Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mehmet Açar 'Tuzak': bir Shyamalan gerilimi
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        M. Night Shyamalan’ın filmografisinin son 10 yılını şöyle bir aklıma getirdiğimde, geçtiğimiz haftalarda gösterime giren “Tuzak”ın (Trap), hikâye, karakterler ve alt metinler açısından en mütevazı filmi olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, yolu sinema komplekslerine düşen seyircilerin çoğunu baştan çıkarma konusunda iddialı bir yaz filmi duruyor karşımızda. Sadece fragmanı ve tek cümleye indirgenebilecek hikâyesiyle dahi seyirciye cazip gelebilecek bir film.

        “Tuzak”, kızıyla gittiği pop müzik konserinin kendisini ele geçirmek için kurulmuş bir tuzak olduğunu anlayan seri katilin yakalanmamak için gösterdiği çabaları anlatan bir gerilim filmi. Özeti duyar duymaz “Konserde geçen ‘Zor Ölüm’ diyenler çıkabilir” belki ama buradaki ana karakter, seri katili yakalayacak kahraman değil. Seri katilin ta kendisi ve her şey onun yakalanmamak için yaptıkları üzerine kurulu… Shyamalan, polise genelde hep uzaktan bakıyor. Onları kötü adamın gözünden gösteriyor.

        Peki, baş karakter Cooper’ın (Josh Hartnett) bir kötü adam olması, “Tuzak”ı anaakım sinemanın doğasından uzaklaştırıyor mu? Kesinlikle, hayır. İlgiye değer hikâyeler kurma ve anlatım ustalığı konusunda her zaman takdir ettiğim Shyamalan, merkezdeki karakterin seri katil olmasını filmin lehine çevirmesini biliyor. Kim olduğunu anladıktan sonra, yapacakları konusunda düştüğümüz endişenin yarattığı gerilim, filmi finale kadar alıp götürüyor.

        Gerçi hayranları ne der bilemem ama bana sorarsanız, “Ziyaret” (The Visit - 2015), “Paramparça” (Split - 2016), “Glass” (2019), “Zamanda Tutsak” (Old - 2021) ve “Kulübeye Tıklat”dan (Knock at the Cabin - 2021) sonra Shyamalan’ın riskleri daha aza indirerek, güvenli sulara açıldığı bir gişe filmi “Tuzak”.

        Kuşkusuz, Shyamalan hikâyeyi küçük sürprizlerle örmekten geri durmuyor; filmini çok da tahmin edemeyeceğiniz noktalara doğru sürüklüyor ve seri katil Cooper’ın psikolojik portresi üzerinden iyi kötü bir alt metin inşa etmeye gayret ediyor. Bir seri katilin içindeki kötülüğün, acımasızlığın nereye kadar gidebileceğini sorguluyor. Film boyunca onu kurbanlarını öldürürken görmüyoruz belki; ama sadece dikkati başka bir yere çekmek için tanımadığı insanlara karşı ne kadar acımasız ve merhametsiz olabileceğine tanık oluyoruz.

        Daha önemlisi, bir noktadan sonra önceliğinin kızı Riley’nin (Ariel Donoghue) psikolojik sağlığı değil, tümüyle kendi güvenliği olduğunu anlıyoruz. Tamam, belki ona fiziksel zarar vermiyor ama sadece yaptığı kurtulma planına odaklandığını ve kızını kullandığını görmemek imkânsız. Özetle, filmin ilk yarısında yaptıklarına şahit olduğumuzda, kendi güvenliği için yapacaklarının nereye kadar uzanacağını kestirmeye çalışıyoruz.

        Shyamalan, ilk başta Cooper’ın halüsinasyonları üzerinden hissettirdiği karanlık geçmişini ikinci yarıda, seri katil uzmanı “profiler” Dr. Josephine Grant (Hayley Mills) karakteriyle geliştirmeyi hedefliyor. Pek derinleşemiyor ama son bölümde annesi ve eşi Rachel (Alison Pill) ile ilişkileri ve geçmiş öyküsü üzerinden çocukluk travmalarına kadar uzanmayı deniyor. Shyamalan’ın Dr. Josephine Grant ile Cooper’ın annesi arasında kurduğu bağ da alt metnin önemli bir parçası aslında. Ama tüm bunlar beklentilerinizi çok yükseltmemeli. Sonuçta, analiz ettiğinizde sizi altın madeni beklemiyor. “Tuzak”, sürükleyici, oyalayıcı ve heyecan verici olmaya çalışan bir psikolojik gerilim filmi. Ötesine geçme konusunda isteksiz ve iddiasız.

        Buna karşılık, Shyamalan’ın hikâye anlatma ustalığını bir kez daha gösterdiği bir film “Tuzak”. Mesela filmin yarısından fazlasının geçtiği konser sekansları, küçümsenemeyecek kadar başarılı. Cooper ve kızının gözünden izlediğimiz Lady Raven’ın (Saleka Shyamalan) genellikle arka fonda kalan konserinin şarkıları ve sahne şovlarıyla son derece iyi tasarlanıp uygulanması, filme çok şey katıyor. Bu arada, yönetmenin kızı Saleka Shyamalan’ın film için 14 şarkı yaptığını hemen belirtelim. Sadece sahnedeki şarkılar ve şov değil, girişi, fuayesi ve kulisiyle tüm bir konser salonu, filmdeki gerilim duygusuna ayrı bir boyut katıyor; görsel atmosferi derinleştiriyor. Üç katman var salonda: Riley ve akranı ergen kızlar konserde çığlık çığlığa eğlenirken, polisler ciddiyetle işlerine odaklanıyor, Cooper ise tuzaktan çıkma planları yapıyor. Shyamalan, konser sahnelerinde Cooper’ın bakış açısını kullanarak sağlam iş çıkarıyor. Bana sorarsanız, konser salonundan çıkmamız, filmin çok lehine olmuyor. Gerilim düşmüyor belki. Hatta, evde geçen aile ziyareti sahnesinde tansiyon zirveye çıkıyor ama yine de “Tuzak”ın konser salonundan kaynaklanan kendine özgü görsel ruhu veya karakteri kaybolup gidiyor.

        Shyamalan, Cooper’ın kızı ve eşi hariç diğer karakterlerle olan konuşma sahnelerinde, özellikle de konser sırasında geçen bazı “açı / karşı açı” çekimlerinde alışılmışın dışında teknikler kullanıyor. Karakterleri karşı açıdan çekiyor. Böylelikle nerdeyse seyirciye doğru bakıyorlar. Bu sahnelerde, sürekli gülümsemeye ve rahat davranmaya çalışan Cooper’ın yüz ifadeleri, garip şekilde rahatsız edici hale geliyor. Shyamalan, birçok çekimde Cooper’ın yüzünü çok iyi aydınlatmıyor; bazen göz çukurlarını hafif gölgede bırakıyor. Aile babası ve itfaiyeci olarak içinde sakladığı marazi kişiliğini açığa çıkarıyor. Tüm bu farklı teknikler, seyircinin Cooper’a belirli bir mesafeden bakmasını sağlıyor.

        Josh Hartnett’in rol için doğru seçim olduğunu ve elinden gelenin en iyisini yaparak filme önemli bir katkı verdiğini düşünüyorum. Özellikle, gerçek kişiliğini gizlediği, konser salonunda olup bitenleri fark ettiği ve kaçma planları yaptığı sahnelerde sanki daha başarılı.

        Shyamalan’ın rejideki kayda değer bir diğer yaklaşımı, bakış açısını hikâye anlatımının önemli bir parçası haline getirmesi… Konser salonunda olup bitenleri genellikle Cooper’ın bakış açısından takip ediyoruz. Polis sayısının fazlalığını ve konsere gelen erkeklerin sorgulandığını fark eden Cooper’ın giderek yükselen huzursuzluğu, tersinden bir gerilim yaratıyor. Yakalanmasını istiyoruz ama o bir şekilde polisin dikkatini çekmemeyi başarıyor. Pop yıldızı Lady Raven’ı uzun bir süre konser esnasında uzaktan çekilen genel planlarda görüyoruz. Filmin ilerleyen bölümlerinde Cooper ve kızıyla beraber Shyamalan’ın kamerası da Lady Raven’a yaklaşıyor. Filmin Cooper’ı görüş alanı dışında bırakarak Lady Raven’ın bakış açısına geçtiği banyo sahnesi, filmde bir dönüm noktasını temsil ediyor aslında. Cooper’ın ilk kez ne yaptığını göremediğimiz, sadece sesini duyduğumuz bir sahne bu… Zaten sonraki bölümlerde Shyamalan, hikâyeyi çoklu bakış açısıyla anlatmaya başlıyor ve Cooper için işler giderek zorlaşıyor.

        “Tuzak” alt metni açısından iddialı bir Shyamalan filmi değil. Son sahneleri ve finalini sevmedim ama seyrederken sıkıldığımı da söyleyemem. Sonuç olarak, Shyamalan’ın profesyonelliğini, hikâye anlatıcılığı ve gerilim yaratmaktaki başarısını gösteren bir film.

        5.5/10