Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Esin Övet Hangi masaya otursam bu iki konu
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        1-Dilan-Engin Polat hadisesi.

        2-Metin Akpınar'ın 36 yıl sonra ortaya çıkan babalık savaşı.

        Kime "Nasılsın?" desem "İyiyim" demeden, "Ne diyorsun? Ne olacak, görüyor musun Dilangilleri, neler çevirmişler utanmadan. Bir de millete ders vermeye çalışıyorlar hala pes!!!", "E şimdi ceza alırlar mı?" , "Metin Akpınar'ın asıl karısı suçlu, yok yok asıl o kızların anası suçlu... Yok yok asıl adam suçlu!!!" diye diye mevzular bir türlü kapanmıyor. Daha hal hatır faslına geçilmeden, bu konular tartışılmaya başlanıyor. Ve sonu da gerçekten gelmiyor.

        Olay şunu gösteriyor ki;

        1-Mevzu sever bir milletiz.

        2-Dedikodu sever bir milletiz.

        3-Her olayı kişiselleştirme ve sahiplenme gibi bir yapımız var.

        4-Özellikle başkalarının hayatlarını aşırı merak ediyoruz.

        5-Çoğunluk kendi tezinde hep haklı. En son lafı da kendileri söylemek ister. Ve bu konular hakkında hep gizli bir duyumları var.

        Bir de tüm bunlar yaşanır ve dedikodu merakı tavan yapmış bir ülkede Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, mesai arkadaşlarına iftira atıp dedikodu yapan işçinin tazminatsız şekilde kovulmasının da önünü açıyor.

        Diyeceksiniz ki, şimdi ne alaka!!! Sapla samanı karıştırma...

        Yok karıştırmıyorum.

        Bu konularla alakası yok elbet, ancak memleket olay ve dedikodu seviyor. Bu yüzden şirkete gittiğinde ne konuşacak; tüm bunları masaya yatırması gerek. Öğlen kuşaklarında da o kadar olay var ki, hepsi insanlara bir başka kapı açıyor. E sonra ne oluyor, iş arkadaşını, okul arkadaşını, komşusunu çekiştirmeye ve kusurlarını aramaya başlıyor. Bulamıyorsa basıyor iftirayı... Tüm öğlen kuşaklarında bunları izliyoruz zaten.

        Benim zamanımda "Olacak O Kadar" falan vardı. Sabah okula ya da işe gittiğimizde orada izlediklerimizi konuşur gülerdik kıkır kıkır. Şimdi tabii gülme yok. Eğlenme yok. Milletin yüzü asık. Somurtkan.

        Nerede olay, kavga, sorun, dedikodu hooop ordayızzzz!!! Aman bırakmayalım mevzuları. Şöyle güzel dizi, film, öğlen kuşağı da olmasın. Hep bir olay hep bir sorun. Sonra da uzun uzun konuşalım tabii gerekli.

        Yemek programlarında bile dedikodu, iftira, kavga, hır, gür.. Ve bunlar hep reyting rekorlarının kırıyor. Başka ne sebep olabilir. İşte o yüzden şu ara neredeyse ilgili, ilgisiz insanlar bu iki konuyu konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor teoriler üretiyor.

        ***

        Ben bu iki konuyu nasıl izliyorum

        1-Dilangilleri ilk günden bu yana izlemedim. Ara ara duyduklarım karşısında açıp bakıyordum ve ne yalan söyleyeyim sıkılıyordum. Çünkü özellikle son on yılda parasını gözler önüne sermek isteyen görgüsüzler o kadar çoğaldı ki, tahammül sınırım doldu hatta taşıyor. Sırf bu yüzden bazı mekan ve restoranlara bile gitmiyorum. Dilangillere de tahammül edemiyordum. Olanlara da hiç şaşırmadım. Şaşıranlara şaşırdım. Ki zaten bir tuhaflık olduğu belliydi. Bunu bilmek için illa ki, bir şey görmeye, duymaya gerek yoktu. Fakat birileri çıkıp daha önce "Hooop hayırdır siz. Bu kısa sürede bu değirmenin suyu nereden akıyor?" diye sorsaydı...

        2-Metin Akpınar olayı ile ilgileniyorum. Çünkü yıllardır anneler ve babalar yüzünden çocukların çektiği sıkıntılar konusunda yazılar yazıyorum. Metin Akpınar'ın kızı oldukları ortaya çıktıktan sonra böyle tavır sergilemesi ve sonrasında olayı sahiplenmemesi beni daha da rahatsız ediyor. Önceki gün de ekranda izlediğim Duygu Nebioğlu'na çok üzüldüm. Çünkü belli ki, yıllarca iyi niyeti suiistimal edilmiş. Ki insanın iyi niyeti suiistimal edilince neler yapabileceğini bilen biri olarak kendisini anlayabiliyorum. Önceki gün, "Keşke anneni de açıklasan artık. O da sorumluluğu üstlensin" diye bir yazı yazmıştım Duygu Nebioğlu hakkında. Fakat yine açıklamadı. Evlat yüreği işte. Kendisini yıllardır kabul etmeyen anne ve babadan hala umutlu. Sevgi ve şefkat bekliyor. İnşallah Metin Akpınar ve sessizliğe bürünen anne bizlerin hissettiğini hisseder, bizlerin görebildiğini görür ve evlatlarına sarılır.

        ***

        Dünyanın sorunu para para para

        Dilangiller her şeyi para için yapmadı mı?

        Duygu Dikmenoğlu'nun söylediğine göre Metin Akpınar, "Eşim bunu öğrenirse size zırnık koklatmaz" dememiş mi?

        Yani mevzu yine para para para... Çocuklarına bile sarılamıyor bir adam hem aldattığını karısı hem de para korkusundan.

        Ve tam da bunları konuşurken bir başka ustanın bir başka para konusu gündeme bomba gibi düştü..

        Ve yine ölünün ardından miras kavgası başladı... Cüneyt Arkın'ın kızı Filiz Cüreklibatur, mirastan mal kaçırdıkları iddiasıyla üvey annesi Betül Cüreklibatur ile kardeşlerine dava açtı.

        Mal kaçırmak. Para, pul, mal, mülk. Adam ölmüş. Üstelik o mirası, ünü, şöhreti, duruşu, ismi için de yıllarca deliler gibi çalışmış. O set senin, bu set benim. Kim bilir neler çekti. Ne sıkıntılar yaşadı...

        Sanki bu dünyada var olmak, kalabilmek, ünü sürdürebilmek kolay. Kimlerin ne sıkıntıları ile uğraşılıyor ah bir bilseniz...

        Cüneyt Arkın'ın da iki farklı kadından çocukları olmuş. Şimdi hayatta kalan o insanlar bir adamın yıllarca çalışıp, didindiği parası, mülkü, mirası, kariyeri, ismi, duruşu, saygınlığı üzerinde tepiniyor. Birçok ünlünün çocukları, eşleri gibi... Resmen ölen kişinin parası üzerinde tepiniyorlar.

        Çoğu ünlünün başına geliyor bu tarz şeyler biliyorsunuz.

        Bence yeni nesil ünlülere örnek olmalı bu durum. Beyler, bayanlar. Siz yaşarken lütfen mirasınızı doğru düzgün yapın. Çocuklarınız arasında güzelce pay edin. Sonra kavga etmemeleri konusunda da hepsinden imza alın ki, mezarda kemikleriniz sızlamadan huzur içinde uyuyunuz...

        Yoksa sizi de rahat bırakmazlar benden söylemesi...