Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör CHP'de kimin acelesi var?

        2024 yerel seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı atmosfer, 2028 genel seçimlerine giden yolu ne kadar kısaltacak? Daha açık ifadesiyle seçimler zamanından önce yapılacak, ama ne zaman.

        AK Parti ve Cumhur İttifakı'nın, hem parlamentoyu hem de cumhurbaşkanlığını kazanmasından sadece 10 ay sonra yerelde uğradığı kayıp, bu hareketliliğin en önemli nedeni elbette. 31 Mart’ta iktidar lehine sonuçlar çıksaydı, seçimlerin ne zaman yapılacağı konusunda bir tartışmanın karşılık bulması kolay olmayacaktı.

        Ancak erken seçim tartışmasını asıl tetikleyen, sadece CHP’nin etrafında toparlanan muhalefetin kazanması değil. Özeti şu: 2019’da İstanbul büyükşehir belediye başkanı olan Ekrem İmamoğlu’nun, 2024’de bir kez daha sandıktan galip çıkması; benzer bir sonucu Ankara’da Mansur Yavaş’ın, çok daha büyük bir farkla tekrarlaması.

        İMAMOĞLU TARTIŞMALARDAN RAHATSIZ DEĞİL

        İmamoğlu, daha birinci döneminden itibaren belediye başkanlığından çok, geleceğin cumhurbaşkanı adayı olarak tartışıldı. Benim tezim şu. Bu tartışmayı oluşturan, zaman zaman köpürten ve gündemde tutan bizatihi kendisi ve ekibi oldu.

        Kritik sorunların yaşandığı dönemlerde İstanbul’da bulunmamasından, yabancı diplomatlarla olan temaslarına kadar hemen her başlıkta yaşanan tartışmalar, İmamoğlu cephesini sanıldığının aksine rahatsız etmedi. Bugünden geriye baktığınızda şunu görebilirsiniz. Rakiplerinin ya da iktidar tarafından gelen eleştirilerin, güncel boyutuyla İmamoğlu’na verdiği hasarın, sürecin genelinde kazanç olarak değerlendirildiği çok açık. Kısacası, kendisine dair gündemin tamamını belirlemek gibi boş bir çaba yerine, etrafında oluşan olumlu ya da olumsuz tartışmaları enerjiye dönüştürmeyi hedefledi.

        NEDEN ACELE EDİYOR?

        2023 seçimlerinin ardından İmamoğlu’nun yaptığı değişim çağrısı, nihayetinde CHP kurultayında sonuçların Kemal Kılıçdaroğlu aleyhine şekillenmesini sağladı. İşin bu tarafı İstanbul tarafına, parti içinde bir güç alanı ya da daha doğru deyişle “kabul” sağladı. 2024 yerel seçiminde hem İstanbul seçimlerindeki sonuçlar, hem de Türkiye genelindeki tablo bu yükselişi daha da artırdı.

        Artık Ekrem İmamoğlu ve ekibi, ayrıca kendilerine yatırım yapan sermaye çevreleri, muhalif kamuoyu ile birlikte cumhurbaşkanlığı iddialarını yüksek sesle dile getiriyor. Ancak buradaki yol haritasının bu denli aceleye getirilmesinin, ortaya çıkması muhtemel bazı yargı kararlılarıyla doğrudan ilgisi var. Üstelik acele kısmı, özellikle siyasi yasağı davet edercesine şekilleniyor.

        Hiç kuşkusuz, “ahmak” ifadesi üzerinden ortaya çıkan dava sürecinin siyasi yasağa dönüşmesi kabul edilebilir bir durum değil. Böyle bir kararın, geniş kesimlerde alacağı tepki de şimdiden ortada. Ancak tüm bunlar asıl sorunun üzerini, en azından dikkatli gözler açısından örtmüyor. Böyle bir kararın üzerine inşa edilecek siyasi stratejinin başarıya ulaşması sanıldığı kadar kolay mı gerçekten?

        CHP'NİN KURUMSAL YAPISI

        CHP, kurumsal yapısı, geleneği ve siyasi kodları açısından elbette bu tür süreçleri kendi inisiyatifinde tutmayı ister. İster ama mevcut tabloda Özgür Özel’in bunu yönetebilmesi hiç kolay görünmüyor.

        Mansur Yavaş’ın eski özel kalem müdürü ve şimdi milletvekili olan Yüksel Arslan’ın sosyal medya mesajından sonra yaşanan gelişmeler bunu gösteriyor. Özel, ABD’den döner dönmez her iki belediye başkanıyla üçlü zirve yapacağını söyledi.

        Siyasi tarihimizde örnekleri var. Bu tür rekabetler başladığında, ilk refleks genelde "esasen böyle bir ayrılığın ve rekabetin olmadığı"na dair beyanlar üzerinden olur. Ancak böylesine sert bir rekabetin “Durun siz kardeşsiniz” tadında yönetilmesi mümkün değil. Öyle olduğunu düşünen de sadece kendisini kandırmış olur.

        REKABET DOĞRUDAN DEĞİL, ŞİMDİLİK

        İmamoğlu ve Yavaş arasındaki rekabetin en ilginç tarafı, halihazırda her ikisi tarafından bunun ifade edilmemiş olması. İstanbul tarafı iddiasından bir an bile geri durmuyor elbette. Diğer yandan tüzük kurultayında olduğu üzere doğrudan Yavaş’ı hedef alan hamleler de birbirini ardına geliyor. Şimdilik herkes üçüncü taraflara topu atarak, olup bitenin kendisiyle alakasının olmadığını beyan ederek durumu idare ediyor.

        Her iki tarafın da birbirini fazlasıyla ciddiye aldığını, ancak özellikle kurumsal anlamda partiyi yıpratma endişesiyle doğrudan birbirlerini hedef almadıklarını söylemek de yanlış olmaz.

        İmamoğlu’nun “CHP merkezde durmalı tabii, partimiz zaten merkezde duruyor. Bunu sağ ya da sol olarak görmemek lazım. Ben de kişisel olarak merkezi temsil ediyorum; kendimi Türkiye'nin merkezinde görüyorum” sözlerinin partisinin kodlarında ne denli karşılık bulacağını görebilmek için henüz erken. Kılıçdaroğlu’nun “merkezden sola değil, soldan merkeze bakan siyaset” tanımının parti içindeki karşılığını hafife almamak gerekiyor.

        Peki Mansur Yavaş tarafında durum nasıl? Geleceğe dair belirginleşmiş bir strateji var mı?

        Bir sonraki yazıya.