net biçimde ortaya koydu ve haritada kırmızı renk ortaya çıktı.

Birdenbire parlayıp sönen erken seçim tartışmalarının, en azından çok kısa sürede bir karşılığı olacağını düşünmüyorum. Sadece 2028 seçimlerinin zamanından önce yapılacağını görebiliyorum, o kadar.

Dün Türkiye’de 1990’lı yıllarda merkez sağdaki partilerin, kendisine oy veren kesimlerin siyasi merkezdeki taleplerine cevap veremediğini, ilgisiz ve oyalayıcı davrandıklarını ifade etmiştim. AK Parti’nin siyaset inşa ettiği alan da tam olarak burasıydı. Üstelik Milli Görüş tabanını da yanına alarak.

Şimdi muhalefetin, siyasi merkezin solunda (gerçekten öyle mi, henüz bilmiyoruz) tanımlamaya çalıştığı değişimin, öncelikle partide ve tabanda içselleştirilmesinde büyük sorunlar yaşanıyor. Türkiye, yaşanan tüm sorunlara rağmen hak ve özgürlükler çıtasında hayli mesafe aldı ve bunun mimarı da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la partisi.

CHP’nin değişim iddiasının, hak ve özgürlükler alanında elde edilenleri koruyup koruyamayacağı noktasındaki kuşkular çok canlı. Bu konuda sahici bir tavırla toplumu ikna edemediği takdirde, geçmişte seçmeni oyalayıp müesses nizamla iş tutan merkez sağ partilerin akıbetine uğrayabilir. Okur-yazar partizanların bundan fazlasını üretmesi imkansız zaten.

Türkiye’nin o sınavlara tekrar gönüllü olacağını hiç sanmıyorum. Bu tabloda AK Parti’nin yeni dönemde ne yapacağı ise başka bir yazının konusu olsun.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar