Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi
“İçinde Kim Var?” (It’s What’s Inside), hikâye olarak baktığınızda temelde üç geleneği iç içe geçiren bir film… Öncelikle, “eski arkadaşlar yıllar sonra buluşur” filmi var karşımızda. İkinci olarak ise “beden değiştirme” motifi… Birçok beden değiştirme filmi tür olarak fantastik etiketini taşırken burada farklı olarak bilimkurgu janrının içindeyiz. Çünkü her şey, icat edilmiş bir makineyle ilgili… Eski moda çantada taşınan ve analog hissi veren bir beden değiştirme makinesi bu… Forbes (David Thompson) çantayı açtığında, arkadaş toplantılarında hep birlikte oynanan “masa oyunları” geliyor aklımıza. Dolayısıyla, bir “oyun gecesi” filmi seyrediyoruz aynı zamanda. Tabi ki oyun gecesi filmlerinin çoğunda olduğu gibi sürprizler bekliyor bizi.
“İçinde Kim Var?”ı yazıp yöneten Greg Jardin’in başarısı, filmin sinema tarihindeki karşılıklarını veya benzerlerini süratle unutturması ve “İlk kez böyle bir şey” seyrediyorum hissini vermesi… Bunun da galiba iki nedeni var: İlki, beden değiştirme fikrine farklı şekilde yaklaşması… İkincisi ise görsel atmosferi ve anlatımı…
Önce hikâyeyi özetleyip görünürdeki temalara bakalım. Filmin ilk sahnelerinde, ilişkileri hiç iyi gitmeyen Shelby (Brittany O’Grady) ile Cyrus’u (James Morosini) tanıyoruz. Shelby ilişkide şeffaf, yapıcı ve pozitif; Cyrus ise samimiyetsiz ve kaçak… Yaşadıkları krizi çözemeden, eski arkadaşları Reuben’in (Devon Terrell) düğününden bir gece önce evinde organize ettiği buluşmaya gidiyorlar. Öyle bir buluşma ki, 8 üniversite arkadaşı 8 yıl sonra ilk kez bir araya geliyor. Film ilerledikçe aralarında kapatamadıkları eski hesaplar, gizli arzular ve kıskançlıklar açığa çıkmaya başlıyor; çatışmalar giderek büyüyor.
Karakterler ve aralarındaki ilişkiler konusunda, filmin çok yeni şeyler söylediğini, dramatik derinlik sağladığını öne süremem. Beden değiştirme psikolojisi üzerine kafa yorulduğunu iddia etmem de mümkün değil. Zaten öyle bir tempo var ki, kriz ve çatışmalar peş peşe geliyor. Cinsel arzular, kıskançlık ve intikam duygusu, geceyi içinden çıkılmaz bir kaosa doğru sürüklüyor. Dolayısıyla, sadece karakterlerin değil, bizim düşünmemize de vakit kalmıyor. Kesin olan, filmin beden değiştirmeyi daha çok cinsel fantezi, ikiyüzlülük ve yalanlar üzerinden ele alması… Bunun tam karşısında ise başta Shelby olmak üzere süreci başkalarının gerçek kimliğini açığa çıkarma fırsatı olarak görenler var. Özellikle Shelby’nin Cyrus’u darmadağın ettiği sahneler dikkate değer.
Greg Jardin tüm bunları öyle bir paketleyip sunuyor ki, film eğlenceli bir seyir deneyimine dönüşüyor. Karakterler hayatlarının en zor gecelerinden birini yaşarken biz de çaresizliklerine, içine düştükleri çıkmazlara gülüp duruyoruz. Çünkü yaşanan sorunların gerisinde geçmişteki günahlar, ikiyüzlülükler, kibir ve kontrol edilemeyen cinsel arzular var. Karakterlerin finaldeki durumlarını düşündüğümüzde; çoğunun cezalandırıldığını görmemiz mümkün. Özellikle 8 yıl önce olup bitenleri düşündüğümüzde, şiirsel adalet fikri çıkıyor karşımıza. Senaryoyu yazarken Greg Jardin’in aklında devam filmi fikri var mıydı bilmiyorum ama hikâyenin değil, sadece filmin sona erdiğini söylemem gerek. Orantısız şekilde cezalandırılanları ve diğer trajik sonuçları düşündüğümüzde, ikinci beden değiştirme oyunuyla başlayan kaosun finalde sona ermediğini, tam aksine zirveye çıktığını görüyoruz.
Peki, hikâyenin altında yatan motiflere baktığımızda neler görüyoruz? Sözgelimi, “beden değiştirme”, gecenin ilk saatlerinde partiye getirilen yeni bir uyuşturucu gibi aslında. Birkaç deneme sonrasında herkes beden değiştirmeyi ister hale geliyor, özellikle ikinci denemelerinde çoğunluğun oyunu bitirmek istememesi dikkat çekici. Başka bedene sahip olmaya duyulan arzu kadar, gerçekte kim olduğunun bilinmemesi de çekiyor onları. Kıskançlık krizi ve gizli gündemi olan ikisi dışında, diğerlerinin kafalarının iyi olduğunu görüyoruz.
Açılış sahnesinde Shelby’nin cinsel fantezi niyetine peruk takması, Nikki’nin (Alyce Debnam-Carey) Instagram hesabında ilişkilerde yeniliklerden söz ettiğini unutmamak gerek. Alt metindeki temel nokta, beden değiştirmenin içgüdüleri ve gerçek kimliği açığa çıkarması aslında…
“İçinde Kim Var?”, “tek mekân” filmi aynı zamanda. Shelby ile Cyrus’u kendi daireleri ve yolculuk sırasında otomobillerinde gördüğümüz ilk iki sahneyi bir yana bıraktığımızda, nerdeyse tüm film Reuben’in yaşadığı büyük evde geçiyor. 8 yıl önce ölen annesinden kalma ev, içiyle dışıyla büyük bir modern sanat galerisinden farksız. Tablolar, parçalı aynalar, enstalasyonlar, heykeller, sanat eserini andıran objeler bir yana, evin içindeki ışık oyunlarını da unutmamak gerek. Evi, kendi adıma filmin karakterlerinden biri olarak değerlendirmekten yanayım. Hatta ev ve içindeki sanat eserlerinin bazen olup bitenlere müdahale ettiğini dahi söyleyebiliriz. Bahçede duran ve dışardan gelenleri karşılayan vajina heykeller ile finali bir arada düşündüğümüzde, evin ölümü ve yeniden doğumu çağrıştıran yanları da var. Sıcak ve canlı renklerin hâkim olduğu evin, tıpkı beden değiştirme gibi karakterlerin bilinçdışını harekete geçirdiğini öne sürebiliriz.
Yönetmen Greg Jardin ve kısa filmlerinde de birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Kevin Fletcher, görsel atmosferi kurarken Dario Argento’nun “Suspiria” (1977) filmini ve oradaki renk paletini model aldıklarını söylüyorlar. Benimse seyrederken aklıma “Suspiria” ve Argento filmlerinden ziyade 1980’lerin sıcak tonlarını kullanan ve stilize aydınlatmayı tercih eden filmleri geldi. Birçok sahnede farklı ve sıcak renk öbekleri hâkim. Özellikle kırmızı, mavi ve yeşil… Ev, tekinsiz ve karanlık olmaktan ziyade muzip ve stilize duruyor.
Seyrederken birçok sahnedeki grenler nedeniyle “35mm negatif filmle mi çekildi acaba?” diye düşünmeden edemedim. Daha sonra, Arri Alexa 35 ile dijital çekildiğini, post prodüksiyon aşamasında ise renk düzeltmeni Ryan McNeal’in katkısıyla 35mm ile çekilmiş film izlenimi verildiğini öğrendim. McNeal, spesifik olarak seçtiği bazı Kodak negatif filmlerin dokusunu temel alarak renklere son halini vermiş. 1970’lerde sıkça kullanılan 1.66:1 kadraj formatını da hesaba kattığımızda, ortaya dijital estetiğinden uzak, eski filmleri andıran retro bir görsel doku çıkıyor. Bu dokunun filme farklı ve kendine özgü bir hava getirdiğini düşünüyorum.
Greg Jardin ilk bakışta sadelikten uzak, biçimci bir anlatım tutturuyor. Sözgelimi, birçok sahnede kadrajı parçalara ayırıyor. Shelby ile Cyrus’ı otomobil yolculuğu sırasında iki ayrı kadrajda gösterirken, Cyrus’ın kamerasını hareket ettirerek simetriyi bozuyor. Belli ki, ilişkinin sorunlarına ve uyumsuzluğuna vurgu yapıyor. Beden değiştirme oyununun ilk aşamalarında kadrajı bazen çevrimiçi toplantıları andıracak şekilde parçaladığını görüyoruz. Yer yer video klipleri andıran stilize sahnelere de yer veriyor. Mesela 8 yıl önce Forbes’un okuldan atılmasına neden olan partiyi, karakterlerin dış sesi eşliğinde hareket eden siyah beyaz fotoğraflar olarak sunuyor bize. Böylelikle karakterlerin yaşananları hatırlama çabasının altını çiziyor. Benzer bir tekniği finale doğru da kullanıyor. Shelby ile Cyrus’ın Reuben’in evine girdiği sahneyi hayli uzun bir süre kesintisiz tek plan olarak çekmesi de akılda kalıcı. Kameranın 360 derece döndüğü bu sahnenin bazı anlarında, özellikle Shelby’yi amorstan gördüğümüzde CGI destekli bir montaja başvurduğunu hissediyoruz. Müzik videoları yönetmenliğinden gelen Jardin, karakterlere ve aralarındaki ilişkilere odaklandığında daha sade bir anlatıma yöneliyor. Karakterlerin beden değiştirdiği bölümlerde kırmızı monokrom olarak araya yerleştirdiği planlarda içerdeki gerçek karakteri gösteriyor bize. Başka bedenlerin içinde konuşurken aniden Cyrus ile Shelby’yi görüyoruz mesela ama adeta ruhun röntgenini çektiği bu planlara nadiren başvuruyor.
Ses tasarımında tuhaf bir şey deniyor Greg Jardin. Bazı sahnelerde etraftan gelen konuşmaları diğer odadan veya komşu daireden gelen boğuk sesler gibi duymamızı sağlıyor. Açılış jeneriğinde de sanki bir kutunun veya beden değiştirme makinesinin içinde gibiyiz… Andrew Hewitt’in müzik çalışması bir yana Greg Jardin film boyunca birçok şarkıdan bölümler kullanıyor; zengin ve çeşitli bir soundtrack ile çıkıyor karşımıza. Tüm bunlar, “İçinde Kim Var?”ı renkli, eğlenceli, gürültülü ve enerji dolu bir gençlik filmi haline getiriyor.
Senaryo, filmin genç oyuncu kadrosunun önüne hoş fırsatlar çıkarıyor. Hepsi, aynı filmin içinde farklı karakterleri canlandırma şansı buluyorlar. James Morosini (Cyrus), Brittanny O’Grady (Shelby), Alycia Debnam-Carey (Nikki) aldıkları süre açısından biraz daha öne çıkan oyuncular. Genelde herkes belirli bir seviyeyi tutturuyor ama içlerinde en çok Forbes’u canlandıran David Thompson’un performansını beğendiğimi söyleyebilirim.
Prömiyerini 2024’ün hemen başında Sundance Film Festivali’nin Geceyarısı bölümünde yapan “İçinde Kim Var?”ı Netflix’te izleyebilirsiniz.
6.5/10
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi3 gün önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları6 gün önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü1 hafta önce
- Silaha, şiddete ve öldürmeye inananlar1 hafta önce
- Evlilik terapisinden geçmişin acılarına2 hafta önce
- 'İdeal düzen' şiddetle gelir mi?2 hafta önce
- Karanlık ve kasvetli müzikal3 hafta önce
- Günlük hayatın içindeki şiir ve ironi4 hafta önce
- Festival tam da böyle bir şey1 ay önce
- Coppola'dan epik bir film: 'Megalopolis'1 ay önce