Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

“Tangerine” (2015), “The Florida Project” (2017) ve “Red Rocket” (2021) ile tanıdığımız Sean Baker, son 10 yılın öne çıkan bağımsız Amerikan yönetmenlerinden biri. Geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye ile dönen ve eleştirmenlerden çok yüksek notlar alan yeni filmi “Anora”, ABD’de sınırlı sayıda kopyayla gösterime girdiği ilk günlerde aldığı başarılı gişe sonuçlarıyla dikkat çekti.

Sean Baker, bir röportajında “Anora”yı arkadaşlarından duyduğu gerçek bir olaydan ve Rus kökenli Amerikalıların düğün videolarının montajını yaptığı yıllardaki kişisel gözlemlerinden esinlenerek çektiğini söyledi. Baker’ın, “Modern Whore” (2018) adlı kitapta seks işçisi olarak geçirdiği dönemi anlatan Kanadalı yazar ve oyuncu Andrea Werhun’la danışman olarak çalıştığını da not edelim.

Film, New York’ta Headquarters adlı striptiz kulübünde çalışan, herkesin Ani dediği 23 yaşındaki Anora’nın (Mikey Madison) günlük hayatından sahnelerle açılıyor. Sean Baker, Ani’nin iç dünyasına, düşüncelerine mesafeli duruyor. Onu dışardan gözlemliyor. Çalıştığı kulüpte geçirdiği saatleri; müşterileri, mesai arkadaşları ve yöneticileriyle ilişkilerini gösteriyor daha çok. Coney Island’da, Rus kökenlilerin yaşadığı Brighton Beach diye anılan bölgede oturduğunu görüyoruz. İş dışındaki ev veya özel hayatından fazla an paylaşmıyor bizimle. Ayrıca, film boyunca Ani’nin geçmişiyle ilgili verdiği bilgileri kasten çok sınırlı tutuyor. Annesinin Miami’de yaşadığını ve babasını hiç tanımadığını öğreniyoruz sadece. Seks işçileri üzerine kurulu filmlerdeki, “önce hayallerini, hedeflerini öğreniriz” şeklindeki karakter motivasyon klişelerini pek umursamıyor Sean Baker. Kriz patlak verene kadar onun nasıl bir insan olduğuna dair yönlendirici ve somut bilgiler vermekten uzak duruyor. Her şeyi sezgilerimize bırakıyor ve Ani’yi kendi başımıza, olayların akışı içinde tanımamızı istiyor.

“Anora” ilk bakışta daha önce benzerlerini çok seyrettiğimiz tanıdık bir hikâye gibi görünüyor. Ani, gece kulübünde Rusça bilen tek kız olması nedeniyle tanışıyor 21 yaşındaki Ivan (Mark Eidelshtein) ile. Rusça ve İngilizce konuşarak anlaştıkları ilk dakikalardan itibaren birbirlerine hızla yakınlaşıyorlar. Ivan’ın Las Vegas’taki evlilik teklifi sahnesine kadar olaylar, klişelerden uzakta ama tahmin ettiğimiz yönde gelişiyor. Ani ile Ivan güzel vakit geçiriyor, sürekli sevişiyor ve uyumlu çift olmanın tadını çıkarıyorlar.

“Anora”yı, başta “Özel Bir Kadın” (Pretty Woman - 1990) olmak üzere benzer hikâyelerle karşılaştırmak, ayrıştığı noktaları bulmak kuşkusuz zihin açıcı olabilir. Bu sayede, Sean Baker’ın yaklaşımı üzerine ipuçları bulabiliriz belki. Ama “Anora”, asıl farkını, Ivan’ın Rusya’daki annesi Galina (Darya Ekamasova) ve babası Nikolai Zakharov’un (Aleksie Serebryakov) evlilikten haberdar olmasıyla birlikte başlayan olaylar zincirinde ortaya koyuyor. Hatta “esas öykü”nün Igor’un (Yura Borisov) eve girmesi ve Ani ile tanışmasıyla başladığını dahi söyleyebiliriz. İronik olan, Igor’un Toros (Karren Karagulian) ile Garnick’in (Vache Tovmasyan) yanında, olay mahallinde asli unsur olmaktan ziyade yedek güç niyetine bulunması, yaşananlara ne kadar dahil olursa olsun her şeye biraz dışardan bakması... Çünkü Toros ve Garnick, Ivan ile Ani’nin evliliğinden birinci derecede sorumlu tutulacaklarını biliyorlar. Igor’un ise öyle bir derdi yok. O yüzden, Ani’yi ve onun verdiği mücadeleyi tarafsız şekilde gözlemleme şansına sahip.

Toros’un müdahalesine kadar seyirci olarak açıkçası Ani’den hep birkaç adım önde hissediyoruz kendimizi. Demek istediğim, sadece ailenin evliliğe göstereceği tepkiyi değil, Ivan’ın tavrının ne olacağını da aşağı yukarı biliyoruz. Kaldı ki, olayların nasıl sonuçlanacağı veya Ivan’ın neler yapacağından ziyade asıl olarak Ani’nin tepkilerini ve bu süreçte nasıl davranacağını merak ediyoruz. Garnick ve Igor’un gelişiyle, bu sorunun yanıtı şekillenmeye başlıyor. Yeni bir Ani çıkıyor sahneye. Kolay teslim olmayan, kendini zayıf görmeyen, mağdur psikolojisine girmeyen, savaşçı ve güçlü bir Ani…

Öte yandan, Ani’nin her şeyi değiştirebileceğine gerçekten inanmasının, biraz kafa karıştırıcı bir yanı var. Hatta, “Olayların başka türlü sonuçlanacağını nasıl düşünebilir?” diyerek Ani’yi anlamakta zorluk çeken ve sırf bu yüzden filmi çok sevmeyecek seyircilerin çıkması şaşırtıcı değil. Ama üzerine düşününce Sean Baker’ın soruyu kasten ortaya attığı belli oluyor. Zaten Ivan’ın annesinin uçaktan inmesiyle başlayan final sekansında Ani’nin duygusal dünyasına daha derinlemesine nüfuz ediyoruz. Kesin olan, Baker’ın yanıtları bize bırakması, ipuçlarıyla yetinmesi…

Igor ile ilişkisinin Ani’yi anlamak için anahtar işlevi taşıdığını düşünüyorum. Çok uzun süre Igor’u görmezlikten geliyor veya öyle görünmek istiyor Ani. Ama finalde Igor, onun gerçekten nasıl biri olduğunu gösteren bir karaktere dönüşüyor. İkisi de birbirlerini etkiliyorlar. Otomobilde geçen o son sahne, bence filmi başka bir seviyeye taşıyor. Film bittiğinde Ani’nin hayatında hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağını hissediyoruz.

Ani’yi anlamak için şu sorulara dönmekten yanayım: Ivan’ın teklifini kabul ettikten sonra Ani, ailenin evliliği onaylayacağına gerçekten inanıyor mu? Daha önemlisi, Ivan’a güveniyor mu? Sean Baker’ın yanıtlarını kasten belirsiz bıraktığı sorular bunlar ve kafamızdaki şüpheler, Ivan’la tanıştığı ilk döneme kadar gidiyor. Sözgelimi, evine ilk kez geldiğinde Ivan’a “Ne yaptın da bu kadar zengin oldun?” diye sorması, biraz tuhaf. Çünkü Ivan’ın ailesinin evinde kalan ve ebeveyn parası yiyen bir evlat olduğu her halinden belli aslında. 21 yaşında olmasına rağmen Ivan’ın son derece toy olduğunu ve henüz ergenlikten çıkamadığını Ani’nin anlamaması, biraz zor görünüyor. Kuşkusuz, burada farklı okumalar yapmak mümkün. Ani ya gerçekten saf biri ya kendini kandırıyor ya da iltifat ederek Ivan’ın özgüvenini artırmak istiyor.

Bu detaydan daha önemli olan nokta ise Toros ve ekibinin eve gelmesinden sonra, Ani’nin Ivan’la olan ilişkisine güvendiğini veya güvenmek istediğini görmemiz... Hatta çift olarak aileye karşı birlikte duracaklarını umut ediyor. Hem de içtenlikle… Üstelik Ivan’ın verdiği ilk tepkiye rağmen… Açıkçası buralar kafamızın biraz karıştığı yerler. Ani’nin, tanıştığı andan itibaren Ivan’ı ve kişiliğini çözemediği yönünde bir okuma yapmak ve ona “çok saf” biri deme olasılığı beliriyor zihnimizde. Öte yandan, Ani’nin saf olmaktan ziyade neye inanmak istiyorsa ona inandığını düşünmek de mümkün.

Sean Baker belirsizliklerin çözümü için ara sıra bazı ipuçları veriyor. Mesela, ilk günlerde isminin anlamını internette bulan Ivan’a “Biz Amerika’da isimlere çok fazla anlam yüklemeyiz” diyor Anora. Ivan’ın naif romantizmine gerçekçi bir yaklaşımla karşı çıkıyor. Buna karşılık, evlendikten sonra Disneyland’e gitmek ve orada prenses temalı otel odasında kalmak istemesi, duygusal hayallere sahip olduğunu ve bunları Ivan’la gerçekleştirmeyi amaçladığını gösteriyor. Üçüncü önemli ipucu ise Ivan’ın “Seninle ABD’de kalmak ve Rusya’ya dönmemek için evleniyorum” demesi… Büyük olasılıkla Anora’yı etkileyen bir açıklama bu…

Bana sorarsanız, Ivan’ın olgun biri olmadığının ve ailesinin öğrenir öğrenmez evliliği bozmak için harekete geçeceğinin en başından itibaren farkında Ani… Ama yine de evlenmek ve şansını denemek istiyor. Sadece kendi mücadele gücüne değil, aralarındaki sevginin Ivan’ı daha güçlü kılacağı ve onu değiştireceği fikrine de tutunuyor. Ivan’ın değişmek, ailesinden bağımsız bir yetişkin olmak için kendisiyle evlendiğini düşünüyor. Gerçekleri boş verip hayallerine ulaşmak için elinden geleni yapması, açıkçası şaşırtıcı değil. Tam bir Amerikalı gibi davranıyor ve kendi Amerikan rüyasının peşine düşüyor.

“Anora” oyuncuların performanslarıyla etkisini artıran bir film. Mikey Madison ortaya öyle bir karakter çıkarıyor ki Ani rolünde başka hiç kimseyi hayal edemiyorsunuz. Mark Eidelshtein (Ivan) ve “6 Numaralı Kompartıman”dan (Hytti nro 6 - Compartment No. 6 - 2021) hatırladığımız Yura Borisov (Igor), ondan hiç aşağı kalmıyor. Üçünün de mükemmel oynadığı birçok sahne var. “Ek işi” için vaftiz törenini yarıda bırakan ama sonra birçok ahlakçı yanına tanık olduğumuz papaz Toros’da Karren Karagulian ve Garnick’te Vache Tovmasyan’ın adlarını unutmamak gerek. Onlar da çok iyiler.

Sean Baker görüntü yönetmeni Drew Daniels ile “Anora”yı anamorfik lensler ve Arricam kamerayla Kodak Vision 5219 35 mm film kullanarak çekmiş. Biçimi öne çıkaran bir tercih bu ve filmin gerçekçi yanıyla kontrast oluşturuyor. Yönetmenliği ve anlatımı beğendim. Daniels’ın özenli görüntü çalışmasına da hiçbir itirazım yok. Ama genellikle mobil kameranın kullanıldığı “Anora”nın anamorfik lenslerle 35 mm olarak değil, daha dar formatta dijital olarak çekilmesinin eldeki dramatik malzemeye daha uygun bir görsel sonuç vereceğini düşünmekten kendimi alamadığımı belirtmek isterim.

Ivan ile Ani’nin aşk yuvası olan Brighton Beach’teki o büyük evin bir dönem gerçek bir Rus oligarka ait olduğunu not edelim. Ani’nin çalıştığı gece kulübünün loş karanlığı ve koyu renkleri ile bu mekânın ferahlığı, açıkçası filmin lehine çalışan bir kontrast...

Amerikalı eleştirmenler kadar olmasa da “Anora”yı beğendim. Buna karşılık, filmin gereksiz yere uzadığını, Sean Baker’ın komedi dozunu yükseltmek için yan karakterlerle ilgili detaylara çok fazla girdiğini, Ivan’ı arama sürecinin çok uzattığını ve o etkileyici finali gereksiz yere geciktirdiğini düşünüyorum.

7/10

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar