Çelik Kubbe'den TUSAŞ'ın GÖKBEY'ine…
Ülke olarak uzun bir süredir kendi kabiliyetlerimizle milli hava savunma sistemleri geliştirmek için yoğun çaba gösteriyoruz. Rusya’nın hava savunma sistemi S-400 seviyesine ulaşmak için de önemli oranda mesafe alındığı belirtiliyor. Dolayısıyla henüz önümüzde yürümemiz gereken yollar var.
Türkiye’nin hava savunma sistemlerinin nihai ve tek amacı var: “Gök Vatanı” hiç kimseye muhtaç olmadan korumak. Bu amaçla geliştirilen tüm ürünler, son günlerde birlikte anılarak “Çelik Kubbe” ismiyle konumlandırılmaya başlandı.
Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün de Türkiye Cumhuriyeti’nin 101. yılında, Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle, “Çelik Kubbe’nin caydırıcı gücü SİPER Ürün-1 sistemi envantere girdi” şeklinde bir açıklama yaptı. SİPER sisteminin savaş uçağı ve seyir füzesi gibi hava soluyan hedeflere ve havadan karaya mühimmatlara karşı angajman sağlayabileceğinin de altını çizdi.
Başkan Görgün, bu açıklamasına bir bilgi daha ekledi. Uzun menzil ve yüksek irtifadaki caydırıcı hava savunma gücümüz SİPER -1 sistemini çok daha ileri yeteneklere çıkaracak SİPER- 2 sisteminin de geliştirme çalışmalarına devam edildiğini duyurdu.
Bu konularla yakından ilgili olanların Savunma Sanayii Başkanı Görgün’den meraklarını gidermesini istediği başka hususlar da var. SİPER-1 envantere girdiğine göre acaba hava savunma noktasında hangi aşamadayız?
Envanterde bir hava savunma sistemi demek, o sistemin envantere girdiği gün muhtemel bir hava saldırısına karşı tam fonksiyonel durumda olması anlamına gelir. Tespit ve takip radarları ile lançerlerde onlarca füzeyle herhangi bir gelişmeye anında müdahale edebilecek kabiliyete haiz demektir. Acaba SİPER-1 ne kadar donanımlı olarak envantere girdi? Ne kadar hazır?
Mesela ROKETSAN kaç adet hava savunma füzesini lançerlerde teslim etti? Radarlar ne kadar fonksiyonel? Hangi hedeflere kaç kere başarılı atış yapıldı? Yani test atışlarındaki durumu nedir? Bunların tespiti, incelemesi ve sonuçlarının tahlili yapıldı mı? Ya da bunları yapacak bağımsız bir kurumumuz, kurulumuz var mı?
Ayrıca testler sonrası bu ürünlerin sürekliliği sağlanınca ve seri üretim konuları çözümlenince envantere emniyetle girmelerine onay verilir. SİPER-1’de durum nedir? SİPER-1 bu saydığım detaylarıyla göreve hazır mı?
SİPER-1, “Çelik Kubbe” sisteminin önemli bir parçası olacağından azami hassasiyet istiyor. Hava savunma sistemi denince sistemlerin entegrasyonu ve koordinasyonu söz konusu olduğundan tüm bileşenlerin sorunsuz şekilde hazır olması icap eder.
Mesela SİPER-1 hava savunma sistemi, konuşlandığı yerden 70/80 km’ye kadar mesafedeki saldırıyı, hava tehlikesini önceden tespit, takip ile onlarca füze fırlatacak yetkinlikte olacak. Gelen saldırıları imha edebilecek kabiliyet ile bertaraf etme yeteneğine sahip olacak.
Ayrıca bu SİPER gibi ürünleri geliştirmek o kadar kolay değil. SİPER’i aslında TÜBİTAK SAGE geliştirilecekti. Çalışmalar uzayınca ROKETSAN’a ara çözüm olarak SİPER-1 ürettirildi. Bu sebeple yukarıdaki soruların cevabı değerli olacaktır. Bir ürün envantere girdi deniyorsa, tüm gerekliliklerinin de tam olması lazım gelir.
Şu an sahip olduğumuz hava savunma kabiliyetleriyle “Çelik Kubbe” belli mesafe ve irtifa için yeterli koruma sağlayacaktır. SİPER’in devreye girmesiyle mesafe artacak, koruma kalkanına bir katman daha eklenecektir. SİPER-2 ve sair gibi katkılarla yani 3-4 katman sonra S-400 seviyesine doğru ilerlenecektir. Zaten bu aşamadan sonra hava savunma kabiliyetlerimiz de başka yöne doğru ilerleyecektir.
Yüksek irtifa, uzun menzil kadar şüphesiz etkin bir alçak irtifa, kısa menzil savunma da önemli. Zira alçak irtifa, kısa menzil giderek önem kazanıyor. Türkiye’nin de bu noktada “Gök Vatan” için Aselsan’ın geliştirdiği Korkut’u var.
Ayrıca hava savunma için başarmamız gereken önemli bir husus daha var. Bu sistemlerin kullanacağı mühimmatların da hesaplı şekilde ve sorunsuz üretilmesi şart.
Netice itibariyle hava savunma adına şu ana kadar yaptıklarımız, başardıklarımız her sistem “Çelik Kubbe” sisteminin gücünü artıracaktır. Emeği geçen herkese ne kadar teşekkür etsek azdır, hepsini ülke olarak en iyi şekilde korumak da üzerimize farzdır.
Türkiye’nin ilk milli özgün helikopteri GÖKBEY’i kamuoyuna duyuran ilk haberi yaptığımda açıkcası çok heyacanlanmıştım. Hangarda gördüğüm ilk mock-up halinden yıllar içinde bu noktaya gelmesi TUSAŞ mühendislerinin eseri. Atak helikopterinden elde ettikleri tecrübeyi değerlendirerek yepyeni, bize özgün, kullanım alanı çok geniş olan genel maksat helikopterine dönüştürdüler. GÖKBEY’in devamında ise ağır abisi gelecek. Onunla birlikte de Türkiye, sivil ve askeri alanda önemli bir helikopter üreticisi olacak.
TUSAŞ‘ın tasarlayıp, ürettiği ilk özgün, milli helikopter T625 GÖKBEY, dün Jandarma Genel Komutanlığı’na “Devlet Hava Aracı” sertifikasyonu ile teslim edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı tören, zaman olarak anlamlıydı. Zira kısa süre önce terör saldırısında hayatını kaybeden 5 TUSAŞ şehidinin kalplerimize bıraktığı üzüntüyle birlikte hainlere inat bu tören yapıldı.
GÖKBEY, Jandarma Komutanlığı ile kapıyı araladı. Arkasından Sağlık ve Orman Bakanlıklarına teslimler gelecek. Belki başka kamu kurumlar da Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün (SHGM) “Devlet Hava Aracı” sertifikası verdiği GÖKBEY’i kullanmak için adım atacak. Ancak genel maksat helikopteri olan GÖKBEY’in kullanım alanı çok geniş ve ihracat imkânı çok fazla. Bu sebeple yurtdışına satılabilmesinin önündeki engellerini kalkması lazım. Ulaştırma Bakanlığı’nın sivil sertifikasyon için acilen üzerine düşeni yapmalıdır. Aksi halde GÖKBEY’i bu haliyle yurtdışına ihraç etmemiz zor.
Ulaştırma Bakanlığı (SHGM) ile EASA (European Aviation Safety Authority) arasındaki bazı sorunlar sebebiyle sertifikasyon süreçlerinde sorunlar yaşanıyor. Sertifikasyon meselesi sadece GÖKBEY’in aşması gereken mesele de değil. Daha önce yazdığım üzere HÜRJET için aynı sıkıntı söz konusu. Halbuki 2013’te HÜRKUŞ için 6 ayda EASA sertifikası alınmışken, kaç yıldır bu iki hava aracımızın sertifikasyon süreçlerinde sorunlar yaşanıyor.
TUSAŞ, GÖKBEY ile ciddi ihracat şansı yakalayabilir. İnsansız hava araçları (İHA) Anka, Aksungur, Anka-3, HÜRJET, ATAK helikopteri ve GÖKBEY ile en önemli hava aracı platform şirketimiz tam hasat dönemine girmiş durumda. Bunun için üzerine görev düşen tüm kurumların sorumlu hareket etmesi gerekiyor. Satış ve pazarlama için hem profesyonelliğe hem de yetkin devlet aklına ihtiyaç var.
Terörün hedefindeki en gözde savunma sanayi şirketimize yönelik saldırı sonrasında buraların nasıl korunduğunun sorgulanmasına vesile oldu. Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ’nin (TUSAŞ) Ankara Kahramankazan tesislerine yönelik gerçekleştirilen terör saldırısı sonrasında yapılan açıklamalar ile yaklaşık 3 bin kameranın incelenmesi sonrası ortaya çıkan durumun çok farklı olduğunu önemli kaynaklardan öğrendim.
TUSAŞ’a taksiyle gelen teröristlerin neden hiçbir engele takılmadan G-1 giriş kapısı noktasına kadar ilerleyebildikleri herkesin merak konusuydu. Galiba cevaplardan birisi; TUSAŞ yerleşkesi etrafında alınan önlemlerde kurumlararası güvenlik koordinasyonunda eksikliğin söz konusu olması. G-1 giriş kapısı noktasına gelinceye kadar 3 kavşak bulunuyor. Birincide Jandarma Karakolu var. İkinci göbekten (kavşak) yaklaşık 20 metre sonra ise “Jandarma Noktası” olarak güvenlik protokollerinde yer alan küçük bir güvenlik binası söz konusu. Önünde ise iki bariyer yer alıyor.
TUSAŞ yerleşkesi dışındaki ikinci göbek noktası tesis dışında olduğu için burada özel güvenlik değil, jandarmanın görev yapması gerekiyor. Ancak “Jandarma Noktası” olarak yer almasına rağmen burada jandarma bulunmuyormuş. Bu önemli bir koordinasyon sorunu…
Diğer önemli sorun ise “Jandarma Noktası” olarak belirlenen yerde görev yapan özel güvenlik personelinin uyguladıkları güvenlik prosedürlerinin eksikliği veya yetersizliği. Taksiyle bu noktaya gelen teröristlerin bariyerde gerekli sorgulanma yapılmadan, kontrolsüz geçebilmek için kavşakta iki tur attıkları kamera kayıtlarında yer alıyor. Bariyer noktasında geçişler yoğunlaşınca teröristler kullandıkları taksiyle bir araç arkasına kaynayıp, sorunsuz geçmeyi başarmışlar. Bu durum da güvenlik personelinin dikkatinden kaçmış.
TUSAŞ giriş kapısına gelince de eyleme başlamışlar. Kıyafetleri ve kuşandıkları teçhizatlar sebebiyle personel durumu anlamada bir şaşkınlık, kargaşa yaşamış. Hatta bazıları teröristleri asker bile sanmış. Ağır silahları olmayan TUSAŞ özel güvenlik görevlileri panik ortamında kadın teröristi etkisiz hale getirmiş. Erkek terörist de bu gelişme üzerine akademi binasına yönelmiş. Ama neler olduğu saldırının ilk anlarında anlaşılamamış.
Son olarak bir önemli ayrıntı daha; Teröristlerin G-1 giriş kapısında eyleme başladıklarından 35 dakika sonra jandarma bir zırhlı araçla TUSAŞ’a gelmiş, galiba kendilerini bu haliyle yetkin görmemişler. Geri dönmüşler. 5 dakika sonra iki zırhlı araç tekrar TUSAŞ’a gelmişler. Yani güvenlik güçlerinin terör hadisesine müdahalesi yaklaşık olarak 35-40 dakika sonra gerçekleşmiş.
TUSAŞ’ta yaşanan bu hain hadiseden tüm savunma sanayi kurum ve kuruluşların güvenlik önlemleri adına bir ders çıkarması lazım. Ancak asıl sorumluluk kamu otoritelerinin…
- Bu Horizon uçak dengeleri değiştirecek!3 gün önce
- Enerji dönüşümü için yeni model!5 gün önce
- TUSAŞ tehditler için uyarılmış!6 gün önce
- SAHA'dan gözlemler3 gün önce
- Turkcell yerli/milli teknolojiye neden mesafeli?1 hafta önce
- Yerli ve milli e-ticaret satışları!1 hafta önce
- İstanbul Havalimanı neden holdingleşiyor?1 hafta önce
- Ne kadar aluminyum o kadar gelişmişlik!1 hafta önce
- Savunma sanayine neden doğru yaklaşılmıyor?2 hafta önce
- Air Baltic CEO'su Martin Gauss: THY ile Baltıkları dünyaya bağlıyoruz2 hafta önce