Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Murat Bardakçı "Sanatın sofrası" değil, kenefi!

        İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Feshane’de açtığı “Ortadan Başlamak” sergisinin etrafında kopan fırtına malûm... Eleştiriler, protestolar, gösteriler ve nihayet geçenlerde başlayan soruşturma...

        Burada, malûm sergide yeralan objeler hakkında yorum yapmayacak, sadece sergi kataloğunun “Türkçe” olduğu iddia edilen önsözünden bahsedeceğim...

        “Ortadan Başlamak” başlıklı bu önsözün bazı cümlelerini, okuyucuya birkaç dakika boyunca çektireceğim azaptan dolayı peşinen binbir özür diledikten sonra aşağıda naklediyorum:

        “Çizgisel yani noktasallığın dizgiselliği üzerine kurulu geometrilerden, uzamın değişken, görece, bükülen ve akışkan yorumuna geçiş mutlak ve doğru tanımlarını imkânsız kılıyor. İki nokta arasından artık tek doğru geçmiyor. Bir “doğru nokta” bulma çabasının, başlamak ve bitirmek için doğru yeri aramanın fraktal geometride karşılığı yok. Diğer yandan bu yaklaşım “bilme”nin karşında konumlanmıyor. Görelilik bütünlüğün yitimi anlamına gelmemeli. Aksine çoğulluğu ve farklılığı, parça ve bütünü özerk ve birarada tahayyül etmeyi mümkün kılabilmeli. Modernitenin kendinden menkul ve makbul öznesini, uygun zamanı ve mekânı verili kabul etmek artık ne siyasi ne de sanatsal perspektifte geçerliliğini koruyabilir. Görecelilik ve mutlaklık arasına sıkışmak, sınırlar ve sınırsızlık arasında bir yer aramak paradoksal ise yaşamda “görünmez ama elle tutulur, kanıksanmış ama şaşırtıcı, dünyevi ama aldatıcı” olanda bulduğumuz heyecan nedir? Heterodoks, çoğulcu bir “farklılıklar” kümesi nasıl bir arada, uyumlu ve hak temelli kurulur, işletilir? Birler nasıl bir arada yaşayacak? Bu soruların cevabını vermeye “şimdi ve buradan” dan, ortadan başlamak gerekiyor. Tarih Meleği’nin (Angelus Novus) yıpranmış ve savrulmuş gidişinden geriye doğru bakarken, gündelik olanda zuhur edene tutunmaktan başka şansımız var mı?”

        KENTİN DÖL YATAĞI VE ANA RAHMİ...

        Azâbınız maalesef bitmedi, “Önsöz” devam ediyor:

        “Ortadan Başlamak: Ulusal geçmişin sabitliğini, modernitenin zincirlenmiş zamansallığını “tarih bitti” diye kestirip atmadan, varoluşsal hafifliği ile reddetmeden bugünden, bugünün şimdisiyle başlamak. Koparılıp atılanı, koptuğu yerden, yıkılanı yıkıldığı yerden bir arkeolog gibi şimdiden başlayarak bağlamak; “Toplumsalı Yeniden Toplamak” görevi bizi bekliyor.

        Bu sergi ile “başladığımız yer” kadim bir kentin döl yatağı, kurucu ana rahmi. Huzursuz, kusurlu ama heyecan verici bir istisna mahali. Modernleşmenin motor gücü sanayileşmenin evrensel rol modeli bir strüktürün sahillerine dizilmiş “fabrika-mekanların” kalan son örneği. Kutsallık ve egemenliğin dikey mutlak krallığına karşı, görünmez hegamonyanın olabildiğince toprağa yakın, yayılmacı, çoğalabilir, kapsayıcı mekanlaşması.

        ...Ama burada, bugün bizim tarihe eklemlendiğimiz yerde, seri üretimin yaratıcılıkla gerilimli ilişkisinden bir başka fikir doğuyor. Makinenin ve sistemin işleyişinin içindeki bir parçanın, avara kasnağın temsil ettiği boş zaman; özgür emeğin ve serbest zamanının işlevine dair bir tartışma açıyor. Bugün şimdi, sanat adı altında bizi buluşturan “avara kasnak” aylaklığın, oyunbazlığın, yaratıcılığın, dışa çıkmanın, durup dışarıdan bakmanın, sınır ötesinin, özgür eleştirinin, korkmadan düşünmenin tüm çağrışımlarına açık bir dayanışmanın sembolü haline geliyor. Daha yaşanır, eşitlikçi, özgür bir zamanın vaadini taşıyan “Artİstanbul Feshane” Haliç ve sanatla buluşurken yeni bir dünyaya, şimdi ve burada bir geçit aralanıyor. Bu davet tüm gerilimlerin ve sonsuz arzuların tam ortasından, özgürce yeniden ve hep beraber başlama iradesini gösterenlerin. Sanatın sofrasına hoş geldiniz.”

        Meramını tuhaf, tatsız-tuzsuz, kekremsi ve her kelimesi okuyucuyu küçük görüp onlara “Siz cahilsiniz, ben entelim! Aha işte, üslûbum bile bambaşka! Ama bu üslûbu siz cahiler nah anlarsınız!” diye haykırma çabasıyla seçilmiş noktasallı, dizgiselli, döl yataklı, rahimli, “avara kasnak”lı ve Paul Klee özentili bu takır-tukur kelimeler yığınının gerisindeki sergiyi varın, hayâl etmeye çalışın...

        “Önsöz” olduğu iddia edilen bu yığın, “Sanatın sofrasına hoş geldiniz” cümlesi ile bitiyor...

        Böyle bir uydurma dil ve üslûp ile sanatın “sofrasına” değil, sadece kenefine gidilir!