Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Siyaset neden temkinli?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        31 Mart seçimlerinin ardından yapılan değerlendirmelerin, aradan geçen üç haftaya rağmen bir zemine oturduğunu söylemek zor. Okur-yazarların anlama çabaları elbette önemli ve elimden geldiğince pek çoğunu takip ediyorum. Fakat benim kastım siyasetin bu yöndeki yaklaşımlarına dair.

        Mevcut tabloda, ne anlama geldiğini tam olarak bilmediğimiz “ılımlı” siyaset ve “yumuşama” sözleri öne çıkmış durumda. Bundan kasıt seçim gecesi ve sonrası ortaya çıkan birkaç temkinli değerlendirme ya da “beklenmedik” sayılan adımsa, gereğinden fazla acele ettiğimizi düşünüyorum. Türkiye’de siyasetin en ustaca yaptığı işlerin başında “zaman kazanma” ve “zamana yayma” gelir. Dolayısıyla mevcut tabloda iktidarın ve muhalefetin bundan fazlasını yaptığını söylemek abartılı olur.

        Bu durumun anlama kapasitesiyle ilgili olduğunu da düşünmüyorum. Asıl konu, Türkiye’nin iç dinamiklerinden çok, bölgesindeki gelişmeler ve küresel ölçekte ülkemize yönelik ilgileri ve ilgisizlikleri anlamak. 2023 seçimlerinde kazanan tarafın, 10 ay sonra yerelde büyük kayıplara uğraması, elbette pek çok iç dinamikle yakından ilgili. Ancak ortaya çıkan yeni durumun, 2028 ve sonrasına dair nasıl bir siyasi mimari üreteceğini, bölgeye ve dünyaya bakmadan anlamak mümkün değil.

        Hemen her katmanıyla siyasetin ve siyasetçinin; öte yandan ülkenin gidişatına dair sorumluluk sahibi olan herkesin asıl bu noktada temkin sahibi olduklarını öngörüyorum. İç siyasetin ana başlıklarından her biri, “Bölgede ve dünyada ne olacak, Türkiye nerede ve nasıl pozisyon alacak” sorusundan bağımsız ele alınamıyor. Ekonomiyi, uluslararası zeminlerdeki yeni süreçlerden bağımsız anlayabilir miyiz? Herhangi bir bölgesel sorunla iç dinamiklerimizin irtibatını görmezden gelebilir miyiz?

        DEVLETE KARŞI SİYASET ÜRETMEK

        Yerel seçimlerde muhalefetin başarısını önemseyen, bunu Türkiye için bir çıkış ve umut olarak gören entelektüellerin de birkaç istisna dışında bu başlıklara ilgisi hayli zayıf. “Muhalefet yerel yönetimlerde yakaladığı başarıyı iktidara nasıl taşıyacak” sorusuna, Özgür Özel’in araladığı kapıdan cevap vermek şimdilik yeterli görülüyor. Devlete karşı milletin yanında olmak, hatta “devlete karşı siyaset üretmek” başlığında devam ediyor.

        Öncelikle Özel’in milletin yanında olmakla ilgili söylediklerinin, bulunduğu siyasi zeminde karşılığının ne olduğunu gerçekten bilmiyoruz. Bu sadece CHP’nin kurucu parti olmasından, Kemalizmle olan irtibatından ve burada beklenen değişimin zorluğundan ibaret bir konu değil. Devlet ve millet üzerinden yapılan tanımların, Türkiye’nin yakın geleceğini ne denli kuşatacağı sorusu, muhalefetin gündeminde ya yok ya da bilerek ıskalanıyor.

        İşin bir de karşı tarafı var elbette. Burada pek çok yazıda AK Parti’yi merkeze alan bir eleştiriye yer verdim. Şöyle aktarayım. “Türkiye’de demokratik siyasetin çatısını yükselten, vesayete karşı mücadelede en zor zamanlarda bile dik duran AK Parti, kendisine bu rotadan ayrıldığı yönünde gelen eleştirileri dikkate alacak mı.” AK Parti, bu yöndeki toplumsal mesajı doğru okumak zorunda. Seçim sonucuna dair diğer tüm dinamiklerin, bir şekilde bu ana başlıkla ilgisi var. Ekonomideki sıkıntıların hak ve özgürlük talepleriyle; ayrışmaktan, tartışmaktan yorulmuş insanların geleceğe dair umutsuzluklarının birbiriyle ilgisi olmadığını söyleyebilir miyiz?

        DİLEMMA

        Dilemma çok güzel bir kelime. Bugün “ikilem” olarak ifade ediyoruz. İşte tam burada karşımızda bir dilemma var.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’den beklenen, sadece ekonomik şartları düzeltmesi, emeklilerin haklı taleplerini yerine getirmesi, teşkilatlarda, partide vb değişimler yapması değil. Gayet net bir mesaj var. Toplumun değişim yönündeki talepleri, diğer sorunlardan daha fazlasını içeriyor. Daha önce bu talepleri siyasi merkeze taşıyan ve çözüm üreten Erdoğan’ın bu yönde adım atması bekleniyor.

        Oysa muhalefet için durum çok farklı. Seçimlerin birinci partisi olan CHP’nin, pratikte yanına aldığı muhalif unsurlarla birlikte dile getirdiği hak ve özgürlük talepleri, pek çok dinamikle birlikte yerelde kazandıkları başarıda önemli rol oynadı. CHP bu taleplerinde ne denli sahici ve derinlikli yaklaşımlara sahip; o ayrı bir tartışma konusu. Ancak mevcut tabloda bu yöndeki söylemlerinin karşılığı var.

        Peki, “devlete karşı siyaset üretmek” gibi fazla zorlayıcı tanımları bir kenara bıraksak bile; CHP’nin devlet yönetiminde nasıl bir zihin dünyasına, yol haritasına ve mevcut sorunlara dair hangi hazırlıklara sahip olduğunu biliyor muyuz? Bu soruyu erken bulanların, eğer Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiren devasa sorunları ve dünyadaki yeni dinamikleri öteleme ya da erteleme imkanları varsa bilemem tabi.

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kritik bir Irak ziyareti yapıyor. Kritik lafın gelişi; esasen hayati önemde birçok hamlenin devamı ve yenilerinin habercisi bu ziyaret.

        CHP’nin bu meseleye dair fikrini ve önerilerini, gündemlerinde erken seçim olmadığı için duyamayacak mıyız mesela?

        Ne dersiniz?