Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “DERİN devlet uykudan uyandı mı? Türkiye üzerine karanlık bir oyun mu oynanıyor? Bu iki soru özellikle son 48 saatte hemen herkesin kafasında olan meşru sorulardır. Ne yazık ki bu iki soruya da “Hayır” cevabını vermek mümkün görünmüyor. Evet bugün global güçlülerin derin yapıları, bölgemiz ve özellikle Türkiye üzerine karanlık bir oyun oynamaktalar. Fırsat yaratıldığı için ülkemizdeki derin güçler de uyandırılmış ve derin devlet tekrar devreye sokulmuş gözükmektedir.

        Türkiye’yi bir kaosla terbiye operasyonu bütün hızıyla sürüyor. Şunu unutmayalım, “dış güçler” Türkiye üzerine oyunu ancak uygun bir ortam bulduklarında deneyebilirler. Uygun ortamı ise sadece bizler yaratırız. Gerçekçi, soğukkanlı ve rasyonel olmalıyız. Bizler bugünkü durumda kendi sorumluluğumuzu görürsek ve nerede ne hata yaptığımızı anlarsak bugünkü operasyona karşı durmamız bir o kadar da kolaylaşacaktır.

        Yakındaki ve yaklaşmaktaki tehlike yüzünden kişisel paniğim olmasına rağmen en azından bu yazıyı yazarken elimden geldiğince gerçekçi, soğukkanlı ve rasyonel olmaya, ideolojik takıntılarımdan da uzak durmaya çalışacağım.

        Bugün yönetim kontrolü elinden kaçırmaya başlamış gibi görünüyor. Derin stratejiler üzerine kurulmuş olan Türkiye’nin bölgeyi kontrol altında tutan bölgesel bir güç haline sokulması fantezisinin ülkemizi dışarıda önemli problemlere itmesi zaten kaçınılmazdı. Üstelik bu bölgesel güç olma fantezisi, Türkiye içinde yaşanan her düzeydeki hızlı dinselleşmeyle eşzamanlı ortaya çıkınca ortaya kontrol edilmesi imkânsız bir süreç çıkarmıştır.

        Bir benzetme yaparsam, Türkiye’de iktidar aynı anda uzun zamandır şişede kapalı, baskı altında tutulan iki cini, şişenin mantarını çıkararak ortaya salmıştır. Bu cinlerden ilki, ülkede hızla yaşanan ve uzun zamandır baskı altında olduğundan özgür kaldığında hızını ayarlayamayan ve aşırıya kaçma eğilimleri gösteren her düzeydeki aşırı dinselleşmedir.

        Bölgesel güç olma fantezisi, bu ülke içindeki aşırı dinselleşmeyle bir arada ortaya çıktığından bunun bölgede birçok tepkiye, Türkiye’ye karşı düşman olan tepkilere yol açması kaçınılmazdı. Bugün yönetim kontrolü elinden kaçırmıştır; çünkü bölgede Türkiye’ye karşı oluşan tepkiyi zaten kontrol altında tutması imkânsızdı. Ama kolaylıkla kontrol altında tutabileceğini sandığı ülke içi dinselleşme süreci de iktidarın kontrolünden çıkmış görünmektedir.

        İktidar, uzun yıllardır baskı altında tutma uygulamalarına tepki olarak ve halkın tercihlerine saygı söylemiyle her türlü dinselleşme sürecini destekledi, hatta tetikledi. Ancak sıradan insanların bu dinselleşmeyi yaşayış biçimi ile global dünyanın ve Türkiye’nin gerçekleriyle yaşamak zorunda olan siyasi iktidarın bu aynı dinselleşme sürecini yaşayış biçimi farklıydı.

        Sıradan insanların dinselleşmeyi yaşayış biçimi hızla radikalleşme eğilimi göstermeye başlarken, bu bölgesel dinselleşmenin radikalleşmesiyle çakıştı ve Türkiye’deki iktidar başta hiç beklemediği tehlikeli bir durumla karşı karşıya kaldı. Türkiye aslında bölgede de güç olabilmesinin tek koşulunun, bölgeye alternatif bir dinselleşme modeli sunabilmesine bağlı olduğunu biliyor ve iktidar da oyununu buna göre oynuyordu. Ama maalesef hem içerideki hem de bölgedeki dinselleşme sürecindeki radikalleşme, iktidarı da aşıp rüzgârına alarak savurmaya başladı.

        Böylece ülkenin Cumhurbaşkanı, global güçlere “Terörizmle mücadele ederiz” sinyali verirken bile aynı anda ülke içinde bölgesel radikal unsurlara sempati duyan hareketler görülmeye başlandı. Tüm bu karmaşaya son derece hassas bir dengede olan Kürt meselesi de Kobani nedeniyle eklenince -aslında bölgesel seküler tek güç olan Kürtler de devreye girip hem bölgesel hem de yerel radikal dinselleşmenin tepkisini tetikleyince-, iktidar sorunun altında ezilmeye başladı. Çünkü kendi tetiklemiş olduğu dinselleşme kısırdöngüsü, onun bu durumdan kolayca çıkmasına izin vermiyor.

        Türkiye’nin bölgesel bir güç olabilmesinin tek koşulu, bölgedeki dinselleşme süreçlerine karşı modern bir alternatif sunabilmesine bağlıydı. Türkiye bunu ancak bölgede modern, demokratik, özgürlükçü ve devletinde seküler olabilen bir Müslümanlıkla başarabilirdi.

        İktidarının ilk yıllarında dinselleşme sürecini başlatırken bir yandan da Avrupa Birliği üyeliğine öncelik veren iktidar, bu yola girmiş gibiydi ve gerçekten de bölgesel güç olma yolunda yürüyordu. Ama sonra ideolojik takıntılar devreye girdi, öncelikler değişti, bölgesel dini tartışmaların tarafı olundu, dış politikada seküler tavırlar bırakıldı ve bugüne gelindi.

        Bugün gelinen noktada ise üzerimizde tabii ki oyun oynuyorlar. Bu oyunu atlatıp yeniden düzlüğe çıkabilmenin yolu bellidir, ama kendi yarattığı sorunların altında bunalmaya başlayan iktidarın bunu yapabileceği de şüphelidir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar