Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mehmet Açar En iyi Godzilla filmlerinden biri
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yazının başlığı ‘Godzilla evine dönüyor’ da olabilirdi. Çünkü ‘Godzilla Minus One’ (Gojira -1.0), Amerikalıların çok şükür hiç bulaşmadığı özbeöz Japon yapımı bir film.

        Malum, Hollywood, Godzilla’yı King Kong ile birlikte paralel evrenlerden gelen canavarların dolaştığı MonsterVerse diye bir seriye transfer edeli çok oluyor. Yeni filmini geçtiğimiz nisan ayında seyrettiğimiz seri, bana sorarsanız dev canavarların kapıştığı bir dövüş ve tahribat gösterisi artık. Hikâyelerin altı boş. Ayrıca eski Godzilla filmlerinin ruhundan çok uzak…

        Takashi Yamazaki’nin yazıp yönettiği Toho yapımı ‘Godzilla Minus One’ ise hikâyesi, karakterleri ve alt metinleriyle çok sağlam bir film. Ayrıca ilk Godzilla filmlerinin havasına götüren bir yanı da var. Özel efektleri ve anlatım tekniği üzerinden baktığımızda ise her şeyiyle bir 21. Yüzyıl sineması örneği duruyor karşımızda. Yeri gelmişken, düşük bütçeyle gerçekleştirilen özel efektlerinin Hollywood profesyonelleri tarafından hayranlıkla karşılandığını ve bu yıl önemli rakiplerini geride bırakıp Oscar kazandığını not edelim.

        ‘Godzilla Minus One’ uzun süredir seyrettiğim en iyi aksiyon filmlerinden biri. Ayrıca canavar filmi olarak baktığımda da kendi türünün seçkin örnekleri arasında yer aldığını düşünüyorum. 2001 tarihli Godzilla filmini temel alan canavar tasarımı ilk başta çok detaylı ve karışık geliyor ama özellikle denizde yüzerken suyun üstünde kalan kısmının ürperticiliğini gördüğünüzde, her şey yerli yerine oturuyor. Batı dillerine Godzilla olarak geçen Gojira’nın Japonca’da goril anlamına gelen ‘gorira’ ile balina karşılığında kullanılan ‘kujira’ kelimelerinden türetildiğini unutmamak gerek. MonsterVerse serisinde Roma’da Kolezyum’da yattığına bakmayın siz, Japonların Gojira dediği Godzilla deniz kökenlidir. Bu filmde de onun öncelikle bir deniz canlısı olduğunun altı özellikle çiziliyor.

        Godzilla’nın olduğu sahnelerde özel efektlerin kalitesi, Hollywood’u aratmıyor ama filmin asıl başarısı dekupajında… Diğer bir deyişle, kadrajların, resimlerin tasarlanmasında… Takashi Yamazaki’nin tüm aksiyon sahnelerini çok iyi tasarlayıp çektiğini ve son halini verirken de CGI kokmayan etkili sonuçlara ulaştığını düşünüyorum. Bazı Godzilla filmlerinde canavarın gösterdiği şiddette bazen kasten yapılan bazen kasti olmayan bir mizah vardır. Ama bu filmde Godzilla’nın yer aldığı sahnelerde gerilim hep üst seviyede ve seyrettiklerimiz ürpertici. Godzilla’nın Ginza bölgesine gerçekleştirdiği ve büyük kayıpların yaşandığı saldırı sekansı, finalde deniz üzerinde gerçekleşen savaş sahneleri, gerçekten övgüye değer. ‘Godzilla Minus One’ hiçbir sahnesinde 15 milyon dolarlık bütçeli bir film izlenimi vermiyor. Tam aksine, büyük bütçeli Hollywood epiklerini pek aratmıyor. O yüzden ev sineması tadını tam almak için bilgisayar yerine büyük bir televizyon ekranından seyretmenizi öneririm.

        ‘Godzilla Minus One’, 1945 yılında II. Dünya Savaşı’nın son günlerinde açılıyor. ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye henüz atom bombası atmadığı günlerde… Bu yanıyla 1954 tarihli ilk ‘Godzilla’dan farklı yola saptığı kesin.

        Godzilla en başından beri Japonya’nın yaşadığı nükleer felaket travmasıyla ilgilidir. Radyasyonla güçlenen, atom bombasının sonucu olarak ortaya çıkan bir canavardır. Burada ise aşağı yukarı atom bombasıyla aynı anda tarih sahnesindeki yerini alıyor. Odo Adası’ndaki yerlilerin onu tanıması, bir adı olması, kökeninin atom bombasından daha önceye gittiğinin işareti. Ama atom bombasıyla radyasyon yüklenip daha da saldırganlaştığı; savaş sonrası ABD ve Sovyetler Birliği’nin yaptığı her nükleer denemenin onu güçlendirdiği belli oluyor.

        Özetle, ‘nükleer felaket – Godzilla’ eşleşmesi yine geçerli. Burada dikkat çekici nokta, Godzilla’nın Japonya’nın teslim olmasıyla ülkenin başına bela gibi dikilmesi… Filmin adındaki ‘eksi 1’ ifadesi, savaş sonrasının Japonya’sını sıfır seviyesinden bile aşağı indirmesi anlamına geliyor zaten. Yaşanan onca sorun ve felaketin ardından, Godzilla’nın ortada hiçbir somut neden olmadan açlıkla, yoksullukla mücadele eden Japon halkını hedef seçmesi, ilk bakışta haksızlık, acımasızlık gibi geliyor insana. Özellikle de MonsterVerse’de insanları canavarlardan koruyan kahraman Amerikan Godzilla’sını düşündüğümüzde…

        Peki, Japonların Godzilla’sı neden nükleer tehdidi dünyanın başına bela eden ABD veya Sovyetler Birliği’ne değil de atom bombasının kurbanı olan bir ülkeye saldırıyor? Bu agresifliğin, düşen bir halka daha çok vurma acımasızlığının anlamı ne? Aslına bakarsanız, ‘Godzilla Minus One’ tam da bu soruların yanıtı üzerinden şekilleniyor. Takashi Yamazaki’nin amacı, Hollywood’un ellerinde artık ‘Batı’nın canavarı’ haline gelen Godzilla’nın neden Japonya’da ortaya çıktığı sorusuna yanıt aramak gibi görünüyor.

        Filmin ana karakteri Koichi Shikishima’nın (Ryunosuke Kamiki) duygusal serüveniyle Godzilla arasında kopmaz bir bağ var. Shikishima, uçağını Amerikan savaş gemisinin üstüne düşürüp onu batırmak yerine, ‘Uçağımda arıza var’ yalanıyla Odo Adası’ndaki Japon askeri üssüne inen genç bir kamikaze pilotu… Godzilla, Shikishima’nın suçluluk duygusunun utancını yoğun olarak yaşadığı günde çıkıyor adaya. Belki de insanlarla ilk fiziksel temasını orada kuruyor. Shikishima, o gece uçağın makineli tüfeğini kullanamıyor Godzilla’ya karşı; çünkü elleri titriyor. Ateş edememesi, Godzilla’nın saldırısından fiziksel zarar görmemesi, kamikaze pilotu olmanın gereğini yerine getirememesi ve savaştan sağ çıkması, Shikishima’nın suçluluk duygusunu nerdeyse arşa çıkarıyor.

        Korkudan kaynaklanan psikoloji boyutunu bir yana bırakırsak, Shikishima savaşı kaybeden Japon militarizminin yetersizlik ve suçluluk duygusunu da temsil ediyor aynı zamanda. Godzilla’nın ortaya çıktığı an, Japonya tarihindeki açık bir kırılma noktasına denk düşüyor. Dolayısıyla, Shikishima’nın suçluluk duygusuyla yüzleşmeden sivil hayatına devam etmesinin imkânsız olduğu aslında en baştan belli. Üstelik sadece içindeki korkuyla yüzleşmesi gerekmiyor. Hatta korkunun son derece doğal olduğunu kabul etmesi bile yetmiyor. Ülkenin asıl sorununun, hayatının başındaki gencecik insanları intihar saldırısına yönlendiren militarist zihniyette olduğunu kavraması; asıl savaşın ölmek için değil, hayatta kalmak için yapılacağını anlaması gerekiyor.

        Dolayısıyla, Godzilla’nın sadece atom bombası travmasını değil, ülkeyi felakete sürükleyen Japon militarizmini de temsil ettiğini görüyoruz. Tıpkı militarizm ve emperyal emeller gibi Godzilla da Japon halkına felaket üstüne felaket getiriyor. Ayrıca Japon ordusunun üst kademesinin teslim olmayı reddetmesini, gerektiğinde tüm askerlerin savaşarak ölmesini savunan komutanları unutmamak gerek.

        Dolayısıyla, Japonya’nın ülkenin ruhuna sinmiş militarizmi yenmeden yoluna devam etmesi imkânsız. Tek sorun militarizm de değil. Japon halkının geleceğe odaklanabilmesi için savaş ve yenilgi travmasının üstünden gelmesi gerekiyor. Filmin hikâyesinde bu sorun, Shikishima ve Noriko (Minami Hamabe) ilişkisi üzerinden çıkıyor karşımıza. Shikishima, Noriko ve onun baktığı savaş yetimini evine kabul ediyor; onlar için maddi anlamda sorumluluk almaktan kaçınmıyor ama yaşadığı suçluluk duygusu nedeniyle aile olmayı reddediyor. Çünkü kendi savaşının henüz bitmediğine inanıyor. Hedefine hâlâ ulaşamamış bir kamikaze gibi yaşıyor. Suçluluk duygusunu temsil eden Godzilla’nın ülke üzerindeki tehdidi devam ettikçe kendi hayatı için adım atmak istemiyor.

        Mayın toplama gemisinde çalıştığı ekip arkadaşlarıyla birlikte Godzilla’ya karşı verilecek mücadelenin ön saflarında yer alması, kuşkusuz şaşırtıcı gelmiyor bize. Mücadelenin devleti temsil eden resmî kurumlar tarafından değil, sivil halk hareketi olarak başlaması ve savaştan sağ dönen askerlerle birlikte askeri disiplin içinde yürütülmesi, atlanmaması gereken çok önemli noktalar. Ama sivil hareketin başındaki eski komutan, kimseye ölmesini emretmiyor. Mücadele ilerledikçe hareketin ardında Japon militarizminin değil; bilimsel yaklaşımın, mühendisliğin, disiplinin, sivil toplum ve direniş ruhunun olduğunu görüyoruz. İnsan hayatına değer vermeyen eski zihniyetin aksine, yaşamı savunan bir harekete dönüşüyor mücadele. Takashi Yamazaki’nin, Godzilla’ya karşı verilen mücadele ile Japonya’nın savaş sonrası gerçekleştirdiği ekonomik mucize arasında bağ kurduğu öne sürülebilir.

        Kaldı ki, her şey bittiğinde Godzilla’nın, ‘Japonya’nın savaş ve yenilgi travması’nı da temsil ettiğini daha iyi anlıyoruz. Çünkü Japon halkının yoluna devam etmek için tıpkı Shikishima gibi bunları aşması; artık yaşama ve gelecek nesillere odaklanması gerekiyor.

        Tüm bu alt metinler ve Shikishima ile Noriko’nun duygusal ilişkisi, filmin hikâyesiyle gerçekten çok iyi bütünleşiyor. Sayıları 38’e ulaşan tüm Godzilla filmlerini seyretmediğim kesin. Ama seyrettiklerim arasında ‘Godzilla Minus One’ın en iyilerden biri olduğunu söyleyebilirim. (Netflix)

        7.5/10